"San, umarım anlaşmayı kabul edersin."
San ile anlaşmayı yapacağımız adamların yanına gelmiştik. San'a baktığım da sınırlı duruyordu.
"San, sakin ol. Sadece konuş."
"Hyung! O amına koduğum konuyu açıp duracak yine. Nasıl sakin olup sadece konuşayım!?"
"Bana bağırma! Konuyu açarsa açsın alışamadın mı!?"
"Alışamadım hyung!"
"GERİ DÖNMEMEK İSTİYORSAN SADECE ONLARLA KONUŞ VE KABUL ET!"
"Hyung..."
"KES SESİNİ!"
"Hyung beni bir dinler mi-"
"SANA SESİNİ KESMENİ SÖYLEDİM!"
Tartışmanın ardından adamların sesini duymuştuk.
"Vay vay vay~~~ artık siz de kavga ediyorsunuz, ha?"
.....
"Bu hayatta kendinizi savunamazsınız.
Bu tamamen normaldir, bazıları için.
Güçlü güçsüzü yener.
Bu dünyanın kuralıdır.Köpekbalığı küçük balığı yer.
....
Tam olarak iki saat uyumuştum. Uyandığım da San Bey hâlâ yoktu. Ayağa kalkmaya çalıştım. Ağrılarım vardı. Sıcak bir banyonun iyi geleceğini düşündüğüm için banyoya gittim. Kendimi zar zor da olsa duşa kabine attım. Sıcak suyu açıp yere oturdum. Su başımdan aşağı akarken, bunları çekecek hangi günahı işledim diye acınmaya başladım.
Hıçkırarak ağlıyordum, gözyaşlarım mı yoksa su mu akıyor yanağımdan ayırt etmek zordu.
Cidden neden bunları çekiyorum? Sorunum ne? Neden kölelik diye bir lanet olası var?
Bu evde öleceğim! Yaşama şansım yok! O beni öldürecek! San Bey beni öldürecek!
Kendimi yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştım. Başım dönmeye başlıyordu. Suyun altın da kendimi yere yasladım. Dermanım yoktu, yoktu...
Oraya sadece yatmak istemiştim, bayılmak istememiştim...
Şeytan bir tane mi? Yada iki? Yada on? Hiç sanmıyorum. Bu dünyada milyarlarca şeytan var. Kimse iyi değil, olamazlar, olmak istemiyorlar!
Kendimi derin bir kuyuya düşmüş gibi hissetmeye başlamıştım. Yapamıyordum. Dayanamıyordum...
"Wooyoung! Wooyoung!"
Birinin beni omuzlarımdan sarstığını hissetmiştim. Gözlerimi açamıyordum.
"Wooyoung! Uyan! Ne yapıyorsun?! Uyan!"
Gözlerimi hafif araladığım da San Bey'in olacağını düşünmemiştim.
"Ne yapıyordun duşa kabin de?! Ölmek mi istiyordun ha?!"
Hafif başımı yana eğdirdim. Yüzünü görmek istemiyordum.
"Bu da neyin nesi? Neden yüzünü çeviriyorsun?"
Ses tonu alçalmıştı. Beni kendi yatağına yatırmıştı. Yeni yatırmış olmalı ki hâlâ ıslaktım. Onun da gömleği ıslanmıştı.
"Wooyoung, seni kurtardım."
Eli ile yüzümü kendine çevirmişti. Gözlerimi aşağıda tutuyordum. Aynısı gibi.
"Gözlerime bak."
Gözlerim bile o kadar yorgunduki kaldırırkan bile canım acıyordu.
San Bey'in gözlerine baktığım da anlam veremeyeceğim bir şekilde bakıyordu. Keskin ve küçük gözlerin de endişe ile soğukluk karışmıştı. Sanki gerçekten de korkmuş gibiydi.
"Ne yapıyordun?"
"Ben sadece... Rahatlamak istedim."
"Orada mı? Duşa kabinde, sıcak suyun altında ve yerde. Orası seni öldürecekti."
"Neden ölmemi istemiyor gibisiniz? Beni öldürecek olan sizsiniz San Bey, neden böyle diyorsunuz. Kafesime atmalıydınız beni."
Sesim titriyordu, gözyaşlarım yatağa değiyordu.
"Beni orada bırakmalıydınız. Bu sayede ölürdüm."
Sesim biraz yükseliyordu.
"Artık dayanamıyorum! Benim kimsem kalmadı! Kimsem! Orada ölmeme izin vermeliydi-"
Sözüm kesildi. Ama tokattan değil. Yumuşak ve sıcak dudaklar yüzünden. San Bey tarafından. Bir anda dudağıyla beni susturmuştu San Bey.
Dudağını hareket ettirmeye başlamıştı. Ben hâlâ şoktaydım. Onun gözleri soğukkanlı iken benim gözlerim irilemişti. İkimiz arasında olan bu fark kelebeklenmeme neden olmuştu. Yorganı sıkmıştım.
Ellerini çeneme götürüp hafif aşağı çekti. Bu sefer alt dudağımı kavradı. Ben de sonunda tepki verince bu sefer tutku ile öpüyordu. Sertleşmeye başlamıştı, dudağı değil.... Bana bastırıyordu. Dudaklarımı bırakıp gözlerime baktı ve;
"Senin efendin varken nasıl kimsen yok oluyor?"
6.Bölüm Sonu
Lgs hayatıda bitti, strestler de. Artık başlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENGİN ADAM VE KÖLESİ
General FictionBabası Wooyoung'u çok seviyordu. Fakat oğlunu satması gerekiyordu. Gerekiyordu çünkü onların töresinde ailenin ilk çocuğu olamayan erkekler belli bir yaşına gelince köle olarak satılıyordu. Sonunda köle olması için onu da esirleri içine aldı. Wooyou...