☁ 21 - Kayıp: Aranıyor

71 12 1
                                    


"Haydi hızlı olun."
"Buldum!"
Arkadaşlarım yine yapacağını yapmış, buldukları şeyleri araştırmaya başlamışlardı. Lee Seo-Jun'un sahte kartı üzerinden bir ton ticari iş yaptığını öğrenmiştik. İstediği gibi ticari iş yapabilirdi, bizim umurumuzda olmazdı fakat bu adam dolandırıcılık ile uğraşıyordu!
Hepimiz için berbat bir gerçekti bu, bununla milyonlarca insanı kandırmış ve dolandırmıştı.
Böylece Seungmin ondan aldığı ve bilgisayarından eriştiği bilgileri yenileyerek tekrardan kendi bilgisayarının başına oturmuştu. Herkes de onu takip ediyor ve çeşitli işlerde yardım ediyordu, bu işin peşini bırakacağımızı düşünsem de olmamıştı. Şimdi bile onunla tekrar uğraşmak can sıkıcı geliyordu.

"Bu sefer gerçekten hapislerde çürümeli." Doğru, hapise atılmaması da bir hata değil miydi zaten? Elini kolunu sallayarak dışarıda gezmiş ve kendine vakit bulabilmişti işte, bunun suçu ve vebali kime kalmalıydı?
Felix'in dediğine katılarak yanlarına ulaştım fakat Seungmin hareketlenerek dinlememizi istemişti, bir telefon görüşmesi!
"Yi, bugün o dükkana tekrar gideceğim. Önemli belgelerimi ve dosyalarımı çantama koyar mısın? Dikkatli ol!"
Yüzümüz gülmüş, bir fırsatını bulmuştuk!
"Bugün tekrar gelecek! Hyunjin, oraya yine gitmelisin ama yanına Jisung'u da al. Jeongin'i çağırmayı unutmayın, dosyaları bulursunuz."
"Tamam, Jisung hadi."
Gidecekken onlara bir soru sormamla hepsinin yüzünü suçluluk kaplamıştı ve açıklamak istemiyor gibilerdi.
"Jeongin derken?"
"Han..Biz, senden habersiz onun ruhuyla görüştük. Bedenini başka bir ruha emanet etti ve geçen gün dükkanda teyzeyi oyaladı, yani.."
"Yani bu plan için onun bedenini kullanıyorsunuz?"
"Sana söylemek istemedik, hiçbirşey ters gitmemeliydi."
Durumu kabullenmek zorundaydım, vaktimiz yoktu. Zamanı gelince herşeyi teker teker onlara soracak ve açıklamalarını isteyecektim. İçimde hafif bir buruklukla içeriye geçtim ve giyindim, hazır olduğumuzda dükkan yerine yanan eve gidiyorduk. O eve gitmek benim için ölümden daha berbat birşeydi, gözümün önüne sayısız anılar ve pişmanlığım geliyor sanki beni boğuyordu.

Giderken suratımın gittikçe düştüğünü farkeden Hyunjin elini omuzuma koyarak destek vermeyi denemişti, ağzından bir kelime çıkmasa da bunu anlamak zor değildi. Evin önüne geldik ve içeriye girdik, boğucu bir hava bedenimizi sarmaya başlamıştı.
Salona geldiğimizde yaşlı teyze ve Jeongin aniden gözümüze göründü. Bunlara alışmıştık, ikiside asık suratlı ve yorgun gözüküyordu; aynı şekilde bizde.
"Jeongin, bugün tekrar yapmak zorundayız."
"Peki."
Hiç itiraz etmeden kabul etmesine şaşırmıştım, kim zarar göreceğini bile bile buna evet derdi ki? Aklıma gelen başka bir isimle düşündüğüm herşeyi beynimden silmiş, mahcup halde gülmüştüm; 'Minho'
Gerçekten korkunç görünen bir kız ruhu, mutfaktan çıkarak önümüze gelmişti. Yüzü saçları yüzünden pek gözükmüyordu ama mutlu değildi, anında sol tarafımızdaki kapıdan girerek kayboldu. Biraz bekledik ve kapı tekrar açıldı gıcırdayarak, bu sefer içeriden yarı saydam korkunç bir ruh değil, Jeongin'in bedeni çıkmıştı. Ona baktığımda kesinlikle gerçek Jeongin sayılmazdı, bakışlarında bir delilik ve korkunçluk vardı ki zaten gözlerinde hiç pırıltı yoktu. Gözleri tamamen ak ve karadan oluşuyordu, göz bebeği gözükmüyordu. Yanımıza geldiğinde ikisine gideceğimizi bildirerek evden ayrıldık..

...

Dükkana geldiğimizde içeri girdik ve Jeongin de bir köşeye yaslanıp içeriyi izledi. Dükkanın sahibi olan teyze ise kasanın arkasındaki kapıdan çıkarak yüzünü bize dönmüştü, bir mutluluk kapladı gözlerini.
"Hyunjin! Nerelerdeydin? İyiki geldin, gelen tüm müşteriler 'yakışıklı genç bugün yok mu?' diye sorup durdu."
"Geldim teyze geldim, işlerim vardı. Bu da arkadaşım, yanımda kalacak?"
"Tabii kalsın."
Hyunjin beni gösterip onay istediğinde teyze beni süzüp yüzüne muzip bir gülüş yerleştirerek kabul etmişti. Onay aldığımı duyunca dükkanda bulunan her yeri, her kapıyı ve deliği inceledim.
Fakat bakışlarımı kumaşlardan uzaklaştıran şey teyzenin huysuz sesiydi, ona baktığımda gözleri utanmaz bir şekilde raflara yaslanan Jeongin'in üzerindeydi. Bedeninin içindeki ruh gerçekten utanmaz bir kişi olmalıydı!
"Seni birdaha görmeyeyim demedim mi?"
"Yapma be teyze, o da müşteri. Bakar gider, bir zararı dokunmaz. Tanırım onu"
Hyunjin neyse ki konuyu kapatmayı başarmıştı.

Beklerken türlü türlü müşteri gelip geçiyordu. Kapıda asıl adam görününce ikimizin de aklına onun beni tanıdığı yeni dank etmiş, afallamıştık. Fakat içeri çoktan girmiş ve beni görmüştü, endişe ve aceleyle yüzümü görmemesi için arkamı döndüm ve bekledim. Resmen korku ve telaş akıyordu ifademden, daha sonra giyinme kabinini gördüğümde düşünmeden oraya daldım.
Sessizce neler olacağını bekliyordum.

Han Jisung hızlıca içeriye girdiğinde adam yüzünün bir kısmını görebilmişti sadece. Kaşlarını kaldırarak yüzüne bir gülümseme yerleştirmiş, şaşırdığını ama aynı zamanda sevindiğini belli etmişti; onu arkasından bile tanımıştı! İçinden geçirmeden edemedi.
Demek bu arkadaşlarından sadece birisi Jisung, öyle mi?
Daha sonra keyifle çantasını Hyunjin'in erişebileceği bir yere bırakmış, giyinme kabinlerinden bir tanesine girmişti. Lee Seo-Jun farklı kabine girerken Jisung ter içinde kalmış bir köşeye sinmiş haldeydi. Göz ucuyla içeriye baktı ve Hyunjin'i inceledi, beklediği gibi çantayı karıştırıyor ve dosyalara bakıyordu. Hızlıca kabinden çıktı ve koca odanın içinde bir kenara sinmiş genci umursamayarak çalışan genci suç üstünde yakaladı. Kargaşa çıktığını farkeden teyze ve Jeongin ise personele özel odadan çıkmıştı.

Seo-jun belinden bir silah çıkartmış mutlu ve sinirli bir ifadeyle Hyunjin'e tutmuştu, dükkandaki herkesin nutku tutulmuş dehşet içinde kalmıştı. Han olanlara bakmak için içeriden çıktığında arkadaşına silah doğrultulduğunu görmüş buna göz yummayarak önüne atılmıştı. Kendisini açık etmişti fakat bunun hiçbir önemi yoktu gözünde. Adamın elini aniden yakalamış, silahı can havliyle ve acı çeken bir suratla indirmeye çalışıyordu, adam ise zorlanıyor ve o da kaşlarını çatıyordu. Silah ikisinin elinde nereye isabet edeceğini bilmez haldeyken Jisung onu aşağı indirmeyi başarmıştı fakat bunu yaptığı anda yüzündeki acı çeken ifade çekildi. Şaşkındı ve dudakları titriyordu, karşısındaki adam da şaşkındı. Sakince elini karnına götürerek kıyafetine sürdüğünde ve gözünün önüne getirerek incelediğinde kırmızıya bulanmış olduğunu farketti, soğuk bir his doldurmaya başlamıştı karnındaki boşluğu.
Hyunjin şaşkın ve telaşlıydı, defalarca Jisung'un adını anıyor ve onu yokluyordu. Lee Seo-Jun kısa süreli bir şoka uğrasa da tekrar kendine gelmiş, camdan dışarı bakarak eliyle garip bir işaret yapmıştı. Tam o sırada vakit kaybetmeden belinden küçük bir alet çıkartarak hızla yere attı, attığı gibi etrafı dumanlar ve çığlıklar doldurdu. Jisung ise aldığı ve beklemediği bu darbeye karşı güçsüzce yere düşmüş, şaşkın bir yüz ifadesiyle nefes almaya çalışıyordu. Düşmemesi için Hyunjin onu büyük bir istekle korurken gözleri dumandan başka birşey görmez olmuştu.
"Birşey olmayacak Jisung, seni buradan götüreceğim-"
"Hayır!"
Hyunjin aceleyle konuşurken Jisung durmasını ister gibi onu geri itmiş ve kendini de sipere almıştı. Adamın tek hareketiyle dışarıdan dükkanın içine tonlarca kurşun yağmıştı..

Neyse ki kimseye zarar gelmemişti ama içerideki ve dışarıdaki herkes çığlık çığlığa olanları izliyordu. Dışarıda olan adam kaybolup başka bir yere ayrıldığında aniden kabinlerin olduğu odadan güçlü bir patlama sesi geldi. Bu sefer Seo-jun'un gülüşü daha da büyümüş, Jeongin ise yaşlı teyzeyi dışarı çıkararak toza dönüşmüştü. 

Lee Seo-Jun hızla silahını attı ve gözün görmediği o alandan Jisung'u tek hamleyle yanına alarak kabinlerin olduğu odaya girdi. Girdi fakat birdaha geri dönmedi...

Devam edecek...

(Önceki bölüm kısa, bu uzun oldu lajeksbe. Neyse olsun madem.)

• ruLino • {Minsung}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin