Hwang Hyunjin her zamanki haliyle dükkanda dikkat çekmeden bekliyordu. Sayısız müşteri ağarladıkları dükkan küçük bir yerdi. Karşısında tamamen camdan yapılma bir duvar ve cam kapı bulunuyor, kapının üzerinde sevimli kumaştan yapılmış bir motif yer alıyordu. Bu motif bulut şeklinde güzel işlenmiş bir şekildi, rengi çok benzersiz gözüküyordu. Kenarlarına atılan dikişler el yapımı gibi görünmesini sağlayarak onu değerli kılıyordu. İçeri girildiğinde Hyunjin'in bakış açısına göre sağ tarafında raflara konulmuş bir sürü kumaş vardı. Renk renk kumaşların yanında bir askılık bulunuyor, orada da müşterilerin görmesi için benzersiz modeller yer alıyordu. Sol tarafına döndüğünde tekrardan birsürü kıyafet modeli ve rengi onu karşılıyor, onun yanında ise çalışma masası yer alıyordu. Masanın üzerinde metreler, terzi makasları, cetveller ve kullanılmış sabunlar bulunuyordu. Masanın arkasına yani kasaya geldiğinizde daha ileri gitme şansınız yoktu, kasanın arkasındaki kapı sadece personellere özeldi.
Hyunjin'in tam yanında, boş kalan duvarda ise kenarları tahtadan yapılma büyük bir boy aynası vardı.
Arka tarafındaki boş kısıma döndüğünde orada giyinme odaları bulunuyordu.Çeşit çeşit müşteri gelip geçerken Hyunjin'in gözü başka birisini arıyordu. Sonunda içeriye düzgün giyimli bir adam girmişti, yüzünü maskeyle kapatmıştı. Üzerinde takım kıyafetler ve şık ayakkabılar vardı, saçlarını da arkaya doğru güzel ve sabit gözükecek şekilde yaptırmıştı.
Asıl adamının geldiğini farkeden Hyunjin'in hiçbir müşteriye özel bir ilgisi olmazken birden aşırı sempatik davranmaya başlamıştı. Yanındaki teyze de bu durumu garipsemiş ve ona tip tip bakmıştı.
"Efendim, ne tarz birşey istersiniz?"
"Siyah bir ceket diktirmek istiyorum."
"Tabii ki, o zaman üzerinizdekini çıkartın ve çantanızı bir kenara koyun. Ölçünüzü alalım ve beğendiniz kumaşa göre istediğinizi dikelim."
Tatlı bir dille adamı yumuşatmayı başarmış, eline verdiği siyah çantayı tutarak kolayca alabileceği bir yere koymuştu. Ceketini de nazikçe sırtından çıkartıp güler yüzle geniş masaya yatırdı.Ve tabii ki bu plan sadece onunla işlemeyecekti! Grup arkadaşlarından birisinin de görevleri vardı.
Anında kapı açılarak üzerindeki zil çaldı ve içeriyi tatlı 'çın çın' sesleri doldurdu. Gelen kişinin yüzünü gören Hyunjin gülümsedi ve onunla göz teması kurarak anlaştı - Jeongin!
-3 gün önce-
"Kabul ediyorum. Bedenimi başka bir ruh ödünç alabilir."
Bu planı uygulamak için Jeongin'e ihtiyaçları vardı. Bu günden sonra işler sarpa sarabilir ve bu konuyu konuşamayabilirlerdi. Belki şirkete suikast düzenleyecekler, cesedi bulacaklar ve bu sırada yanlış şeyler olacaktı. Erkenden konuşmak için Jeongin'in ruhuyla görüşmeyi kabul etmişlerdi Jisung'un arkadaşları.Tabii ki ölü adamın bir anda canlanarak ortaya çıkacak hali yoktu! Onun bedenine büyü uygulayacak ve bir süreliğine başı boş gezen başka bir ruha verecek, tekrar canlanmasını sağlayacaklardı. Bedenin içine giren Jeongin olamazdı çünkü kendi bedeniydi ve bir kez zaten ölmüştü, tekrar kendini canlandıramazdı.
"Çok büyük zarar görebilirsin."
"Olsun, size yardım etmek istiyorum. Zarar göremeyeceğim, o dikkatli olacak."Jeongin anladığını belirten bir bakış attığında dükkanın sahibi olan yaşlı teyzeye gidip onunla konuşmaya daldı. Olduğunca detaylı bilgi veriyor ve konuşmayı uzun tutmaya çalışıyordu. Aslında bu beden sadece bir göz yanılmasıydı, her ne kadar yaşayan bir insan gibi gözükse de başı boş ruhlar ölü bedenleri ödünç aldıklarında asla tam bir insan olamazlardı. İsterse kötü bir durumda toz olup uçabilirdi demekti bu!
İnsan olmadığına dair bir işaret her daim olurdu, bu işaret de Jeongin'in boynunun arkasındaki ölümcül lekeydi. Neyse ki saçları onu kapatıyordu.Adamın ölçülerini alan Hyunjin onu giyinme odasına soktuğunda şimdi sıra çantayı ve ceketi karıştırmaktaydı. Fakat orada teyze varken bunu yapmak iyi bir fikir değildi, Jeongin kısa süreyle Hyunjin'e bakıp aniden teyzeye karşı mızıkçılıkla bağırmaya başladı.
"Teyzecim, anlamıyorsun. Bak, buradaki hiçbir kumaş benim istediğimden değil! Depodakileri boşalt da göreyim."
"Olmaz evladım oraya sokamam seni."
"Sen milleti kandırmaya mı geldin? Depoda birsürü ürün var biliyorum, aç orayı yoksa herkesi başına toplarım."
Bu fikri iyi bulmayan teyze iç çekerek kapıyı açtı ve Jeongin arkasından girince kapı tekrar kapandı.
Hyunjin hızla tüm cepleri ve çantayı karıştırdı. Çantadan bir tomar, her tarafı dolduran para desteleri çıkmıştı. Birisini ikna etmek için kesinlikle makul bir miktardı.
Ceketi de karıştırdığında cepte cüzdandan başka birde belge bulmuştu. Bu belgenin lazım olacağını düşünerek farkettirmeden kendi ceketinin içine sıkıştırdı. Cüzdanı da açtığında iki kart karşıladı onu, ve biraz da para. Paraya dokunmadı, iki kartı alarak inceledi. Bir tanesi gerçek kimliği, diğeri sahte kimliğiydi!
"Adamımıza bak sen, kendine sahte kimlik de çıkartmış. Bununla ne yapıyorsa artık."
Hafif alay geçer gibiydi, kartın fotoğrafını çekerek geri yerine koydu ve herşey normalmiş gibi adamın yanına döndü...Seo-jun dükkandan çıkarken bir telaşı vardı, ama Hyunjin onun güvenini kazanmış gibi gözüküyordu. O çıkarken Jeongin de şikayetlenerek aynı şekilde kapıdan çıkmıştı, teyzenin yüz ifadesine bakılırsa onu çok yormuştu.
"Teyzecim seni yordum biliyorum ama aradığım hiçbirşeyi bulamadım."
"Senin inadına sırf burayı açtım ve senin beğendiğin bir tane bile kumaş yok mu?! Gözüm görmesin seni.."
Jeongin ise hızla bir gülümseme ile dükkandan ayrılmış, işini tamamlamanın verdiği gururla yürüyüp gitmişti."Teyze, gitmem lazım! Bana müsade."
Dedi ve o da acele bir şekilde Jeongin'in peşinden çıkıp gitti. Teyze ise ne olduğunu anlamamışa benziyor, 'çattık!' der gibi bir bakış atıyordu.
Hyunjin gidene kadar bekleyememiş ve arkadaşlarını telefondan arayarak ulaştığı tüm bilgileri sıralamaya başlamıştı.
"Adam dükkana bugün geldi. Jeongin teyzeyi, bende onu bir şekilde oyalamayı başardık. Bir çanta dolusu para buldum, üstelik iki tane kimlik kartı. Bir tanesi sahte!"
"Başka birşey bulabildin mi? Ve güvende misiniz?"
"Güvendeyiz, çakmadı bizi. Söylemeyi unutuyordum, birde önemli olduğunu düşündüğüm bir belge buldum. Alıp cebime koydum, şuan bende. Daha açmadım ve bence bunların arkasında çok da hoş birşey yatmıyor."
"O kadar olaydan sonra birşeyler çeviriyor olamaz değil mi?"
"Hayır, dönüp yüzüme bakmadı bile. Çok acelesi vardı, hiçbirşeyini kontrol etmeden çıktı gitti dükkandan. Jeongin'in de o eve varmış olması ve bedeni bırakması lazım, onunla ilgilenen birisi olsun."
Hızlı adımlarla giderken nefes alış verişi de hızlıydı ve hafif telaşlı konuşuyordu. Evden ise Jeongin'in sağ salim dönmesi için Seungmin ayrılmıştı bile. Bu konularda en bilgi sahibi o denilebilirdi."Bu arada, Jisung nerelerde?"
"Görmedim. Bu sıralar gerçekten biryerlere kaybolup duruyor."
"Ruh meselesini çok düşünüyor, ne kadar takıntı yaptığını hepiniz biliyorsunuz."
"Onun için çok önemliydi. Yine de ona Hyunjin ile dükkanda buluşacağını söyleyin, Jeongin de orada olsun."
"Tabii ki söyleriz. Zaten elindeki tüm bilgileri Hyunjin çalmış sayılır ha? Ne dersin! Haha!"
"Çok da erken konuşmamak lazım Felix."Bazen çok erken konuşulmaması gerektiği doğruydu, ama bazı zamanlar da vardı ki bu zamanlamanın ne çok geç ne çok erken olması gerekirdi. Herşeyi, tam zamanında yapmak!
✎
Devam edecek...
(Kaos başlatıyorum hadi bakalım.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• ruLino • {Minsung}
Fanfiction"Hediyeden kastın ne?.." "Ne bileyim, kuru kafa olur. Kemik parçaları olur, o tür şeyler işte!." ~ "Selam! Ben Lee Min-ho, yani Lino. Tanıştığıma memnun oldum, yabancı!.." "Bu şey de, ne oluyor?..." Yüzyıllar boyu ayakta duran lanetli bir evi canla...