38. Sahne

464 35 1
                                    

Marcus'un yine tepeme çıkıp tepinmeye başlamasıyla gözlerimi güne açmıştım. Ya da açmaya çalışıyordum...Zira dün akşam yaşanılan olaydan sonra gözüme gece bir gram uyku dahi girememişti. Aklım öyle çok sorularla doluydu ki delirmemek elde değildi. Neydi onu susturan şey..Konuşmasına engel olan o şey. Gözlerimi zorlukla araladığımda görüş açıma giren Marcusla birlikte gülümseyerek onu kollarım arasına aldım.

"Bal kızım bal!" diyerek yoğururcasına yanaklarını sevip öpücükler kondururken sevinçle havlıyor kuyruğunu bir o yana bir bu yana sallıyordu. Kıkırdayarak kalçasına vurdum. Ben bile kız halimle bu hallerine düşerken Kuzgun nasıl aşık olmasın kızıma.

Sahi..Dün geceden sonra o ne yapmıştı acaba?

"Keşke bana kahvaltı hazırlama özelliklerin falan olsaydı Marcus uyandırma servislerin olmasada olurdu." diye hayıflandığımsa daha da çok hızlı havlayıp kapıya doğru koştuğunda kaşlarım çatılırken alayla gülerek yatakta doğruldum.

"Yok artık Marcus kahvaltı hazırlarda mı oldun?" dediğimde beni takmadan aşağı inmeye başlarken merakla arkasından ilerlemeye başladım. "Yoksa bana kahvaltı diye kendi mamalarından mı vereceksin?"

Hâlâ Marcusla dalga geçmeye devam ederken çoktan merdivenleri inmiş mutfağa doğru yol almıştım fakat Marcus buna müsade etmeden bacağım yapışarak yönümü bahçeye çevrilmesine sebep olurken aklıma gelen şeyle heyecanla Marcus'a baktım.

"Dur! Yoksa ela göz mü burada?" dediğimde havlayarak beni onaylarken neşeyle gülümsedim. 
Demek dün gece onu evden kovmamı umursamadan yeniden buraya gelmiş kendini affettirmek için bir şeyler yapmıştı. Hızla aynanın karşısına geçerek üstümü süzdüm. Siyah saten şortlu takımım vardı üstümde toplu saçlarımı açarak omuzlarımdan aşağı dökülmesine izin verdim. En azından biraz da olsa tipim düzelmişti.

Koşar adımlarla bahçeye çıktığımda gördüğüm manzara karşısında kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bahçenin masasında binbir çeşit kahvaltılarla doluydu "Bunlarda ne böyle," diye mırıldandığım sırada aniden önüme uzatılan kırmızı güllerle hafifçe irkilirken ensemde hissettiğim sıcak nefes tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu.

"Günaydın küçüğüm!" dedi ve arkamdan çıkarak ellerindeki güllerle birlikte karşıma geçerek gülümsedi.

"Bugün beni affeder misin?" diye sorarak çiçeği bana doğru uzattığında dudağımı sırıtmamak için dişledim.

Allahım ben bu adamın tatlılıklarına karşı nasıl dayanacaktım? Yese miydik biz bu adamı? Yalandan bir kızgınlıkla hafifçe kaşlarımı çattım ve onu baştan aşağı süzdüm. Kahretsin dün eve falan gitmemişti bu adam..Dün ki kıyafetleri hâlâ üstündeyi. Kuzgun hayatta bir giydiğini bir daha giymezdi. Kapı da mı yatmıştı? Araba da mı kalmıştı ne yapmıştı bu adam? 

Ah be Kuzgun, deli misin ne diye gitmezsin ki evine!

"Sen dün eve gitmedin mi?" dediğimde başını onaylamazca salladı.

"Niye gitmedin ki?" diye mırıldandığımda bana doğru bir adım atarak başını yana yatırıp iç çekti.

"Çünkü, dün seninle bahçede sabahlamaktı hayalim. belki beni affedersinde sabahlarız diye seni bekledim.." Kahretsin! Ben de gitti sanıp sıcacık yatağımda mışıl mışıl uymuştum. "Hem.." dedi ve yutkunarak bana daha da çok yaklaştı.

"Dün beni alev alev yaktıktan sonra uyumamı nasıl bekliyorsun ki?" dediğinde utanarak gözlerimi kaçırdım. Demek tek uyuyamayan ben değildim. Gerginlikle elimle ensemi kaşıdım ve hâlâ bana uzatılı duran kırmızı gülleri yüzümde engel olamadığım gülümsemeyle aldım. 

AfitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin