Geldiğimiz bu yer çok iç karartıcı gözüküyordu; eskimiş tahtalar, çürümüş duvarlar ve evin içini dolduran pis koku. Elimi burnumda tutarak otururken etrafımda dizilen arkadaşlarıma korkuyla baktım.
Yanımda oturan arkadaşımın uzun sarı saçları vardı ve yüzünde de çiller bulunuyordu, oldukça heyecanlı ve mutlu gözüküyordu. Boynuna ise siyah büyük kamerasını takmış hazır olda bekleyerek etrafı inceliyordu.Onun yanındaki arkadaşıma döndüğümde onun ise uzun siyah saçları vardı, çekik gözlerinden korku ve uyku okunuyordu resmen. Daha sonra titrek ve mızmızlanan sesiyle yanımdaki sarı saçlı arkadaşıma seslendi yan yan bakarak.
"Seni mahvedeceğim Felix.."
Felix ise dediğini pek umursamamışa benzemiyordu.Onun yanında ve benim çaprazımda bulunan kişiye döndüğümde oldukça iddialı bakıyordu, aramızdaki en kısa kişi olmasına rağmen vücudu bizimkinden daha yapılıydı. Saçları siyah ve uzunluğu ortaydı. Önüne de bol miktarda kahkülleri dağıtıyordu. Sanki ben hiçbir şeyden korkmam dermiş gibi bakıyordu etrafa.
Onun yanında oturan kişiye gelirsek saçları her zaman kısa idi ve kahverengi rengine sahipti. Tek kaşının üstü bir miktar çizilmişti ve sorgular gibi hepimizi süzüyordu.
Karşıma baktığımda ise saçları kahverengi ve kısa saçlı arkadaşım beni karşılamıştı. Bizi dövecekmiş gibi bakıyor ve burada ne yapmaya çalıştığımızı sorguluyor gibiydi.
Sıra bana geldiğinde ve hepimiz bir çember oluşturduğumuzda, iyice tırsmıştım. Vücudum titriyordu fakat pek belli etmiyordum, arkadaşlarım aralarında ara sıra bana sincap da derlerdi.
Ortamızdaki yere serdiğimiz harflerle dolu haritaya baktım ve kağıdı inceledim. Daha sonra aramızdan birisi yanındaki oka benzer fakat ortasında boşluk bulunan tahtayı kağıda yerleştirerek bekledi.
"Kim soracak?"
"Seungmin sorsun!"
"Beni buraya zorla getirdiğiniz yetmedi birde ben mi soracağım yani?"
"Lütfeeen"
Felix'in yalvaran sesine karşı Seungmin sormayı kabul etmiş olacak ki gözlerini yavaşça kağıda indirdi. Tüm hazırlıkları tamamlayan arkadaşlarımın bazıları heyecanlı bazıları ise ürkekti.
"Ey ruh, buradaysan bize işaret ver"
İçimden biz ne halt yiyoruz diye geçirsem de konuşmaya cesaretim yetmiyordu.
Tahta şeye parmaklarını koyan Felix ve Hyunjin beklerken anında hareket etmiş ve harflerin üzerinde gidip gelmeye başlamıştı. Hareketi durduğunda Seungmin gördüğünü bize okumaya başladı."Gidin."
Bunu duyduktan sonra iyice korkmuş ve yerimden ayaklanarak kapıya ulaşmaya çalışmıştım.
"Git diyorsa gidelim rahatsız etmeyelim işte!"
Daha sonra kolumu bir el tutmuş ve gitmemi engellemişti, buna karşı ben ise yere çömelmiştim.
Kolumdaki elin sahibine baktığımda Felix bana dik dik bakıyor ve somurtuyordu.
"Gidersen seni gazetelere haber olarak veririm Jisung."
İkna olmuş ve sakinleşerek tekrar yerime oturmuştum."Adın ne?"
"..."
"Neden adını söylemedi ki?"
"Yaşını sor Seungmin!"
"Yaşın kaç?"
"..."
Hyunjin mızmızlanarak konuşmaya başlamıştı.
"E hiçbir şeye cevap vermiyor bu da!"
"Sus lan sus kızdıracaksın!"
Dediğim şeyden sonra aniden tahta yerinden oynamaya ve uzun bir süre tekrar harflerin üzerinde gezinmeye başlamıştı. Hepimiz merakla beklerken Seungmin okumasını bitirmişti fakat bize söylemiyordu.
Şaşırmış bir halde yavaş yavaş kelimeleri bir araya getirirken sonlara doğru tek kaşı havada ve parmağıyla beni işaret ediyor, sorgular bir ifadeyle konuşuyordu.
"Fakat şu kahverengi saçlı ve sincaba benzeyen çocuğu beğendim."
İçimden bir küfür çekerken arkadaşlarımın hepsi bana garip garip bakıyordu. Bu sessizliği kısa saçlı ve bizden biraz daha büyük arkadaşımız bozarak bir kahkaha patlamıştı.
