Bazı insanlar gerçeklerin gölgesin de kalmış gibidir, gerçekten haberdarken gölgesinde sessizce oturmayı tercih ederler bunun için belli sebepler vardır belki de ama güneşin altın da kavrulan çiçeğide görmezden gelmek insanlığa sığar mı?
Çok büyük umutlarla ayak bastığım yerde yeniden yıklımamayı diledim yol boyunca tek temennim Arslan Atay oldu karşım da nasıl bir insan bulacağım bilmiyorum ama bu merakı da içimden söküp atamıyorum kös kös oturup hafızamın kendiliğinden gelmesini bekleyemiyorum bir şeyleri zorlamam gerektiğini hissediyorum.
Otobüsden iner inmez kendimi polis merkezinin önünde buldum bir hışımla buraya nasıl geldiğim konusun da hiç fikrim yok, içeri girip karşıma çıkan ilk memura Birdan Atay'ın odasını sordum bana kapıya kadar eşlik etti önden içeri girip görüşmek istediğimi iletti duyduğum kadarıyla "komiserim dışarıda bir kadın var sizinle görüşmek istiyor"
dediğini duydum karşılık olaraksa "biz kapıya her gelenle görüşüyor muyuz oğlum kimin nesiymiş"
cevabını aldığını duyar duymaz kendimi içeri attım "onu siz söyleyeceksiniz artık"
Karşımda 1.85 boyların da siyah saçlı kirli sakallı, koyu kahve gözlere sahip bir adam vardı ayrıca yüzünde ki en belirgin dikkat çekici özelliği de çene kasları, aşırı olmasa da yapılı bir vücudu olduğu da giydiği düz beyaz tişörtten fazlasıyla belliydi
tamam biraz fazla duraksadım ve onu iyice inceledim sapık olduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz onu tanıyabilecek miyim düşüncesiyle inceledim tabi ki sonuç hüsran onu tanımıyorum, beni görünce nutku tutulmuştu büyük bir şaşkınlık içinde
"Sen yaşıyorsun"
Evet, işte bu beni tanıyor yaşasın şu an içimde ki mutluluk asla tarif edilemez içime adeta soğuk sular serpilmiş gibi hissediyorum
"evet hâlâ nefes alıyorum" bunu yaşamak olarak tanımlayamam
memura bizi yalnız bırakmasını söyledi ve o dışarı çıkınca bakışlarına şaşkınlığını yanın da kızgınlık ifadesi de eklendi
"nerden çıktın sen, ne işin var burada" kızgınlığına anlam verememiş olsam da"denizden çıktığımı söylediler ve bunun nasıl olduğunu sorgulamak için buradayım" dedim
"o ne demek şimdi dalga mı geçiyorsun"
"hayır fazlasıyla ciddiyim bakın ben... Kim olduğumu hatırlamıyorum, hafıza mı kaybettim eğer bir tanıştıklığımız varsa bana yardımcı olabilirsiniz "
Arslan tepki vermeyi bıraktı sadece sessizce bekliyordu bende anlatmaya devam ettim
"gözlerimi açtığımda kasaba hastanesindeydim 2 ay orda kaldım, kendimle ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyorum adımı, ailemi, işimi, çevre mi hiç birini bilmiyorum bir şekilde sizinde batan teknede benimle olduğunuzu öğrendim ve belki hakkımda ufacık dahi bir bilgiye sahip olmanız umuduyla ayağınıza kadar geldim"
İnanmamış bir tavırla "gerçekten adını dahi bilmiyor musun"
"evet"
"Ben ne yapabilirim doktor değil polisim ben"
Bu tepkiyi almaktan o kadar çok korkuyordum ki korktuğum başıma geldi.
"Ben belki en azından adımı biliyor olmanızı umuyordum" diye açıkladım sabırla ona ihtiyacım var ve ters gidersem ne olacağını bilmiyorum, tedbirli olmaya çabalıyorum
Kollarını birleştirerek "Eliz Çelik, sen benim kapıma kadar gelecek kadın mıydın?" dedi kalbim hızla çarpmaya başladı sonunda adımı öğrenmiştim ama bu adamın hakkım da daha fazla şey bildiğinden eminim heyecanla ağzından çıkacak her kelimeyi merakla bekledim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
karanlıkta kalanlar
AventuraKendini kaybetmiş güçlü bir kadının yolculuğu... "gideyim, gideyim öyle mi? Bu kadar ümitle bu tavır için gelmedim ben senin ayağına" sesimi kontrol edemeden yükselttim artık o kadar dolmuştum ki patladım işte ne akan gözyaşıma nede sesime hakim ol...