Hikayeme şans verip okuyan ve değerli votelerini eksik etmeyen herkese çok teşekkür ederim. Yeni bölümleri cuma günleri yayınlamaya çalışıyordum ama evdeki hesaplar bazen çarşıya uymuyor.
Her bölüm başka karakterlerin bakış açısından yazıyorum.
Hikaye ile sizi baş başa bırakıyorum. İyi günlerde okumalar. :)
🎵Çağan Şengül - Çok Yazık 🎵
.
.
.
-Serra-
Bir insan hayatına kaç dünya sığdırabilir ki? Bu nesil belli ki iki tane dünya sığdıracak.Tabii öteki dünyayı da sayarsak üç oluyor.
Ölmek hiç bu kadar kolay olmamıştı.İnsan hayatı bu kadar hiçe sayılmamıştı. Zaman çok acımasız derlerdi ama bir o kadar değerli olduğunu çok zor anladık. Çok kötü yollarla anlattılar. Ve zaman onu düşündüğümüzü bildiğinde daha yavaş akmaya meyilli oldu.
Serkan abinin getirdiği yakacaklar bize baya bir zaman yeterdi. Ve getirdiği güğümleri çoktan ısıtıp soğutmuştuk bile. Hatta içmiştik.
"Halam hâlâ gözükmüyor." Dedi pencerenin önünden dışarıya bakan Onur.
Yataktan kalkıp yanına gittim ve omuzlarından tutarak " Hadi! Gel artık otur. "dedim. Saatlerdir ayakta ve o camın önünde hiç yorulmadan duruyordu. Hiç sözümü de dinlemiyor.
"Ama halam." Dedi üzüntülü sesle.
"Senin halan, benim de teyzem gelirde seni bu saatte yatmadığını görürse çok kızar ama daha çok üzülür." Dedim. Güneş çoktan batmış. Havası da baya kararmıştı. Şehir merkezine yakında değildik. Doğrusu olsak ne fark ederdi. Her şey söndü, dünyalarımızda ki her ışık yok olup gitti. Şimdi burada ışık görevi gören şeyler gaz lambası ve şömineydi. Şömineyi de söndürmüştük. Yaz ayları olduğu için havalar yeterince sıcaktı. Sadece akşama doğru biraz soğuk esiyordu. Bugün sadece güğümdeki suları ısıtmak için şömineyi yakmak zorunda kalmıştık.
"Saati bilmiyor ki. Nasıl kızacak?" oradan Cafer'in lafa atılıp söylediği şeye Onur güldü. Onur'un gülmesi benimde içimi yumuşacık yaptı. Elinden tutup yatağın bizim olan tarafına oturttum.
"Şebnem onu da bilir." Serkan abinin ciddiyetle söylediği şeye karşılık kaşlarımı çatarak baktım. Ama o hiç beni görmüyordu. Elinde bir bıçak ile tahta parçalarını sivriltiyordu. Yaptığı işe fazlaca odaklanmakla birlikte aklının hiç yerinde olmadığı belliydi. Gün içerisinde de sürekli dışarıya bakarak uzaklara dalmıştı.
"Hadi oradan. Nereden bilecekmiş." Cafer konuşmaya başladı.
"Bilir o, bilir." Dedi yine. Tamam söylediğine sinirlenmek saçma ama zaten Cafer, Onur gülsün diye söylemiştir. Ayrıca cidden nereden bilecek. Teyzem de aralarında ne geçti çok merak ediyorum. İkisinin arasında ki bu çekimli, gerilimli durum bana baya tuhaf geliyor. Aklımdan bir şeyler geçiyor ama bakalım. Çıkar kokusu yakında.
Onur yine kısık kısık öksürmeye başladığında elimiz de olup tek işe yarayan şeyi, suyu içirdim. Bugün öğleden sonra hepimiz çok acıkmıştık ve teyzemin bize bırakıp gittiği çantada olan yemekleri yemiştik. Çok bir şey değildi. Hazır konserveli bezelye vardı. Onura daha fazla yedirmeye çalışarak hepimiz eşit bir şekilde yedik. Daha doğrusu Serkan abi biz yiyelim diye daha az yedi. Yarım ekmek, hazır 1 litre su, birkaç tane çikolata ve avucum kadar olan peynir.
Teyzemgil sanki kesin bir şey bulacaklar da bir de bugün getireceklermiş gibi hepsini yemiş bulunduk. Karnım doydu doymasına ama şimdide içimi bir şüphe ve korku aldı. Ya gerçekten dönemeyecek olursa, teyzem de olmadan nasıl yaşarım? Onur'u nasıl yaşatırım. Doğru düzgün Mahkum öldüremiyorum bile. Hayır, hayır, iyiyim. Teyzem gelecek. Hatta ilaç ve erzak bile gelecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHKUM : ARAF İLK VE SON
Ficción GeneralYaşamak, bizlere bu dünyada verilen en özel armağandır. Ama bizler bu armağan arasında sıkışıp kalan 'MAHKUM'lar dünyasında olsaydık. İnsanlığa bahşedilen bu armağandan geriye ne kalırdı? Ruhları olmayan bedenlerin MAHKUM olduğu dünyada ailesinden...