bolum 4

277 26 26
                                    

"Yongbok." diye düşündü Hyunjin. "Yongbok.."

Hyunjin eskiden, lise zamanlarında hep 'Yongbok' diye seslenirdi Felix'e, neredeyse hiç konuşmasalar da. Her ne kadar Kore ismi Yongbok olsa da, sınıflarındaki kişiler Felix'in daha havalı olduğunu düşünür, Yongbok yerine Felix'i kullanmayı tercih ederlerdi.

Ama Hyunjin farklıydı. Her zaman farklı olmayı tercih etmişti, her zaman farklı olanı tercih etmişti.

Sevdiği çocuk da öyleydi, farklıydı. Güzelliğiyle asla övünmez, kendini çirkin bulup ilgi çekmeye de çalışmazdı. Elindekilerle mutlu olmayı başarabilen bu çocuk, her ne kadar sınıfındakileri etkilese de, her zamanki o mütevazı tavrıyla, uygun bir dille reddederdi ona gelen tüm teklifleri.

Sağ gözünün hemen altında, hafif çarprazında bulunan kalpli çilini Hyunjin'den başka fark eden yoktur mesela. Herkes yüzünü dikkatle incelediğini söylese de, kimse yeteri kadar inceleyemez Felix'i. Şu an bile, binlerce, hatta milyonlarca fanı arasından o minik detayı fark eden çıkmamıştır, belki de bir kişi bile.

Herkes o minik tanelere övgüler dizerken, aslında kimse bilmez, Lee Felix'in kendi çillerinden nefret ettiğini. Kapatıcıyla kapatmaya çalışsa bile kapatmayı beceremediğini. Bir tek Hyunjin bilir, onun, yüzündeki minik gökyüzünü leke olarak gördüğünü.

Sadece bir kere söylemesine rağmen, Lee Felix'i etkileyen hep o cümle olmuştur aslında. Çillerini kapatmaya çalıştığı sıradan bir okul gününde, kendini biraz da olsa iyi hissettirecek o cümleyi duyar Lee Felix. "Aslında tatlılar.." İlk başta anlayamaz Felix, Hyunjin'in ne dediğini. "Hm?" diye sorar. Kısık bir sesle cevap verir Hyunjin. "Çillerin, bence güzeller."

Konser salonu yavaş yavaş boşalırken, Hyunjin Minho'dan bir istekte bulunmuştu. En son çıkmalarını istemişti. Minho ise bunun kalabalıktan, daha doğrusu Hyunjin'in hafif şiddetli anksiyetesinden dolayı olduğunu düşünüp kabul etmişti bu isteği. Hyunjin'in asıl amacı ise, sahnede toparlanmakta olan Lee Felix'i daha uzun süre izleyebilmekti.

Salonda sadece kendileri kaldığında, Hyunjin, Felix'e dik dik bakmaktansa, arka masalardan birinde oturan Minho ve Jisung'un yanına geçip, oradan izlemeye karar verdi.

Hyunjin bir anlığına, sadece bir anlığına Minho'yla konuşurken, Lee Felix, salonda kalan son üç kişiye baktı. Kahverengi, hafif uzun saçı olanı görünce, parmak uçlarında hafif bir karıncalanma hissetti. Uzun boyu, kahverengi saçlarıyla birisini anımsatıyordu Felix'e.

"Yoksa," diye düşündü. "Olabilir mi?"

Bir süreliğine izledikten sonra, bu düşünce kafasına daha da otururken, Felix vazgeçti bu düşünceden. Kafasını hızla sağa sola sallayıp aklını toplamaya çalıştı. "Aklımın bana olan bir oyunu olmalı." diye düşündü. Kahverengi saçlı gence son kez baktı, daha sonrasında elindeki ekipmanlarla kulise girdi.

"Felix, dalgın gibisin? İstediğin bir şey varsa getirebilirim." diye önerdi Seungmin.

Her ne kadar insan içinde resmi konuşsalar da, Seungmin Felix'in en yakın arkadaşıydı her zaman. Yalnız kaldıklarında samimi konuşur, dertleşirlerdi. Felix hakkındaki her şeyi bilirdi Seungmin, özel hayatı olsa bile. Felix'ten iki yaş büyük olması, onda koruma içgüdüsü yaratırdı hep.
Şimdiyse, kardeşi gibi gördüğü çocuğu dalgın görüyordu.

"Hm? Ah, hayır Seung, teşekkür ederim. Sadece, konser bitiminde gördüğüm birini benzettim de, kafam orada kaldı."

"Ona mı?"

high school love | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin