Yavaşça ayağa kalktım.Kafamı kapkara bulutların kapladığı gökyüzüne doğru kaldırdığımda saatinde epey geç olduğunu anladım.Aslında gitmeyi hiç istemiyordum ama her ne kadar boşanma evresinde olsalarda beni merak edeceklerini düşündüğüm bir ailem vardı.Son kez eğilip minik bir öpücük kondurdum yaş toprağa.Ve İstanbul'un dar sokaklarında yalpalanarak yürümeye başladım.Ne düşünüyordum, ne bekliyordum, ne hissediyordum? Hiçbir fikrim yoktu.Kendimden çok uzaklaşmıştım şu aralar.Sadece yürüyordum.Öylesine. Yağmur bir nebze olsun durmamış, git gide daha da şiddetlenmişti.Anlaşılan bulutlarda boşaltıyordu içindeki yalnızlıklarını.Gök gürültüsünün tiz sesiyle ürkülüyordum.Sokakta benden başka kimse yoktu üstelik. "Havalar ısındı, yağmur bir daha yağmaz" düşüncesi ile giydiğim ince,siyah deri ceketimin şapkasını tek elimi kullanarak kafama örttüm.Yağmurdan fazlasıyla ıslanan uzun kumral saçlarımın yarısı ceketimin üzerine düşmüştü.Saç uçlarımdan süzülen yağmur damlaları ilk önce çamura bulanmış olan ayakkabılarıma daha sonrada yere doğru akıyordu.Yürümeye mecalim kalmamıştı.Soğuktan kıpkırmızı olmuş elimi ceketimin cebinden çıkarttım, ve çantamın küçük gözünden telefonumu bularak saate baktım."23:52"Taksiye binmeyi düşündüm ama bu saatte tek başıma cesaret edemediğimden vazgeçtim.Ve ne kadar yorulmuş olsam da yürümeye devam ettim.Aklıma takılan on binlerce cevapsız soru ve bunlara kafa yoramayacak kadar yorgun bir beyine sahiptim şuan.Biraz daha yürüdükten sonra eve vardım.İçerdeki bağırış sesleri buraya kadar geliyordu. Anlaşılan yine kavga ediyorlardı.Eve girip onları çekmek istemiyordum, ama fazlasıyla yorgundum.Derin bir nefes aldım.Tam kapıyı açacaktım ki annem içeriden hışımla çıktı."Yürü Cemre Gidiyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Non-FictionMutluluk en ücra köşesinde saklanır aşkın.Bikere yeşerdimi yüreğinde sevda, keder hiçbir şeyinden ayrılmayan gölgesi oluverir insanın.Kaybedince sevdiğimizi acımızı dindirecek teselliler ararız.Bazen bir hatıra, bazen bir gülümseme akılda kalan.Ama...