Amelia
KISS'in kapısından içeri girer girmez burnuma dolan kahve kokusuyla karnım guruldadı, Harry'nin benim için de bir kupa hazırladığını bildiğim için adımlarımı doğrudan mutfağa yönlendirdim. Sanırım ben gelmeden yerleri silmişti çünkü içeride deterjan kokusu vardı ve yerlerin rengi bir tık daha açık görünüyordu.
"Günaydın," dedim mutfak kapısından içeri girer girmez. Benim girdiğimi görünce Harry kalemini defterinin arasına bırakıp kapağını kapattı, tezgâhta dumanı üzerinde tüten kahvemi alıp karşısına yerleştim.
"Günaydın." diye karşılık verdi o da bana, üzerinde baskılı beyaz bir tişört, dizleri yırtık kot pantolon vardı, ayağındaysa beyaz-mavi kareli Vans'ları. Sandalyesinin arkasınaysa su yeşili bir hırka asmıştı. Uzanıp masanın üzerine koyduğu gözlüklerini denediğimde bu hareketimi kaşlarını çatarak seyretmişti.
Hareketlerime anlam verememesi normaldi bu yüzden tuhaf karşılamadım, gözlüğünü yerine bırakıp "Nasılsın?" diye sordum kahvemden bir yudum almadan önce. Derin bir iç çekip arkasına yaslandı. "Ben iyiyim de, sen iyi misin asıl?"
"İyiyim." Gülümsedim. Daha da kaşlarını çattı.
"Bir şey mi isteyeceksin?"
"Hayır." Başımı iki yana salladım. Dün olanlardan sonra, olan her şeyden sonra neden Harry'ye karşı bu gıcık tavrı takındığımı sorgulamıştım epey. Adam bir şey yapmamıştı, gerçekten hiçbir şey yapmamıştı. Öğrendiklerimin ardından buraya gelmiş, etrafı dağıtmıştım, Harry'den hesap sormuştum. Şu an hepsi o kadar bulanık, benden o kadar uzaktı ki detaylarını hatırlamıyordum bile. Ona kızmıştım çünkü ikimizi görmüştü, tek de gelmiştim buraya. Beni uyarabilirdi, ama hayır.
Haklı değildim işte, Harry haklıydı. Benim aptallığım onun sorumluluğu değildi, niye uğraşsındı ki? Sadece işini yapıyordu, kimsenin ahlaki değerleriyle ilgilenmek zorunda değildi. Ben fazla tepki vermiştim, hâlâ da veriyordum ama o tüm bunlara rağmen bana ılımlı yaklaşmaya devam ediyordu. Dünkü tavırları da bunu kanıtlar nitelikteydi.
Yaşanan olaydan sonra çıkış saatine yakın yanıma gelmişti. Ben ön tarafta iki gün önce aldığım bir logo işiyle uğraşıyordum. "Amelia," diyip tepemde dikilmişti. "Ben bir daha böyle bir şey yaşanmasını istemiyorum."
Ben, elbette bunu yanlış yorumlamıştım ve özür dilemiştim. "Belki inanması zor olur ama bir daha kendimi bu kadar kaybetmeyeceğim, söz veriyorum. Özür dilerim." Bu cevabıma karşılık başını iki yana sallayıp itiraz etmiş, "Öyle değil," demişti. "Bir daha bunun olmasına izin vermeyeceğim demek istiyorum. Geçici bir süre de olsa burada çalışıyorsun. Sürekli diken üstünde olmanı istemem, rahat olmalısın." Söyledikleriyle nereye varmaya çalıştığını anlayamamıştım, kaşlarımın kafa karışıklığıyla çatıldığını hissedebiliyordum.
"Bugünkü buketleri yolladık, tamam. Bu kadar, dahası olmayacak. O herif bir daha geldiğinde, çünkü gelecek biliyorum adım gibi, buraya gelmemesini söyleyeceğim. Başka bir çiçekçi bulabilir kendine, ama seni böylesine etkilerken ve sen benim yanımda çalışırken buna izin veremem, doğru olmaz."
Harry'nin bu yaptığı çok düşünceliydi, gerçekten. Çünkü belli ki şerefsiz herif buraya epey bir para yatırıyordu. Bir tek bana haftada en az bir buket gönderiyordu, şimdi bizden dört tane olduğunu da düşününce Harry'nin yaptığı şey cidden büyük bir iyi niyet göstergesiydi. Ancak bunu yapmasına izin veremezdim o yüzden "Hayır." demiştim. O doğal olarak neden böyle dediğimi anlamadı. "Bırak gelsin Harry, göndersin çiçeklerini. Ben o kadınlara ulaşacağım, onlarla konuşacağım. Bütün bu yaptıkları yanına-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers in the Window | H.S
Fanfiction"Bence artık gitmelisin." Usulca başımı salladım. Onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Yeterince yorucu bir gün olmuştu, şimdi konuşmaya, en azından buna çalışmaya, devam edersek birbirimizi daha çok kıracaktık. "Tamam." Sessizce mırıldandım...