Bölüm 16

41 3 5
                                    

MERHAMET...

Hafif hafif esen serin bir rüzgârın huzuru var içimde. İlkbaharın renklendirdiği çiçeklerin hoş kokuları var yüreğimde. Bir okyanus var içimde. Sonsuz bir okyanus. Dalgaların o rahatlatan sesine bıraktım kendimi. Sırtladım yürek yangınlarımı ve yürüyorum yolumda. Çilesiz ve zahmetsiz bir yol değil ki bu yol. Zahmetine katlanamadığım bir davanın, rahmetine nasıl talip olurum. Bu yolda zindanlar düşer belki payıma. Yusufvâri kuyulardayım belki ama kalbimi kaplayan bir rahmet var. Öyle bir rahmet ki bu, sımsıkı tutuyor ve bırakmıyor beni. Bir annenin evladına olan şefkatinden katbekat daha fazla...

Ben Hazreti İbrahim değilim. Atıldığım ateşler gül bahçesine döner mi bilmem. Bildiğim tek bir şey var ki o da Allah severse bir kulunu, onu asla zâyi etmez. Sen rahmeti ateşteki İbrahim'e, Kızıldeniz'deki Musa'ya, kuyudaki Yusuf'a ve balığın karnındaki Yunus Peygambere sor. Sen rahmeti incecik bir örümcek ağıyla korunan Muhammed Mustafa [s.a.v]'e sor...

Sen rahmeti dön ve kâinata sor. Bitkilere ve hayvanlara sor. Canlı olan tüm mahlûkata sor. Bütün kâinata Er-Rahmân ism-i celîl-i ile tecelli ediyor Allah.

Ey nefsim! Farzet ki bu çağ Nuh'un gemisi. O gemiye binmek için ne kadar gayret sarf ediyorsun? Ey nefsim! Tufan geliyor ve sen hala oyalanıyorsun...

Kalbimin en ücrâ köşelerinde yine fırtınalar kopuyor. Dinmek bilmeyen bir fırtına. Dalga dalga kıyıya vuran bir fırtına. Deniz dahi taşıyamadı bu ağırlığı. Ah insan. Allah'ın inâyetiyle bütün zorlukların üstesinden gelen insan. Emaneti yüklenen insan...

Hassas bir terazi gibidir insanın duyguları. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman neşeli. Ama bolca rahmet dolu. Allah insanı bu kadar merhametli yaratmışken, kaskatı kesilen kalpler kimin eseri? Fıtrat merhamet doluyken, fıtratı bozup da zâlim olan kim? Neden insan hadsizce kendine zulmeder? Önce kendine, sonra çevresine zulmeder.

İrâde. Her şeyin mimarı olan, kişiye verilen cüz'î irâde. Kişiyi anlamlı kılan da bu zaten. İrâdesiyle yaptığı seçimlerin Allah tarafından karşılığını almak. Güzel amellere mükâfat, kötü amellere ise mücâzât. Kişi irâdesiyle Ebu Bekir de olabilir, Ebu Cehil de...

Hazreti Süleyman gibi saltanat istemiyorum. Ben çölün sıcaklığına talibim. Hurma yiyen Sevgiliye talibim. Dünyanın en sade ama en görkemli, en ihtişâmlı ve en şereflisine talibim. Kalp eğer O'nunla [s.a.v] doluysa, yolumuz da O'na çıkacaktır. Zihnimiz ve kalbimiz hep O'nunla atacaktır...

Ya Rasûlallah! Ne zaman elime kalemi alsam, kelimelerim hep Sana çıkıyor. Sana bir şeyler yazmaktan alamıyorum kendimi. Sana yazarken, Seni anlatırken en güzel kelimeleri kullanmaya çalışsam da yeterli gelmiyor. Kelimeler şahsını anlatırken âciz kalıyor. Sana olan aşkından kalem kırılıyor, kağıt parçalanıyor. Adın anılınca kâinat dahi tâkat getiremiyor. Eğer izin verirse Allah, dağların Sana yolladığı selâmı işitiriz. Cümle varlığın Seni nasıl sevdiğine şahitlik ederiz. Gözlerimizden perdeyi kaldırırsa Allah, kâinatın Seni nasıl tanıdığını temâşâ ederiz. Ne kadar Sana lâyık olamasak da bil ki Seni çok seviyoruz Ya Rasûlallah...

AŞK-I İLÂHÎHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin