Hikayeme şans veren herkese çok teşekkür ederim. Güzel günler de okumanızı dilerim.
🎵Sam Smith - Fire on Fire 🎵
.
.
.
-Alper'den-
Ayaklarımın üstünde başka bir ağırlık hissettiğimde gözlerimi zorla açtım. Serkan'ın bir bacağı bacaklarımın üstünde kolu ise yüzümü kapatıyordu.
Bir de bana çok kıpır kıpır yatar diyorlar. Şuna bak yaa.
Sağıma doğru döndüğümde Şebnem yoktu. Serkan'ın kolunu bacağını üzerimden hızla attım. Ona rağmen uyanmadı. Eşşek.
Kapının yanında ki küçük pencerede karartı gördüğümde Şebnem'in orada olduğunu anladım. Yataktan yavaşça , Serkan hariç, diğerlerini uyandırmamaya özen göstererek kalktım. Ve kapıyı açtım. Şebnem de elindeki dürbünle etrafa bakıyordu. Etraftan mahkumların hırıltılı sesleri geliyordu. Bana doğru dönmedi.
Benim geldiğimi fark ettiğine adım kadar eminim ama herhangi bir iletişim kurmaya yanaşmadı. Bazen bu davranışları... Tuhaf hissettiriyor işte. Sessizlik bana göre olmadığı için lafa atıldım.
"Ben mi rahatsız ettim? " diye konu açmaya çalıştım. Ellerimi soğuktan pantolonun ceplerine soktum.
Dürbünü indirdi ve ileriye daha dikkatli baktı. Sonra sağ tarafa dönerek yani bana tam olarak arkasını dönerek dürbünle ileriye bakmaya devam etti.
"Neden uyumuyorsun?"yine ve yine konuştum. Yarım dakika geçtikten sonra bir şeyler söyledi.
"Birisinin nöbet tutması gerekiyor." Dedi. Ama hiçte iğneleyici bir tonda söylemedi.
"Nasıl bu kadar sakin konuşup yinede azarlayabiliyorsun?"
"Azarlamıyorum!"
"Azarlıyorsun!"
"Bu kanıya nereden vardın?"
"Borosonon nobot totmoso lozom." Dedim onu taklit ederek. İleriye doğru bakmayı kesip aniden bana doğru baktı.
Nasıl bu kadar net gözükebilir? Gözlerin... Bu karanlığa, içindeki karanlığa rağmen...
"Sitem ettiğimi düşünüyorsan yanılıyorsun. Sonuçta siz olmasanız da yine ben tutacağım." Diye açıklama yaptı. Keşke yapmasaydı. Bizi yanında istemediğini bu kadar dile getirmese. Belki zamanla bizi kabulleneceğine inancım daha çok artar.
"Burası zaten güvenli." Dedim konuyu değiştirmek isteyerek. Tekrar ileriye odaklandı. Yine bana bakmadan konuştu.
"Ablamın evi de güvenliydi."dedi. Başımı öne eğdim. Ve bacaklarıma bakmaya başladım.
Yüzüme bir anda bir şey geldi. Ve önümü kapattı.
"Burada dikilip duracaksan bunu giy." Yüzüme atılan şey Şebnemin ceketiydi. Şimdi o sıfır kol bir tişörtle duruyordu. Asker rengi olan haki bir dar pantolonu vardı. Beline sarılı silah kılıfında 2 tabancası vardı. Desert Eagle Mark XIX ve Beretta 9mm yanından hiç ayırmadığı babasının tabancası.
"Hasta olurum diye mi korktun?"diye sırıtarak sordum. Bana verdiği ceketi de giydim. Tıpkı onun gibi kokuyordu. Ama bu koku neye benzetilir ki? Hiç bilmediğim bir koku olmalı. Belki de cennet...
"Evet." Dediğinde Şebneme inanamaz bir şekilde baktım.
"Ne?" .Bana doğru dönerek sıkılmış bir şekilde gözlerini devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM : ARAF İLK VE SON
Ficción GeneralYaşamak, bizlere bu dünyada verilen en özel armağandır. Ama bizler bu armağan arasında sıkışıp kalan 'MAHKUM'lar dünyasında olsaydık. İnsanlığa bahşedilen bu armağandan geriye ne kalırdı? Ruhları olmayan bedenlerin MAHKUM olduğu dünyada ailesinden...