Tanıtım

27 1 2
                                    

03.05.2014...

Bir kurşun...Lanet olası bu kurşun küçük Sıla için her şeyin başlangıcıydı. Daha 9 yaşında olan bu küçük kız kalbine giren bir kurşunla elini yarasına götürmüştü. Hissettiği yoğun acıyla birlikte bir çığlık kopmuştu dudaklarından.

Tam yere yığılacakken sıcak kollar belini sarmıştı. Onu kolları arasına alan adam onun kahramanı, bütün hayatı ve her şeyiydi. "Kızım!" dedi babası onu sıkıca kucağında tutarken.

Sıla bir kurşunla yıkılacak kadar zayıf değildi. O babasının kızıydı. İnatçıydı ve bir savaşçıdan farksızdı. Babası ona ''Ne olursa olsun başına ne gelirse gelsin savaşmaktan asla vazgeçme.' derdi. Sıla da hep aynı şekilde cavap verirdi babasına. 'Söz veriyorum babacığım. Senin bana öğrettiğin gibi hep savaşacağım. Hiç bir zaman kaderime razı gelip hayatımı mahvetmeyeceğim.'

O yaşına göre olgun bir çocuktu. Büyüklerin bile çözemediği bu hayatı küçücük yaşında çözmüştü. Kaderin ne denli bir bela olduğunu çok iyi anlamış ve hep ona karşı gelmek için savaşmıştı. Hatta öyle ki birkaç yıl önce babasından eğitim almasını bile istemişti. Evet o bunu kendi isteğiyle yapmıştı. Küçük yaşına rağmen ileride ailesini düşmanlarından koruyabilmek için yapmıştı.

Sıla babasının kollarında öylece yatıyorken elini kaldırıp babasının gözünden akan yaşı sildi. "Babacığım." dedi nefesi titrerken. Kurşunun onu bir hayli zorladığı belliydi. "Güzelim. Bebeğim benim." Babası onun saçlarını okşayarak alnına bir öpücük kondurmuştu.

"Be-Ben babacığım. Sa-Sana sö-söz verdim. N-ne olursa ol-olsun sa-savaşmaktan vazgeçmeyeceğim." Gözlerinden şakaklarına doğru akan yaşlar babasının yüreğindeki ateşi daha da alevlendiriyordu.

Sıla için sesler, görüntüler giderek bulanıklaşıyordu. Uyku onu derinlere çekmeye çalışırken elleri ayakları adeta buz kesiyordu. Aldığı kesik kesik nefesler daha fazla direnemeyeceğini gösteriyordu. Ama Sıla bu haline rağmen konuşmak için inat ediyordu. Babasının acı dolu bakışları onun üzerindeyken "Be-be-ben ge-ge-geri dö-dö-döneceğim ba-bacığım. Sö-sö-söz!" diye son kez konuşmuştu küçük kız.

Babasının yanağına dayalı eli yeri boylamış gözleri sımsıkı kapanmıştı. Kendini bulutların üzerindeymiş gibi hafif hissetmişti. Belki haraket edemiyor ya da konuşamıyordu ama bilinci hala açıktı. Dışarıda olanları duyuyordu. Babası onu sarsarak "Sıla! Kızım!" diye ağlıyor daha sonra yakın arkadaşı Polat amcasına bağırarak "Kahretsin! Nerede kaldı bu ambulans!" diyordu. Polat amcası da ağlayarak "Birazdan burada olur." demişti.

Arabalarının bozulması onlar için büyük bir şanssızlıkken birde çağırdıkları ambulansın böyle geç gelmesi babasını deli etmişti. Babası "Şimdiye çoktan gelmiş olmaları lazımdı! Ara şunları!" diye bağırınca. Polat amcası tekrar ambulansı arayıp acele etmelerini söylemişti.

Lanet olsun ki ıssız bir yerdeydiler. Etrafdan onları hastaneye yetiştire bilecek bir araba bile geçmiyordu. Babası ardı ardına küfürler savururken Sıla'nın aldığı nefesler bile artık sayılıydı. Gücü kalmamıştı ama gözlerinden ardı ardına akan yaşları hissedebiliyordu. Bu onu yeterince incitirken babacığının da sesini duymamaya başlamıştı. Boşluktaydı sanki. Koca bir boşlukta...

Aldığı bir diğer nefes boğazını yakıp ciğerlerine dolarken bunun son olduğunu anlamıştı Sıla. Bilincinin yavaşça kapanacağını hissederken uzaklardan bir siren sesi duymuştu. Ambulans sonunda gelmişti.

Baba duyduğu ambulans sireniyle birlikte kızını kucağına almıştı. Gelen doktorlar kapıyı hızlıca açarken baba kızını sedyeye yatırmış Polat'la birlikte ambulansa binmişlerdi.

Doktorlar sedyede yatan küçük çocuğa müdahale ederken onun içi acıyordu. Küçük bebeğini böyle görmek ruhunda hiçbir zaman kapanmayacak yaralar açıyordu. Kızının yaşaması için sürekli Allah'a dua ediyordu. En değerlisini ondan almaması için yalvarıyordu.

Doktorlar kızını yaşatmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. "Bir şırınga daha yap!" dedi doktor. Hemşire verilen emri yerine getirmek için aceleci davranıyordu. Çünkü şu an zamanla yarışıyorlardı.

Beş dakika kalmıştı hastaneye varmalarına. Sadece beş dakika...Sıla'nın kalp atışlarını gösteren monitör aniden düz bir çizgi haline geldi. Baba panikle "Ne oluyor!" diye bağırdı.

Doktorsa onu duymayıp hemen elektroşoku eline almıştı. Biraz daha dayanması lazımdı bu kızın. Çünkü çok az kalmıştı hastaneye varmalarına. Sıla'ya bir kez elektroşoku verip monitöre baktılar. Oradaki çizginin hala düz bir halde olduğunu gören doktor "Tekrar!" dedi.

Babaysa çaresizlik içinde onları izliyordu. Hiçbir şey yapamaması onu böyle incitirken gözlerinden akan damlalarının haddi hesabı yoktu.

Doktor bir kaç kez daha elektroşok verdi küçük kıza. Ama bir türlü işe yaramadı. Sonunda pes ederek elektroşoku bir kenara bırakıp bu küçük kızın babasına baktı. Gözlerinde öyle bir korku vardı ki. Söylene bilecek her bir sözden korkar gibiydi. Bunu ona nasıl söylemesi gerektiğini bilmezken uzatmanın da onu daha çok yıpratacağını düşünerek "Başaramadı!" dedi doktor.

O dağ gibi duran baba öyle bir yıkıldı ki duyduğu şeyle. En çok korktuğu şeydi bu hayatta. En değerlisi, biriciği, küçük kızı artık savaşmayı bırakmıştı. Ambulans dururken ayağa kalktı "Hayır!" diye yakasına yapıştı doktorun. "Benim kızım savaşçı! O ne yapar eder kazanır! Babasına geri döner! Hayır!" dedi ağlayarak.

Polat onu kolundan tutarak arabadan indirdi. "Gel kardeşim." dedi ağlarken. "Polat biliyorsun! Sen benim bebeğimi tanıyorsun! O vazgeçmez!" Polat ona acırmış gibi bakarken yere çöktü baba.

Kızı, küçük bebeği onu bırakıp gitmişti. Olmazdı ki. Kızını en iyi o tanıyordu. Çok inatcıydı. Her şeye karşı. Kazanana kadar savaşıp dururdu. Yorgun düşse bile vazgeçmezdi. Peki ya şimdi? Şimdi neden vazgeçmişti? Neden babasını bırakıp gitmişti?

Aniden gözleri kararmıştı babanın. Her şeye karşı dimdik duran baba hastane bahçesinde öylece yere yığılıp kalmıştı. Doktor ve hemşireler ona yardım etmeye çalışırken çok geçti. Belki bedenini geri döndüreceklerdi ama ruhu? Ruhu öyle yaralar almıştı ki onu neredeyse bir ömür suskunluğa mahkum edecekti. Aldığı her nefes ona haram olacaktı. İçtiği her su, yediği her yemek ona zehir gibi gelecekti.

Peki ya ambulansın içinde sedyede öylece yatan Sıla? Babasına bir söz vermişti. Geri döneceğini söylemişti. Sıla ne yapar ne eder o sözünü tutar ve yaşardı. Ne kadar zaman geçerse geçsin elbet bir gün babacığına geri dönerdi...






🖤

Merhabalar. Bu benim ilk hikayem ve ben çok heyecanlıyım. O yüzden bazı bölümlerde hatalar ola bilir. Şimdiden kusura bakmayın. Çok uzun zamandır bu hikayeyi yazmayı düşünüyorum. Gerçek bir hikaye değil. Ama hayatımda yaşadığım çok küçücük bir olaydan sonra bu hikaye düştü aklıma. Ve o günden beri aşırı derecede bu hikayeyi yazmayı istiyordum. İşte şimdi buradayım. Çok mutluyum bunu yaptığım için.

Bu hikaye için kendimce iyi planlarım var. Uzun soluklu bir hikaye olsun istiyorum. Hikaye hala kafamda tam oturmuş değil. Ama zamanla düzelecek diye düşünüyorum.

Yeni bir hayata başlıyorum gibi bir şey bu benim için. Hep yapmak istemiştim bunu. Sizden tek istediğim beni bu yeni hayatda tek başına bırakmamanız. Şimdiden her şey için teşekkürler💕

Hikayenin yazılma tarihi: 30 Ağustos 2023.
Hikayenin yayınlanma tarihi: 12 Eylül 2024.

Beğendiyseniz lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!💕

Sırlar Üzerinde Hayat Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin