izana'dan PS :: uzun süre boyunca bölüm atmasam bile herhangi bir yorum vesaire olursa okuyup yanıtlıyorum. yani kitaba bölüm gelmemesi kitaba bir daha bölüm gelmeyeceği anlamına gelmiyor. dediğim gibi, yazıyorum hala kitabı ve bırakmadım.
Hades Kaiser Lohengrin
"Planladığımız gibi gitmeyeceğine adım gibi eminim..." dedi Selen, elindeki glock benzeri silahına zümrüt mermileri doldururken. En önden, her zaman dışarıya gösterdiğim lider duruşumla ilerlerken Selen ve Pablo bozuntusu da arkamdan geliyordu. Derin bir nefes verdim.
"Rosenheim senin için bu kadar önemli mi yani? Sen bir Lohengrin'sin, Hades. Kimsenin köpeği olmazsın sanıyordum."
Selen cümlesini bitirdikten saliseler sonrasına tek elimle boğazını kavrayıp onu bir çırpıda duvara vurmam Pablo'nun gözlerinin fal taşı gibi açılmasına neden olmakla beraber bu hareketim, Selen'in vücudunu hızla çarptığım duvarda çatlakların oluşmasıyla beraber, onun içine az önce birkaç küçük mermi doldurduğu koyu gri renkteki silahını düşürmesini de sağladı. Her ne kadar amacım bu olmasa da.
Olan biteni soğukkanlılıkla, hayır, korkuyla izleyen Pablo'nun ağzını açmaya cüret dahi edemediğini biliyordum ancak yutkunup bir adım geriye gittiğinde cidden pısırık olduğunu düşünmedim değil. Gözlerimi Selen'den bir saniye bile ayırmazken o, kendini benim elimden kurtarmak için karşılaştırıldığımızda benden katbekat küçük ve zayıf olan bedeniyle çırpındı.
"Haddini bil, Selen. Yoksa tıpkı şimdi olduğu gibi ben sana bildiririm. Kişisel algılama, ben bir Lohengrin'im sonuçta." Diye gürledim. Sarkastik bir şekilde söylediğim son cümlem Selen'i iyice kızdırmıştı. Ona yardım etmesini mi umuyordu yoksa beni üstünden atmasını bilmiyorum ama bana çaktırmamaya çalışarak Pablo'ya baktı. Elimi boğazından çekip kolundan tuttum ve onu o çok sevdiği cılız çocuğa doğru savurdum. Selen'in vücudu Pablo'nunkine çarpınca ikisi de biraz geriye doğru yalpaladı. Pablo sessizliğini korurken Selen daha demin yaşadığı şeyden dersini almış gibi görünmüyordu.
"Sallanmayın." Diye onları uyardığımda Selen'in daha fazla bana katlanacak hali yok gibiydi.
"Bize ihtiyacın var Hades, öyle davran." Diye emretti. Elimle kulağımın arkasını kaşırken kafamı ona doğru çevirdim ve biraz sol yatırdım. Dilim dişlerimin üzerinde sinirle gezinirken kafamı salladım.
"Eğri oturup doğru konuşalım ama, değil mi?" diye sordum gülerken. "Benim ne sana, ne de şu arkandaki pısırığa ihtiyacım var. Ancak bu işte bir kârı olan sen ve Pablo." Diye de ekledim. Kaşlarımı kaldırıp kafamla Pablo'yu işaret etmem onun da kaşlarının Selen'inkiler gibi çatılmasına sebep oldu. Hiç umurumda olmayan başka bir şey daha...
"Ne yazık ki benim kurallarıma göre oynamadığın sürece senin elinde herhangi bir oyun da kalmamış olacak. Hâliyle Selen'ciğim, biraz itaatkar olmayı öğrensen ve bana ayak uydursan fena olmaz. Sonuçta ben, sizin de çıkarlarınızı gözetmek durumundayım. Çekip gitmek istersin o başka... Ama bir defa siktir olup gittikten sonra kuyruğunu sıkıştırıp geri dönenlere kıl olurum, kabul etmem, bilirsin."
Kafasını salladı, aynı sayfada olduğumuza sevinmiştim. Suratıma yayılan küçük gülümsemeyle beraber önüme döndüm. Selen'in öfkesi aradan geçen yaklaşık yarım saat sonra yatışmıştı. Sonunda tekrardan mantıklı düşünmeye başlaması güzeldi ancak eğlencemin yarıda kesilmesi ve bana karşı çıkmaması da bir o kadar rahatsız hissettirmişti kendimi. Otoritem karşısında diz çökmesini en çok istediğim fakat hayatına mâl olacak olsa bile asla yapmayacağını bildiğim kadının karşımda bu şekilde geri adım atması, onun fırsatını bulduğunda benim de işimi bitirmek isteyeceği anlamına geliyor olma ihtimalini yükseltiyordu. Gelecekte olacaklarla ilgili içimde bir şüphe uyandırmıştı bu durum. Eğer planladığı bir şey yoksa neden beni susturabilecek güce sahip olmasına rağmen geri adım atsın ki...?
Yarattığım ilüzyonu silip güçlerimi rahatlamaya çektiğimde dışarıdan bakılınca yıkık bir kulübe olarak görünen yer gerçekten de yıkık bir kulübeydi. Orman yolunun girişine, ağaçlara bağladığımız atları çözüp yola koyulmak için gerekli olan ufak tefek hazırlıkları yaptık. Aradan geçen on dakika gibi kısa bir süre sonra atlara binip Rosenheim İmparatorluğu'na doğru sıkıcı geçecek bir yolculuğa çıkmıştık.
Yaklaşık iki gün boyunca atın üzerinde olmamız gerekiyordu. Selen ve benim alışkın olduğumuz bu durum nedense Pablo'ya garip gelmişti. Büyüleriniz falan var ama hâlâ arabanın varlığından bir habersiniz, gibi saçma bir yorum yaptığında Selen de bende ona garip bakışlar atmıştık. O cılızın ne dediğini bilmiyor ve bilmek de istemiyordum açıkçası...
"Şu an ne yapmayı planlıyorsunuz?" diye söze girmişti Pablo. "Eğer antlaşmayı bozarsanız, şu prenslik dediğiniz yerin işgaline yardım etmiş olursunuz. Eğer antlaşmayı bozan taraf Lohengrin olursa ticaret yolu üzerindeki tüm haklar Rosenheim İmparatorluğu'na geçecek, öyle değil mi? Yoksa başka bir planın mı var?" diye de ekledi, kafasını çevirip bana doğru baktığında hafif dengesini kaybetmişti. Sakince iplerinden tuttuğu siyah atının üstünde düzgün durmaya çalışırken bozuntuya vermeden gözlerimin içine içine bakmaya devam etti.
Kısa bir süre duraksadım, dediklerinde çok haklıydı. Ancak Selen'in dediğine göre bizim yaşadığımız bu yerden, ülkelerden, krallıklardan ve güçlerimizden bir haber olan Pablo için söylemesi kolay bir şey olmuş olsa gerek...
Diplomatik ilişkilerin yaşadığımız bu evrende hiçbir zaman transparan olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.
"Antlaşmayı bozan taraf olmadığımız sürece Jonesis Prensliği güvende olacak ve Siezyllarz üzerindeki hakkımız da bizde kalacak. Amacımız Rhyula Krallığı'nı kışkırtıp Rosenheim ile masaya oturmasını sağlamak. Rhyula Krallığı'nın varisi Cal'un bile zekâsına erişemez. O noktadan sonra her şeyin çocuk oyuncağı olmasını bekliyoruz."
Açıklamamı beğenmiş olacak ki kafasını yukarı aşağı sallayıp geri önüne döndü. Yola çıkmadan önce Selen ile beraber yaptığımız planı Pablo'ya da anlatmıştık ki önemli yerlerde gereksiz sorular sorup bize ayak bağı olmasın. Tarihte neredeyse en çok adı geçmiş olan Rhyula ve Emrys Krallığı'ndan da bahsetmiştim. Adını hatırlamasa da şaşırmazdım herhalde. Özellikle daha önce ona da anlattığımız Lohengrin Krallığı ve Rosenheim İmparatorluğu'nun diplomatik ilişkileri ve kraliyet ailesinin çıkarları.
izana'dan PS :: hey hey hey― ben geldim !! bazı kişisel nedenlerden dolayı birkaç kere şehirler arası seyahat etmem gerekti ve bu süreçte kitaba çok az bölüm yazabildim. tekrardan gidip geleceğim bilmem ne, biraz daha işim var şehir dışında bu yüzden sık sık bölüm atamayacağım ama word office'de yazmaya devam ediyorum. tekrardan okuyup biraz düzenlemeler yaptıktan sonra olanları daha burada paylaşacağım zaten.
PS 2 :: bölüm atmadığım süre boyunca sürekli yeni bölüm soranların hiçbiri son bölümlere vote atmamış ve ben açıkça yeni bölüm için olan vote sayısını yazdım. kitabın yazarı olarak beklentilerim karşılanmadığı sürece yeni bölüm atmayacağımı söylemek istiyorum― amacım okunma, ancak az vote ve az yorum olduğu için kendim reklam yapmadığım sürece kimse okumuyor . haliyle benim yazar olarak gelişmemin de önüne geçen bir şey bu. umarım anlayışla karşılarsınız ve karşılıklı olarak beklentilerimizi karşılayabiliriz ^^
tekrardan söylüyorum; uzun süre boyunca bölüm atmasam bile herhangi bir yorum vesaire olursa okuyup yanıtlıyorum. yani kitaba bölüm gelmemesi kitaba bir daha bölüm gelmeyeceği anlamına gelmiyor. dediğim gibi, yazıyorum hala kitabı ve bırakmadım. aradan aylar geçmiş olsa bile yeni bölüm atabilmem için paylaştığım gereksinimler yerine getirildiği sürece aradan ne kadar süre geçmiş olursa olsun yeni bölüm atabilirim. yani, kitaba yeni bölüm gelmesi tamamen sizlere bağlı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♔ Gül Hükümleri 01: Devrimin Külleri
Fantasy♔ The Rose Provisions 01: Ashes of the Revolution ※※※※※※※※※※ Her akşam uyumaya korkuyor, çünkü uyuduğunda kendisini bambaşka bir dünyada buluyordu. İlk başta birilerini öldürmek kolay olsa da karşısına farklı türden sürüngen canavarlar, ejderhala...