Askeriyenin büyük salonunda herkes oturmuş konuşuyordu. Gece geç saatlere gelirken Jungkook'un geldiğini duyan herkes gelmişti.
Karen'ın gözleri Jimin'e gitti. Başını sevgilisinin omzuna yaslamış diğerleriyle konuşup gülen Jungkook'un parmaklarıyla oynuyordu ve geldiklerinden beri tek kelime etmiyordu.
Karen gerçekten onun Jungkook'u nasıl sevdiğini görmüştü. Gözleri kıpkırmızıydı ve ara sıra onları kapatıp birkaç dakika sonra tekrar açıyordu.
Jungkook'um gözleri Jimin'e dönerken içi tamamen kötü olmuştu. Dudaklarını saçlarına bastırarak fısıldadı.
"Eve gidelim mi?" Jimin arkadaşlarının Jungkookla vakit geçirmesini engellemek istemediğinden kafasını olumsuzca salladı.
"Hayır, ben sadece biraz hava almam lazım." Söylediğiyle ayağı kalkmasıyla birlikte dışarı çıktı.Adımları askeriyenin bahçesindeyken askerlerin boş zamanı olduğundan etraftalardı.
Gözlerini yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı.
"İyi misin?" Çekingen bir ses geldi arkasından. Yeşil gözleri mavi gözlere döndü. Karen aralarında büyük bir boşluktan sormuştu. Nefes vererek başını salladı sadece.
Karen'a karşı suçlu hissediyordu fakat şuan gerçekten iyi hissetmiyordu.
"Mutlu olman gerekmez mi?" Karen onun biraz arkasındaki çimlere otururken sormuştu. Devam etti.
"Yani Jungkook'un yüzü sen gittiğin an düştü. Senin için endişeleniyor. Gelecekti fakat ben bakarım dediğimden gelmedi. Onun öldüğünü düşündüğünden mi böylesin yoksa evde saldırıya uğradığında mı bir şey oldu?" Yeşil gözleri Karen'ın gerçekten ilgili yüzündeydi.
Kısık bir sesle konuştu.
"Sana asla açıklama fırsatım olmadığından bilmiyorsun bu da benim hatam. Biz onunla senelerdir tanışıyoruz. Nişanlıydık, bir sene önce ayrıldık. Göreve gitmeden birkaç gün önce barıştık ve iki gün sonraysa haber alınamadı. Son bir yılımı heba etmiş gibi hissediyorum." Adımlarını Karen'in yanına götürerek o da çimlere oturmuştu.
"Hiçbir şeyi heba etmiş gibi durmuyorsun. Ayrıca oldukça geç oldu, diğerleri de gidiyor. Git ve dinlen." Jimin'in gözleri Karen ile birlikte Jungkook'a giderken Jungkook arabasına yaslanmış gözleri yerde elleri cebindeydi.
Karen ile birlikte inen Jimin adımlarını ona yöneltti. Karen binanın içine girmesiyle Jungkook'un gözleri de Jimin'e gitmişti. Yüzünde çekingen bir ifadeyle bakıyordu Jimin'e. Sanki bir hata yapmış gibi.
Yeşil gözlü olan yavaş adımlarla ona yaklaşırken kollarını boynuna doladı. Dudaklarını birleştirirken Jungkook rahatlayan bir nefes vermişti. Dudaklarını ayırdıklarında yeşil gözlünün yanağını ve sonra da boynunu öptü uzunca.
"Eskiye döndük sandım." Jungkook görevin kötüye gitmesinden dolayı Jimin'in sinirli olduğunu düşünüyordu. Genelde öyle olurdu. Kendisi Jimin'e görevde kendini tehlikeye atmasından kızardı Jiminse ona zarar geldiğinde kızardı.
"Sen benim ailemsin." Uzun boylu olan onun sesiyle gülümseyerek daha da sarıldı.
"Canımdan can götürüyorsun şuanda."Gözleri kırmızı yeşil gözlerdeyken Jimin cevap vermemişti. Sadece başını göğsüne koydu.
