Yazacak bir şey bulamadım.
Her neysee iyi okuamalar bebeklerim.
<3"Eğer maç gününe kadar bu bileğim iyileşmezse işte o zaman sen düşün, Barlas."
-Ekim...
"10 dakika." dedi antrenör Halit. "Hadi." diyerek omzuma vurunca köşedeki suyumu aldım. Şişenin çoktan yarısını içince aniden ve ayakta içmemem gerektiğini hatırlatan şey kasıklarıma dolan sıvıydı.
Suyumu geri yerine bırakarak koridorda ki soyunma odasına girdim. Yine kimse olmadığı için hızlıca bir kabine girip ihtiyacımı giderdim.
Kabinden çıktıktan sonra yıkadığım ellerimi havlu peçeteyle silmeden önce boynuma getirdim. Bugün terlemiştim. Bir hayli terlemiştim.
Anılların dediği gibi bir haftaya yakın bir süreçte evden çıkmamış bileğimin iyice oturmasını beklemiştim. Nihayet her şeyim tamamlanınca kendimi salona atmıştım.
Halit hoca ise beni tek bırakmamak için başımda dikilip antrenmanımda bana yardım ediyordu. Maç gününe tam olarak 8 gün vardı ve ben bu 8 gün içinde durmaksızın çalışacaktım. Ne kadar gereksiz ve yorucu olsa da mükemmel olmak zorundaydım.
Çünkü maça annem gelecekti.
Islanan havlu peçeteleri çöp kutusuna atarak odadan çıktım. Tam olarak karşı çapraz kapımdan ise sırayla basketbolcular çıktı.
Basketbol şortlarıyla ve bebek mezarını andıran ayakkabılarının üstünde kolsuz tişört giyiyorlardı. Ve istisnasız bu iki metreye yakın olan bu adamların giydiği tişörtün açıkta kalan kollarında ki pazular kendilerini fazlasıyla belli ediyordu.
Bana bakmadan birbirlerine vurarak sahaya girdiler. Gözlerim nedensizce bir haftadır göremediğim o kişiyi aradı.
Haftada sadece üç gün çakışıyordu bizim günlerimiz.
Pazartesi, çarşamba ve cuma.
Ama ben boş bulduğum her an gelmeme rağmen onu bu günlerde de görmemiştim.
Bugün günlerden cumaydı ve saat 17.22 olmasaydı belki cuma namazına gitmiştir diye kendimi avutabilirdim.
Neler düşünüyordum ben ya? Bana ne adamın niye gelip gelmemesinden?!
Siyah şortun altında ki çoraplarımı dizime kadar çekerek düzelttim. Üzerimde ki giydiğim formaya lanetler ede ede bende sahaya girdim. Ne vardı atlet giyseydim, mis gibi.
Neymiş illa maç havasını yakalayacakmışım.
Neyse...
Halit hoca direğe yaslanmış telefonuyla ilgileniyordu. "2 dakika geç kaldın Ekim." dedi ve telefonu eşofmanının cebine attı. "Hadi son defa."
Kulağımın oradan çıkan saçlarımı arkasına sıkıştırdım ve topu hocaya getirip kendi yerimi aldım.
"Sadece manşet." dedi ve bir kaç adım daha gerileyip aramızda olan mesafeyi açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaptan
Teen FictionGeçici süreliğine sahaları tadilatta olan voleybol takımı aynı salonu basketbolcularla paylaşabilir mi? Ya da paylaşırsa neler olur? Peki ya bu Serçeler takımının gözdesi olan Ekim, basketbolcuların kaptanıyla tanışırsa ne olur?