𓇼
ders bitiminde hızlıca kitaplarını toplayıp çantasına yerleştirdi seungmin. hava son bir saattir fena bozmuş ve aralıksız yağmur yağmıştı. kapüşonlusunu giyerken yağmurun daha da arttığını gördü.
endişelenmedi. yanına şemsiyesini almıştı çünkü.
her ne kadar yağmuru sevse de ıslak kıyafetlerle dolaşmak pek cazip gelmiyordu şu an. annesinin azarlaması muhtemeldi ve bu olsun istemezdi. hem geçen gün yaşadıklarını atlatamamıştı henüz. eve geç kaldığı için annesinden azar işitmişti üstelik ve üzülmüştü buna.
dağılan öğrencilerin arasına karışıp okul bahçesinden çıktı sakince. karşı okulun öğrencilerinin de dersi bitmiş olmalıydı. şemsiyesini iyice indirip çantasının iplerini çekiştirdi ve ilerlemeye devam etti.
kendi okuluna kıyasla belalı tipler barınıyordu orada. iki zıt okul olarak düşünebilirdiniz. birinin kendisinden ve öğrencilerinden daha iyi söz edilirken diğerinin her şeyiyle sorunlu olduğu bilinirdi.
yürüdü, birkaç adım attı ve gelen seslerle duraksadı. gözlerini kısıp ne olduğuna baktı bir süre. anladı sonra. ileride kesinlikle bir kavga oluyordu. umursamayıp devam edecekti ki onu gördü.
geçen günkü çocuğu. jisung'u.
şaşırmıştı. onu burada görmeyi bırak bir daha karşılaşacaklarını bile düşünmüyordu. gözleri ondan bir saniye bile çekilmezken adımları istemsizce oraya yönelmiş ve yaklaşmıştı.
şemsiyesini yüzüne kadar indirip tam yanlarında durduğunda hepsi sus pus olmuştu. "bu kim lan?" diye söylenmeye başladıklarında dudaklarını birbirine bastırdı seungmin. kafasını kaldırdı ve onlara baktı tek tek. daha çok hepsinin korku dolu ifadelerine.
jisung'un yakasını sıkı sıkıya tutan çocuk geri çekilip sertçe yutkunmuştu seungmin'le göz göze gelirken. diğerleri de onunla birlikte geri çekilmiş ve jisung şaşkınca bir ona bir de diğerlerine bakmıştı.
gözlerini seungmin'den alıp tekrar jisung'a çevirdi çocuk. "bu burada bitmedi, ayağını denk al bundan sonra." diyip diğerlerini de alıp uzaklaşmıştı. rahat bir nefes verip bakışlarını jisung'a çevirdi yeniden.
"yine mi beni takip ettin lan, ne işin var burada senin?"
kabalığına karşı yüzünü buruşturdu. "tam da okul çıkışı üstümdeki üniformayla okulun etrafında ne işim olabilir acaba?"
"bana bak," dedi jisung gözlerini kısıp onu baştan aşağı süzerken. "o itler seni görünce anında sopa yutmuşa döndü. ne ayaksın sen?"
bir şey demek istemedi seungmin. omuz silkip yüzünde yeni açılan yaralara baktı. önce o adamlar şimdi de karşı okulun öğrencileri rahat durmuyor muydu bu çocuk? üzerine baktı sonra, ipince ve üzerine iki beden büyük bir triko ve yırtık kot pantolonu vardı.
sırılsıklam, buruş buruş ve lekeli oldukları gözünden kaçmamıştı.
"sen söyle," dedi sakince. "neden sürekli bir kaçış ve kavga içindesin?"
"ilgilendirmez seni."
direkt olarak konuşurken kafasını hafifçe salladı diğeri de. "peki, ben de susma hakkımı kullanıyorum o zaman." diyip okulun sokağında son kalan öğrencilerin de gidişini izledi. yeniden ona döndü sonra.