"Benim için endişelendiğini düşünmeye başladım biraz. Tabi kendi kafamda da kurmuş olabilirim." Jungkook'un şakasıyla kısa boylu olan hafifçe gülerken uzun boylu olan baş parmağıyla yanağını okşayarak güldü.
Kapıyı ona açarken eve doğru yol almışlardı.
//
Adımlarını evden içer sokarken gözleri dağılmış kitaplıkta ve yerdeki cam kırıklarındaydı. Bunu Jungkook'a söylemeye unutmuştu. Arkadan giren adamın kaşları havaya kalktı.
"Bunlar ne?" Kitaplık devrilmiş, her şey yerlebirdi. Koltukta kurşun izi vardı.
"Jimin, bunlar ne?" Jungkook'un gözü ona giderken döndü. Endişeleneceğini biliyordu.
"Ben eve geldiğimde biri vardı. Sanırım senin kimliğin açığa çıkınca buraya gelmiş. Bilmiyorum, emin değilim. Bir anda kafama silahı dayadı." Son cümleyi söylediği anda söylememesi gerektiğini anlarken Jungkook'un kaşları tekrardan havalanmıştı.
Dilini yanağına bastırarak kapıyı kapadı.
"Kaçtı mı?"
"Hayır yakalandı." Jungkook sinirle bir şekilde adımlarını cam kırıklarının üstünde piyanoya götürürken ona döndü.
"Bir yerin yaralandı mı? Gel." Onu yanına çağırırken elleri belinde gitmiş vücudunda gezdirerek kontrol ediyordu.
"Yaralanmadım Jungkook. Sorun yok." Jungkook ona sıkıca sarılırken yeşil gözlü olan da gözlerini sıkıca kapatmış ve ona sarılmıştı.
Belinden tuttuğu bedeni havaya kaldırırken Jimin de bacaklarını beline dolamıştı. Adımlarını kırık dökük eşyalardan uzağa diğer odaya götürdü ve piyanonun üstüne koydu onu.
Dudakları dudaklarından ayrılmazken elleri nefes almıyordu.
Jungkook piyanonun sandalyesine otururken bir şey isteyeceği belli bir yüz ifadesindeydi.
"Bir şarkı, her zamanki gibi. Son bir şarkı." Jimin piyanodan inerken adımlarını sandalyeye götürdü, sevgilisinin bacaklarına yerleşti. Elleri piyano tuşlarına gitti.
Piyano yavaşça girerken evde güzel melodiler yankılanıyordu.
They don't know about the night in the hotel.
Onlar oteldeki geceyi bilmiyorlar.They weren't riding in the car when we both fell.
İkimiz de aşıkken arabada değillerdi.Didn't read the note on the polaroid picture.
Fotoğraftaki notu okumadılar.They don't know how much I miss you.
Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorlar.O parmaklarını piyanoya basarken sesi Jungkook'u dinlendiriyordu. Ellerini daha çok beline sardı gözlerinin hemen dibindeki yeşil gözler parlıyordu. Tekrar parlıyordu.
I wish I could fly, I'll pick you up and we'd go back in time.
Keşke uçabilseydim, seni alırdım ve zamanda geriye giderdikI'll right this in the sky, I miss you like it was the very first time.
Bunu gökyüzüne yazardım, seni sanki ilk günmüş gibi özledim.Jungkook şarkının arasındaki gülerken Jimin de ona dönmüştü.
"Çok aşık duruyorsun, kalbini kırarlar." Onun şakasıyla Jimin de gülümsemişti. Kollarını ona sardı.
"Eğer birisi kalbimi kıracaksa, tek bir kişiye izin var." Jungkook'un üstüne titrediği günlere tüm o bir sene önceki günlerine döndüklerinin farkındaydı. Jungkook onun kalbini kırsa da saniyesinde düzenlerdi.
Jiminse artık kafasında hep onun da varlığını düşünecekti.
"Bir daha asla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're losing me
Adventure7 kişilik oluşturulan saldırı timi her geçen gün daha da artan risk ile hayatlarını pahasına görevlerini yaparken 6 senedir beraber büyümüş bir bağa sahipti. Tim kurulduğu sene ayrılan Binbaşı Jeon ve Yüzbaşı Park'ım ise bağları biraz daha farklıydı.