"Hey! Hayalet Jisung'a âşık falan mı oldu yoksa?"
"Gülmesene Chan!"
"Chan haklı, bence biz seni onunla baş başa bırakıp çıkalım!"
Tüm arkadaşlarım gülmelerine devam ederken ben çaresizlikten neredeyse ağlayacak duruma gelmiştim.
"Peki o zaman, ben gidiyorum! Felix de artık beni Han Jisung'a hayaletler âşık olmuş diye gazetelere verir. Hıh!.."
"Tamam ya kızma gel buraya!"
Kısa ve kendinden emin duran arkadaşım yanıma gelip beni yerime oturtmaya çalışırken önümü dönmemek için kendimi zorluyordum. Fakat bu zorlamam işe yaramamıştı ve tek hareketiyle beni kendine döndürdüğünde yüzündeki ifade silinerek şaşırmıştı, tüm gözler benim üzerimdeyken ben korkudan zırıl zırıl ağlıyordum.
"Size buraya gelmeyelim demiştim!"
"O kadar korktun mu ya?"
"Korktum!.."
Hepsi etrafımda toplanırken ben yüzümü saklamaya çalışıyordum fakat olmuyordu.
Hepimiz evden çıkarken arkadaşlarımın her biri beni kolluyor ve iyi olmamı sağlamaya çalışıyorlardı, bu harap olmuş evden ayrıldığımızda ise içime su serpilmişti.-20 dakika önce-
"Çocuklar, buraya bakın. Özellikle Felix."
İsmini duyan Felix Bang Chan'a dönmüş ve elinde kamerasıyla merakla bekliyordu.
"Bakın bir makale buldum. 10 yıl önce büyük bir evde yangın olmuş ve bu yangın çoğu kişide yara açmış. Yangın yüzünden ev harap olmuş haldeymiş ve içinde de bir aile ölmüş. Aile ile ilgili detayları yazmamışlar fakat yangının çıkma sebebinin evdeki bir çocuk olduğunu söylemişler. O evin hala durduğunu söylüyorlar ve adresi de var. Gidelim mi?"
"Ne gitmesi ya? Baksana ev yanmış, hayır tahtalar kırılır da biryerlere uçarız falan. Korkarım ben."
"Ne olacak Hyunjin? Hem kameramla öyle şeyler olursa çekerim ve haber sitelerine verebilirim."
"Gidelim!"
"Kulağımın dibinde ne bağırıyorsun Changbin?"
"Pardon Chan, alışkanlık olmuş."
"Tamam o zaman toparlanın gidiyoruz!"6 genç evimi terk ederken arkalarından sadece bakakalmıştım. Bu kadar korkulacak neyim vardı ki ağlıyordu bu çocuk canım? Sadece onu beğendiğimi söylemiştim, madem korkacaklardı gelmeselerdi. Bıkkın bir suratla ve yarı şeffaf bedenimle mutfağa ilerlerken yaşlı kadının iş yaptığını farkettim.
Mutlulukla kilolu ve oldukça sempatik gözüken kadının yanına koştum, ona sarılacakken bir anlığına duraksadım. Doğru ona sarılmam pek de mümkün değildi."Halmeoniiii!"
"Ne oldu yine serseri?"
"Bugün eve gelen yabancıları gördün mü?"
"Gördüm, oldukça yakışıklı çocuklar."
"Evet, bencede. O kesinlikle çok yakışıklı, değil mi?"
Kadın bana dönerek haylazca bir şekilde bakmaya başlamıştı.
"Yoksa aralarından birisine mi âşık oldun sen yine?"
"Yine mi! Ayıp ediyorsun ama Halmeoni, sanki 5 vakit herkese âşık oluyorum."
"Söyle bakayım ismi ne?"
"İsmini söylemedi, ama onu beğendiğimi söylediğimde korkudan ağlamaya başladı. Oysa bebek gibi bir yüzüm var, neden korktu ki?"
"Neden korkmasın yavrum? Onlara görünemediğini unuttun mu?"
"Bende onlara kendi bilgilerimi vermedim. Hıh"
Yüzündeki ifadeyi değiştiren Halmeoni eline hayali bir bez alarak bana doğru savuracaktı ki bunu yapamamıştı.
"Salak çocuğum benim, ismini söylemezsen o çocukla nasıl iletişim kurmayı düşünüyorsun?"
"Bana vurmaya kalkma, ne de olsa elindeki o hayali bezler içimden geçip duruyor.
"Onların birdaha buraya gelmesini sağlayacağım, bak da gör. Taktım ben o çocuğa!.."✎
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• ruLino • {Minsung}
Fanfiction"Hediyeden kastın ne?.." "Ne bileyim, kuru kafa olur. Kemik parçaları olur, o tür şeyler işte!." ~ "Selam! Ben Lee Min-ho, yani Lino. Tanıştığıma memnun oldum, yabancı!.." "Bu şey de, ne oluyor?..." Yüzyıllar boyu ayakta duran lanetli bir evi canla...