Amelia
"Konuştum işte, yani abim de çiçekleri sana yaptırmak istiyor dedim yok yapmam demedi ne diyecek."
Hem yolda yürüyüp -hızlı adımlarla çünkü geç kalmıştım- hem evden çıkmadan önce iki dakikada yoğurt, granola ve biraz da muz ile hazırladığım kahvaltımı yapıp, hem de telefonda konuşmaya, bunları yaparken de yer yer oluşmuş su göletlerine basmamaya çalışıyordum, sabaha kadar yağmur yağmıştı. Kıyafetlerimi geceden seçtiğim için sabah tekrar bir şeyler ayarlamaya üşenmiştim ama şu an bu seçimimi sorguluyordum. Çünkü birden oldukça soğuyan hava, eteğimin altına giydiğim çoraba rağmen üşümeme neden olmuştu.
En azından kazağım sıcak tuttuğu ve sadece bacaklarım üşüdüğü için kendimi şanslı saymam gerektiğini düşünürken yolda aceleci bir tavırla ilerlemeye devam ediyordum. Yani bunun için büyük bir enerji sarf ediyordum, sivri burunlu diz altı çizmelerim de bana hiç yardımcı olmuyordu tabi ki.
"Bugün yer seçeceğiz Amelia, Jade mümkün olan en yakın zamanda yapmak istiyor düğünü. Gelinliğe sığmak istiyormuş, yeri beğenirsek en yakın tarihe alacağız. Fazla büyük bir şey olmayacak zaten biliyorsun."
Hala olacağımı hatırlayınca göğsümde bir kez daha bir sancı hissettim fakat bu sefer güzel bir sancıydı. Düğünü erken yapmak istemeleri normaldi, bizim tarafımızdan fazla bir kalabalık da olmayacaktı. Annem de babam da tek çocuktu, daha uzak akrabalarla da yakın değildik zaten. Abime babamı çağırıp çağırmayacağını da sormamıştım, henüz erkendi ki uygun gördüğü zaman düşündüğü şeyi söylerdi.
"Kış düğünü mü olacak?"
"Yetişirse sonbahar."
"Yuh! Yarın yapın abi, nasıl yetişecek?"
"Halledeceğim ben bir şekilde. Sen sana söylediğim şeyi yap da."
"O zaman," Son heceyi uzatarak konuştum. "Jade beğendiği şeylerin fotoğrafını atsın bana, biz de bakalım Harry ile, ne diyeyim ben sana daha?"
Ağzıma bir kaşık daha yoğurt atmamla abim bir şeyler yiyip yemediğimle ilgili benimle uğraşınca cevap vermek için lokmamı bitirmeyi bekledim. "Geç kaldım ya, hem koşturup hem kahvaltı yapıyorum."
"Tamam demedim bir şey, kendine dikkat et, seni seviyorum."
"Öptümm!" deyip öpücük sesleri çıkarttıktan sonra kaşığımı dudaklarımın arasına alıp kulaklığımdan aramayı sonlandırdım. Kiss'e de varmıştım. Camdan Harry'nin tezgâhın arkasındaki raflarda bir şey yaptığını görünce kaşığı yoğurdumun içine atıp altında tuttuğum kapağı üzerine kapattım ve üzerindeki levhada hâlâ 'kapalı' yazan kapıdan içeri adımladım.
"Harry çok özür dilerim, biraz geç uyandım."
İçeri girer girmez özürlerimi sıraladım ancak arkasını döndüğümde olduğum yerde donakaldım. Telefonumun ekranını kontrol edip doğru yılda mıyım diye baktım çünkü geleceğe yolculuk yapmadığım sürece Harry'nin böyle görünmesine imkan yoktu.
"Zamanda yolculuk falan mı yaptım?" dediğim sırada karşımdaki adam küçük bir kahkahayla cevapladı beni.
"Sen Amelia olmalısın." derken ellerini önlüğe silip bana doğru adımladı ve elini uzattı. "Ben Owen." Uzattığı elini sıkıp sallarken gelen farkındalıkla ağzım aralandı.
"Harry ve Ethan'ın babasısınız." Küçük bir baş sallaması. "Tanıştığıma çok memnun oldum, nasılsınız?" Bir yandan da yüzünü inceliyordum. Mavi yeşil gözleri, rengini kaybetmemiş saçları, görece büyük burnu, geniş ağzı ile Harry'nin kopyasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers in the Window | H.S
Fanfiction"Bence artık gitmelisin." Usulca başımı salladım. Onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Yeterince yorucu bir gün olmuştu, şimdi konuşmaya, en azından buna çalışmaya, devam edersek birbirimizi daha çok kıracaktık. "Tamam." Sessizce mırıldandım...