Harry
Aldığım ani nefesle minik bir kek parçasının soluk boruma kaçmasını hissetmemi takip eden ve boğazımın acımasına neden olan sert öksürüklerime rağmen mutfaktan gülerek çıkan Ethan'a ters bir bakış attım.
İki büklüm halimle öksürmeye devam ederken Amelia'nın doldurduğunu bile görmediğim su bardağını elime tutuşturduğunu hissettim. Bardağı alıp içindeki suyu tamamen bitirdikten sonra derin bir nefes alıp bardağı tezgâhâ bıraktım.
Sonunda Amelia'nın yüzüne baktığımda nasıl bir ifade görmeyi beklediğimi bilmiyordum. Biraz endişeli, biraz da gülesi varmış gibi görünüyordu. Gülmemek için kendini tuttuğunda ortaya çıkan gamzesi hafifçe belirginleşmişti.
"Seninle flörtleşmiyordum." Yani, sanırım. Yine de yanlış anlamasını ya da rahatsız olmasını istemezdim.
"Tamam," Sonunda kendini tutamayıp gülerek söyledi. "Sen nasıl diyorsan."
"Amelia," dedim sızlanırcasına, buna karşılık başını iki yana sallayıp yanıma adımladı ve benim gibi tezgâhâ yaslandıktan sonra koluma girdi.
"Sen de, uğraşıyor işte senin gibi."
İşte buna pek emin değildim, çünkü Ethan ilk defa böyle bir imada bulunmuyordu ve artık sırf beni huzursuz etmek için yaptığını sanmamaya başlamıştım. Ancak eğer Amelia böyle düşünüyorsa, işime gelirdi. Boşu boşuna suyu bulandırmaya gerek yoktu.
Ofladığımda gülüp kolumu biraz sıkıp bırakmış sonrasında da geri çekilmişti. Göz kırpıp mutfaktan çıkmadan önce söylediği son şeyler dudaklarımdan bir küfürün kaçmasına neden olmuştu. "E ben de işimin başına geçeyim o zaman, yoksa kalıp seninle flörtleşmeye falan devam ederim. Sen yapmazken de tuhaf kaçar tabi."
Siktir.
Amelia ve Ethan mükemmel bir ekip olmuşlardı ve durmadan benimle uğraşıyor, bundan da son derece zevk alıyorlardı anlaşılan. Başka açıklaması olamazdı.
Amelia'ya hiçbir şey diyemedim, zaten o da beklemeden mutfaktan çıktı. İçeriden Ethan ile konuşmalarını bulanık mırıltılar şeklinde duyuyordum. Derin bir nefes aldım kendime gelmek için, ardından kek kabının kapağını kapatıp kenara kaldırdım ve kahve kupalarını yıkadım.
Bahçeye geçip saksı diplerindeki otları yoldum, kuruyan çiçekleri temizledim. İhtiyacı olanların dibine gübrelerini koydum. Bahçeyi düzenledim, sonra da sulama yaptım. Bir ara Amelia'yı bahçe kapısının önünde pervaza yaslanmış bir şekilde telefonda konuşurken gördüm.
Yüzü gülüyordu, konuşurken bir yandan da tırnaklarını inceliyordu. Sonra göz göze geldiğimizde bana el sallayıp tekrar içeri geçti, onun arkasından Ethan resim defteri, sulu boyaları, içine birkaç fırçasını koyduğu su dolu kupa ve koltuğunun altına sıkıştırdığı örtüyle bahçeye çıktı.
Örtüsünü yere serip yerleşirken onu izledim, oturup onunla beraber resim yapmak istedim ve bu isteğin içimde aktığını hissettim ama yapamıyordum. Bir şey beni tutuyordu ve o iplerden kurtulamıyordum. O yüzden bir gözüm resim yapan kardeşimin üzerindeyken içimdeki sıkıntıyla işlerimi hallettim.
O devam ederken bahçedeki işlerimi bitirmemle ön tarafa geçtim, hazırlamam gereken bir sevkiyat vardı. Bir düğün için masalara konulacak buketler hazırlamam gerekiyordu. Büyük bir çoğunluğu hallolmuştu, kalanı da bitirip göndermeye hazır hale getirmem gerekiyordu.
Kısa koridoru aştığımda Amelia'yı masada değil de tezgâhın orada gördüm, birkaç gündür hazırladığım buketlerin aynısını yapmaya çalıştığını, hatta çok da güzel yaptığını görünce gülümsemeden edemedim. Adımlarımı ona yönlendirirken yine hoparlöründen bir şarkı açtığını fark ettim. Şarkıyı bilmiyordum, sözleri de anlamıyordum çünkü Fransızca bir şarkıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers in the Window | H.S
Fanfiction"Bence artık gitmelisin." Usulca başımı salladım. Onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Yeterince yorucu bir gün olmuştu, şimdi konuşmaya, en azından buna çalışmaya, devam edersek birbirimizi daha çok kıracaktık. "Tamam." Sessizce mırıldandım...