Adımları evden içer girerken gözleri etrafta gezindi, bir süredir gelmiyordu buraya. Yeşil gözleri ilk ten rengi kanepeye gitti buraya gelmek onun için zordu.
Flashback
"Jungkook?" Gözlerini açtığında yatak odasında olmadığını anladığında ilk sevgilisini aramıştı. Gözleri eline gittiğinde elinin üstüne dağılmış siyah saçlara gitti.
Jungkook sanki uyuyakalmış gibiydi. Elini çekmeye çalışırken kafasını kaldıran beden ile gözgöze geldi. Siyah saçlı olan hızla kalkarken ellerini uzanan bedenin yanaklarına götürmüştü.
"İyi misin bebeğim, üşüyor musun?" Yeşil gözlü olan kafasını olumsuz bir şekilde sallarken sevgilisinin dudakları alnına gitti.
"Düşmüş ateşin."
"Burada mı uyudun?" Jungkook'un yarın göreve gideceğini biliyordu ve uykusuz olması Jimin'i içten içe endişelendirmeye başlamıştı.
"Ateşin çıktı gece, havale geçiriyorsun sandım." Yanaklarındaki eller yumuşak bir şekilde orada gezinirken yüzüne yaklaşan nişanlısının siyah saçlarına koydu ellerini.
Endişelendiği belliydi, başında beklediği de. Dudaklarını dudaklarına bastırırken gözlerini kapadı, kanepede biraz kenara kayarken onu da yanına çekmişti. Saate baktığında Jungkook'un gitmesine 3 saat vardı.
Dudaklarını ayırırken örtüyü ona da örttü ve sıkıca sarıldı gece boyu yorulmuş olan sevgilisine.
"Hemen uyu, her şeyimsin sen." Jungkook gülümseyerek onu daha da kendine çekmiş ve gözlerini kapamıştı, en azından dudaklarının değdiği ten şimdi o kadar da sıcak değildi.
Flashback end
Göğsü sıkışırken çalan kapıyı açtı. Götürecekleri adamı Taehyung ve Jin büyük bir nakliye kamyonunda getirmişlerdi.
Gülümseyerek açtı kapıyı.
"Takip edilmediğinize eminsiniz değil mi?" Taehyung üstünde şirketten aldığı tulumla göz kırptı.
"Gölgelerden geldik." Jin ona göz devirirken konuştu.
"Jungkook geliyor, teçhizatları geririyor sen de dikkat et. Unutmayın yarın sabah erkenden çıkıyorsunuz, dikkat edin Jimin." Kafasını sallarken arkadaşlarına sarılmış ve teröristi içeri almıştı.
Onu salonda kitaplığa kelepçelerken ağzını açtı adamın.
"Ne kadar zekice davransanız da beni bulacaklarını biliyorsunuz değil mi? Yüzbaşı'm?" Jimin sinirle nefes verirken adamı takmayarak tıklatılan kapıya ilerledi.
Mercekten gördüğü adamla daha da gerilirken kapıyı açmış ve onu içeri almıştı.
"Getirdiler mi?"
"Getirdiler, sadece birkaç saat nöbet tutmamız gerek sabahın ilk ışıklarıyla çıkarız zaten." Jungkook kafasını sallayarak çantaları kapıya koydu.
O da buraya gelmeyeli çok oluyordu. Adımları mutfağa gitti uyuyamadıkları zaman buradan denizi izlerlerdi.
Flashback
Jimin saat gece 4'e gelirken ayağını stres ile sallıyor ve gözlerini saatten ayırmıyor alyansıyla oynuyordu 18 saat geçmişti, Jungkook'tan haber alamadığı 18 saat. Gizli görevin bitmesi gereken zamandan 18 saat.
Kapı sert ve bir kez tıklatılırken hızla ayaklandı. Kapıyı açtığı an kapıya yaslanmış tişörtü ve yüzü kan içindeki adamı görmesiyle eli ağzına gitmişti.