şiddetli yağmura aldırmadan kaldırıma oturmuştu. soğuktan moraran dudaklarının arasında bir dal sigara vardı. kan sızan ince parmaklarının arasında da bir tane çakmak.
elini siper edip ateşi yakmaya çalışıyor fakat yağmur yüzünden başaramıyordu. "hay amına koyayım böyle işin." diye mırıldandı huysuzca.
seungmin'in dudakları kıvrıldı yavaşça. bir adım daha yaklaşıp şemsiyesini üzerine getirdi. jisung duraksayıp kafasını kaldırdı ve ona baktı birkaç saniye. bir şey demedi, diğerinin de konuşacak hali yoktu zaten.
soğuktan vücudu titriyordu fakat jisung'u izlemekten fark edememişti bile.
dudağının kenarındaki ve elindeki kanın sigaraya karıştığını gördü sonra. sigaradan her nefes çekişinde sanki onun göğsü daralıyormuş gibi derince nefes alıyordu.
"kırmızı sigara.." dedi sessizce. kırmızıya boyanan sigara.
jisung sigarasını ayakkabısının ucuyla ezerken çatık kaşlarla baktı ona. "ne dedin?"
"hiç." dedi diğeri ciğerlerine koca bir hava gönderirken. "hayatından memnun görünmediğin birkaç metre öteden bile belli oluyor ama on saniye bile olsa senin yerinde olmak isterdim."
kaşları gevşedi jisung'un önce. dudakları aralandı ama sanki ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi. "sebep?" dedi umursamıyormuş gibi bir tavırla.
"baksana ıslanmak seni endişelendirmiyor bile. bir şey yaparken veya konuşurken kimse ne der diye düşünmeden hareket ediyorsun mesela."
göğsü ateş almış gibi delice yandı diğerinin. hiç tanımadığı biri karşısına geçmiş dışarıdan gören gözle nasıl bu kadar rahat konuşuyordu kendisi hakkında? üstelik bu sözler niye bu kadar etki etmişti?
"mis gibi okuluna gidip sonra da sıcacık evine dönüyorsun oğlum sen. kafana iki yağmur damlası değmedi diye mi bu edebiyatın?" ayağa kalktı hızlıca. "ayrıca bunları yapmak için ben olmana gerek yok. siktir et beni."
arkasını dönüşünü izledi. gidiyordu. yine konuşmak için can attığı biri uzaklaşıyordu kendisinden.
bir şey yap, dedi içinden. bir şey yap ki tekrar karşılaşmak için bahane olsun.
elini cebine atıp bulduğu şeyle gülümsedi. parmaksız siyah eldivenlerini alıp "hey!" diye seslendi ona. jisung durup kafasını arkaya çevirirken seungmin hızlıca yanına ulaşmıştı.
ne diyeceğini bilemeden eldivenin bir tekini jisung daha ne olduğunu anlamadan eline geçirmişti bile. diğerini de takarken çok yakından gözlerinin içine baktı. kaşlarını çatmış aralıklı dudaklarıyla ellerine bakıyordu.
"ellerin kötü görünüyor, hem kamufle edersin hem de ısınırlar."
sonra ikisi de konuşmadı. seungmin geri çekilip "geri getirirsin ama değil mi?" derken de herhangi bir harekette bulunmadı jisung. öylece ellerine ve seungmin'e baktı çatık kaşlarla. sonra da gitti.
eldivenler bahanesi ve son çaresi olmuştu. tekrar karşılaşırlar mıydı bilmiyordu ama o yabancıyla konuşmak istediği çok şey vardı.
seungmin jisungtan daha
belali cikinca gelen pismanlikSAKAYDI
o’ gercek bir istanbul beyefendisi bana guvenin 🙏🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than words, seungsung
Novela Juvenilkim seungmin×han jisung skz ff. avuç içine yıldızlar çizmeye başladı sonra. yaralı bölgeye değdirmemeye özen gösteriyordu. "gökyüzünde yıldız kalmamış, avucuna hapsetmişsin hepsini baksana."