"Sam..!
Sam..!"
Sesin ne taraftan geldiğini anlamaya çalıştığım alabildiğine beyazlıktan başka bir şey olmayan bir yerde sıkışmıştım.
"Sam,burdayım!"
"Elimi bırakma Sam,benimle kal!"
Koşuyordum sese doğru var gücümle koşuyordum ama sanki ses ben yaklaştıkça uzaklaşıyordu belki de kaçıyordu.
"SAM!""BIP BIP BIP"
Alarmın başımda yankılanmaya devam eden sesiyle uyandım.
Yatakta doğrulmaya çalıştım ama fark ettim ki bacaklarım sanki tüm gece uyumayıp koşmuşumcasına ağrıyordu ayrıca yanaklarım gördüğüm rüyanın etkisinden olsa gerek ıslaktı.Vücudumun geri kalanının aksine terden değil gözyaşlarından kaynaklandığına emindim.
Çünkü bu tip bir rüyayı ilk kez görmüyordum.
Bir şekilde yataktan kalkmayı başardım,kalkmak zorundaydım cünkü okulun tam anlamıyla lisenin son günüydü.
Bu nedenle lisenin belki de tek güzel günüydü.Üzerimi değiştirip aşağı indiğimde annemin evde olmadığını fark ettim,masanın üzerine bir not ve ufak bir kutu bırakıp çıkmıştı:
"Kahvaltını yaptığından emin ol, mezuniyetin kutlu olsun.Keşke sana kendim verebilseydim ancak apar topar ayrılmam gerekti bunu tak ve ne olursa olsun çıkarmayacağına söz ver ve şunu unutma; şimdi ve daima seni seviyorum.
-annen"
Notu okuduğumda pek anlam veremedim neden birden bu kadar duygusallaşmıştı ki ve kendisi vermek istediyse neden akşamı bekleyememişti. Son zamanlarda çok fazla şey okuduğunu fark etmiştim herhalde romanlardan biri onu fazla etkiledi.
Nota fazla anlam yüklemeyi bıraktıktan sonra kutuyu alıp açtım içinde altın rengi bir bileklik vardı yine de sade ve üzerinde tek bir taş barındırıyordu.Gozlerimle tuhaf bir uyumu olduğunu fark ettiğim yeşilin birkaç tonunu barındıran fazla dikkat çekmeyecek hoş bir tasarımdı. Normalde yaptığı gibi abartılı bir şeyler seçmediği için memnun bir şekilde bileğime taktım.
Sabahki rüyadan sonra iştahım fazlasıyla kesildiğinden kahvaltı etmeden çıktım.
Saat daha erken olduğundan ve kafamı toparlamak istediğimden okula kadar yürümenin iyi bir fikir olacağını düşündüm ancak yürürken ensemdeki tedirginlik hissi bir türlü geçmek bilmedi.
Düşüncelerimde kaybolmuşken önüme bakmadığımı fark etmem için maalesef ki birine çarpmam gerekti.
"Ah!"
Alnımı yabancının birinin omzuna gömmüştüm
"Gittiğin yere dikkat etsen iyi olur ufaklık."
Ufaklık mı? Kafamı kaldırıp baktığımda benden en az 20 cm uzun olmasına rağmen hemen hemen aynı yaşta olduğumuza emin olduğum çocukla göz göze geldik.
Gözlerinin içine bakmaya yeltendiğimde kehribar renklerinin arasında beni çok rahatsız eden bir şey olduğunu, ve bunun fazlasıyla tanıdık olduğunu fark edip bakışlarımı kaçırdım.
"Afedersin, bu arada tanımadığın bir insana ufaklık diye hitap etmek en az bir insana dikkatsizce çarpmak kadar yanlış bir şey,bilgin olsun diye söylüyorum."
Çocuk bir kaç saniye daha ne amaçladığından emin olamadığım bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra "Hah" şeklinde tuhaf bir gülüşle geçip gitti.
Arkama bakmamaya çalışsam da dönüp baktım ve nasıl olduğunu anlamadığım bir hızla ortadan kaybolduğunu fark ettim.
Tuhaf, ama bugünkü ilk tuhaflık degil.
Okula yürümeye devam ederken çocukta sezdiğim tanıdıklık hissini düşünmeye devam ettim.
Okul son gün bile aynı boğuculuğa ve aynı korkunç ışıklandıfmaya sahipti. Tüm o gölgeler ve kuytu köşeler sinirimi bozmaya devam ediyordu.
Okulda vedalaşacak kimsem olmadığından veya hatırlamak istediğim herhangi bir anım olmadığından diğerlerinin heyecanına ve mutluluğuna koca 4 yıl boyunca olduğu gibi ortak olamıyordum.Beni rahatsız etmesi gerektiğini düşündüğüm bu his tuhaf bir şekilde bana huzur veriyordu çünkü ait olmadığımı hissettiğim bir yerde sahte mutluluklar yaşamaktansa hiçbir şey hissetmemeyi tercih ederdim.
Eve dönme zamanı gelmişti ancak henüz, her gün 40 kere arayan annemden herhangi bir çağrı veya mesaj almamıştım.Anlaşılan bu günkü anamoliler listeme yeni bir şey daha eklenmişti. Yine de bu seferki beni diğerlerine kıyasla çok daha fazla endişelendirdi bu yüzen eve yürürken annemi aramaya karar verdim.
Numarayı tuşlarken ayaklarımın beni alışkın olduğun yoldansa ara sokaklardan götürmeye başladığını fark ettim, benim neyim vardı böyle.
Annem hala beni hiç aramamıştı,übu kadar rahat bırakılmaya alışkın değilim.
Sokağın köşesinde durup annemi çaldırmaya başladım, açmıyordu.
Endişelerim gözümde büyürken ensemde tanıdık bir sey hissettim
"Boşuna deneme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Questial
Fantasía17 yaşındaki Samantha liseden mezun olmak üzeredir. Sonunda kendisini asla ait hissedemediği tüm o koridorlardan ve insanlardan uzaklaştığını ve artık farklı şeylere odaklanabileceğini düşünen Samantha'yı çok farklı bir gerçeklik beklemektedir.