"Jungkook, ne oldu?" Sevgilisinin girmesine yardımcı olurken mutfağa götürdü onu.
"Açığa çıktık."
Açılan ışıkla her şey daha da netleşirken üstündeki kanların kendisinin olmadığı anlamasıyla rahatlamıştı.
Hızla kanlar içindeki adamın tişörtünü çıkarırken hasar kontrol yapıyordu bir yerden.
"Neden tedavi olmadın, askeriyeye neden gitmediniz?" Vücudunda yer yer morluklar vardı göğsü de kesici bir şey ile hafif kesilmişti, yüzü ise kan kaplıydı.
"Endişelenmeni istemedim." Jimin pamuğa batikon sürerken yeşil gözleri büyümüştü.
"Aptal mısın sen? Ne demek o? Canın yanıyor mu?" Elindeki pamuğu yaraya bastırırken ellerinin dışı muhtemelen kavgadan yara olmuş adam tuttu bellinden. Onu kendisine yaklaştırırken bacağına çekmişti.
Onun pansuman yapmasına izin vermeden burnunu boynuna götürdü.
"Canım sensin."
Flashback end
Pet şişeye su doldururken içeri geçip kitaplığa bağlanmış adamın önüne attı. Adam suyu içerken gözleri camın önündeki adama gitmişti.
Oldukça az iletişim kuracaklarını biliyordu.
Jungkook'un canı yanıyordu. İçinde bir acı vardı. Fakat karşısındaki adam bu timi ona karşı seçmişti. Ölecekse burada ölecekti, mutlu olacaksa burada olacaktı.
Jungkook ise önceki seneye kadar süren yalnızlığını şimdi de sürecekti. Bunun uzun süre devam etmesini istemiyordu bu yüzden her türlü göreve gönüllü oluyor, katılıyordu. Çünkü bir zamanlar hayatının güzel olacağına inandıran adam onu bırakmıştı.
//
"Sen uyuyabilirsin, odaya geç." Jimin yeşil gözlerini karşı kanepede oturan adama çevirdi, uykusuzluğa oldukça alışıktı.
"Gerek yok, sen uyu." Jungkook bu inatlaşmayı bile yapmak istemiyordu.
"Gerek yok." Zaman hızla geçerken sabahın ilk ışıklarında çıktılar evden. Siyah bir jeep'e binerken teröristi de arkaya kelepçelemişlerdi. Plan temiz bir şekilde yapılmıştı ve az bir zamanları kalmıştı.
Jimin arabayı sürerken kafasını yan koltuğa çevirdi. Jungkook ifadesiz bir şekilde izliyordu yolu.
"Benzin almamız gerek." Jimin'in konuşmasıyla döndü.
"Yetecek kadar almıştık?" Omuzlarını silkti bilmezcesine yüzbaşı.
"Bitmiş. İleride petrol istasyonu var duruyorum."Jungkook kafasını sallarken Jimin park edip konuştu.
"Sen burada kal ben ödeyip geliyorum." Şapkasını takarak arabadan inerken çalışan da depoyu dolduruyordu.
Cama tıklatan görevli ile Jungkook dönerek pencereyi açarken doğrultulan silah ile nefes alışverişi hızlandı, pusuya düşmüşlerdi.
"Sesini dahi çıkarmıyorsun binbaşı seninle bir yolculuğa çıkıyoruz." Siyah saçlara ve beyaz tene sahip olan adam çenesini sinirle kasmış ve ödeme yapan adama bakmıştı.
Neyseki o güvendeydi bu yüzden sessizce arabanın alınıp bilmediği yerlere götürülüşünü bekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're losing me
Adventure7 kişilik oluşturulan saldırı timi her geçen gün daha da artan risk ile hayatlarını pahasına görevlerini yaparken 6 senedir beraber büyümüş bir bağa sahipti. Tim kurulduğu sene ayrılan Binbaşı Jeon ve Yüzbaşı Park'ım ise bağları biraz daha farklıydı.