Amelia
Kiss'in karşı caddesinde, biraz ileride Butter isimli fırından kendime tereyağlı Harry için de çikolatalı kruvasan aldığımda saat 7:21'di. Yolun karşısına geçip kapalı kepenklerin önüne üşümeyi veya krem rengi fitilli kadife pantolonumun kirlenmesini umursamadan oturduğumda sadece birkaç dakika olmuştu. Elimdeki sıcak hamur işini yerken bir yandan da yoldan geçen arabaları ve insanları izliyordum. Kaç tane kırmızı, mavi, yeşil araba gördüğümü saymaya çalışıyordum, bunlar bana yaklaşık on dakika harcatmıştı. Harry'nin gelmesine yirmi dakikadan fazla vardı.
Dünkü korkunç iş görüşmemin ardından çok da güzel bir uyku çekemediğim için evde duramamış, biraz erken gelmiştim. Korkunç belki abartılı bir tabirdi, iyi değil diyebilirdim. İş aramaya başlamamdan bu yana ilk defa bu kadar yapabileceğim ve alınacağıma inandığım bir iş bulmuş ve başvurmuştum. Ancak sonuç hüsrandı, beklentilerimi hiçbir şekilde karşılamıyordu. Tam zamanlıya yakın bir tempoda çalıştırıp, yarı zamanlı bir iş maaşı teklif etmişlerdi. İzinler belirsizdi çünkü tek bir yayına değil, ihtiyaçları olması dahilinde diğer yayınlara da koşturacağımı söyleyen bir madde eklemişlerdi sözleşmelerine. Yani son dakika bomba bir haber çıktığı takdirde magazin dergilerinin fotoğraf kolajlarını yapmam için gecenin bir yarısı beni arayabileceklerdi. Tüm bunlara karşın sağlık sigortaları bile çoğu hizmeti karşılamıyordu, neresinden tutsam elimde kalmıştı. Bu kadar bilindik bir yerin böyle korkunç, bu sefer abartı değildi, koşullar sunmalarına çok şaşırmıştım. Görüşmeyi korkunç olmaktan kurtarıp iyi değil seviyesine getiren ise şartları gördüğüm an kibar bir şekilde mülakatı uzatmanın zaman kaybı olduğunu söyleyip oradan ayrılmamdı.
Nate'in gidişinden beri üzerimde bir olumsuzluk var gibi hissediyordum, aslında bunun tamamen kafamda olduğunu bilsem de böyle düşünmeye engel olmak çok zordu. Bir kere düşüş yaşayınca kendimi dibe çekmek için elimden geleni yapıyordum sanki ve bunu hayatımın her alanına yaymaktan da çekinmiyordum.
"Amelia?" Sesini duyduğumda elimdeki kağıt torbanın ağzını büzüştürüp başımı kaldırdım ve Harry'nin yüzüne baktım. İç geçirmemek için kendimi tutmam gerekmişti çünkü kafam karışıktı. Bütün suçu Jen'e atmak istiyorum, onun yüzünden nasıl hareket edeceğimi de şaşırmıştım. Dışarıda geçirdiğimiz o gece yaptığı imalar, sonra Harry'nin bana yakınlaşması, yüzümü öpmesi fakat iki gün sonra Jen'in sorularına benim sadece bir haftam kaldığını söyleyerek cevap vermesi, her şey yoğun, yapış yapış bir bulamaça dönmüştü.
Onları konuşurken duymuştum, en azından bir haftamın kaldığını ve pek de birbirimizin etrafında olmayacağımızı söylediği kısmı. Hemen ardından buradan gidince görüşüp görüşmeyeceğimiz sorusuna da bilmem demişti, ben de gerisin geri mutfağa dönmüştüm. Öncesinde belki ama son zamanlarda bana sorsalar elbette bir şekilde iletişimde olacağımızı söylerdim. Onu abimin düğününe davet etmiştim, Harry'nin kendisi hakkında şu konumda bir şey diyemesem de Ethan'ın benimle görüşmeyi keseceğini sanmıyordum.
Bilmem doğrudan bir hayır değildi elbette ama benim duymayı beklediğim, belki de istediğim tabi ki tarzında bir cevaptı. Bunu duymayınca da nasıl hissedeceğimi bilememiştim. Çocukların gidişinin ardından yaptığımız o kısa ve tuhaf sohbet boyunca da nereye baksam, ne söylesem bir belirsizlik hissetmiştim. O gece ikimizin de sarhoş olduğunu söyleyip nasıl bir balonun içindeysek onu patlatmıştı ve bir daha konusunu da açmamıştı. Konuyu onun açması gerekiyor diye bir düşüncem yoktu, ne diyeceğimden ya da bunun üzerinde durulmaya değer bir konu olduğundan emin olsam konuşurdum. Fakat susmuştum, o da susmuş ve bir şey söylememişti. Sonraki gün de, sonraki gün de, bugün de bir şey söyleyeceğini sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers in the Window | H.S
Fanfic"Bence artık gitmelisin." Usulca başımı salladım. Onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordum. Yeterince yorucu bir gün olmuştu, şimdi konuşmaya, en azından buna çalışmaya, devam edersek birbirimizi daha çok kıracaktık. "Tamam." Sessizce mırıldandım...