10.Bölüm: Ayna

36 6 3
                                    

                                                                    (Drake'nin Anlatımıyla) 30

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                                                    (Drake'nin Anlatımıyla)
30.01.2020
Büyük bir sabırsızlıkla okula gitmek için hazırlanıyordum. Yeni okul senemin üçüncü yılıydı ama ben her yıl arkadaşlarımı ilk kez görecekmiş gibi heyecanlanırım. Bunun sebebi ise; en yakın arkadaşım Noah, onun yanındayken rahatça kendim olabiliyordum. Onun samimiyeti, bana benzer huyları, seçimlerimiz, fikirlerimiz ve en önemlisi hayata bakış açımız çok benziyordu. Onunla fikir ayrımına düşmemiz üç yıl içinde çok nadir olmuştu. O bana her zaman benim "aynam" mış gibi hissettirirdi. Ta ki o heyecanla okula gittiğim günden sonra...

Büyük bir heyecanla hazırlandım ve metro istasyonuna gittim. Kapı açıldı ve kapıya doğru yönelecekken arkamda iki tane kız gördüm. Birisinin toprak rengi saçları ve saçlarıyla aynı renk gözleri vardı. Toprak saçlı kız fazla morali bozuk görünüyordu. Yanındaki onunla aynı yaşta görünen ve bir o kadar da toprak saçlı kıza benzeyen gece gibi siyah saçları olan bir kız daha vardı. Kapı kapanmadan yetişmem gerekiyordu bu nedenle onlarla aynı hizada yürüyordum ve istemeden onların diyaloglarına şahit oldum. Gece kızı konuştu "Lavinia, beni bekle!" , "Hızlı ol yoksa okula geç kalırız." Dedi. Onların yanından hızlıca sıvışarak kapıdan geçmeyi başardım. Toprak saçlı kız metrodaydı fakat gece kızını metroda göremedim. Onları çok fazla umursamadan boş bulduğum bir yere oturdum. Toprak saçlı kız çok endişeli görünüyordu her an patlamaya hazır bir bomba gibi etrafta dolanıyordu. Onun bu endişeli halinden tırsarak daha uzak bir yere oturdum. Kimsenin başından geçenleri bilmek istemiyordum. Benim dertlerim bana yeterdi. 5 ay önce amansız bir hastalık nedeniyle babamı kaybetmiştim. Atlatmam uzun zamanımı almıştı. Atlatmamda en büyük yardımcım yine Noah'dı

Metrodan inerken göz ucuyla toprak saçlı kıza baktım, bir köşeye sinmiş, çok dertli görünüyordu. Hiçbir şekilde hareket etmiyordu. Sanki bir uzvunu bırakmış gibiydi. Onun yanına gitmekle gitmemek arasında kaldım. Bu kararsızlığın ardından yüksek bir ses duydum; "Drake!"
Bu ses Noah'a aitti. Noah'ın her zaman ki gibi siyah ve dağınık saçları göze çarpıyordu. Saçları dağınık olmasına rağmen ona hoş bir hava katıyordu. Mavi, derin bir okyanusu andıran gözleri, okyanusa çarpan güneş ışınlarının etkisiyle parıldaması gibiydi. Beyaz yüzü soğuğun etkisiyle pembe, kırmızı tonlarını almıştı. Onu görür görmez toprak saçlı kızı unuttum ve hızlı adımlarla, sabırsızlıkla aynama doğru yaklaştım. Noah ile her zamanki tokalaşmamızı yaptığımız gibi ikimizin de yüzünde güller açmaya başladı. Beraber okula doğru yürümeye başladık. Boş ve ıssız bir sokaktan geçiyorduk. Noah endişeli ve korkan bir sesle bağırdı "Drake, çekil!" dediği gibi arkama geçti. Arkama döndüğümde kırmızı bir bıçak gördüm. Bu bıçak bana gelmemişti, benim canım acımıyordu. Peki ya bu kan? Hayır...

Kanın bana ait olmadığını anladığım gibi avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Bağırmalarım, haykırışlara, haykırışlarım ise yavaşlayarak kendini sessizliğe bıraktı. Kendimi kaybetmeden hemen önce kırmızı bıçağın sahibine baktığımı hatırlıyorum. Ve tek hatırladığım şey; öfke, kin ve kıskançlığın birleşimi olan lacivert gözler, kinin o tozlu bulutlarını taşıyan gri siyah karışımı saçlı, simsiyah giyinen biri... O öfke, kin, kıskançlık birleşimi gözleri asla unutmayacağım...
03.03.2023
Boş gözlerle aynamın mezarına bakıyordum. Bugün onun doğum günüydü. Onu yalnız bırakmamak için Lotus'dan çıkar çıkmaz yanına geldim. Elimi göğsümün sol kısmına, tam olarak kalbime koydum. Burası onun mezar taşındaki "Noah Lively" yazısını gördükçe sızlıyordu. Kalbim kan pompalamayı bırakıp kanamaya başlıyordu. Onun hayallerini yaşamak bana gurur veriyordu. Yaşlı gözlerle Noah'ın mezarına baktım. "Aynam, sen fiziksel olarak yanımda olamayabilirsin ama senin hayallerini yaşatacak birisi var, hayalleri yaşayan insanlar ölmez. Seni yaşatıyorum. Doğum günün kutlu olsun." Dedim. Son sözüm beni hıçkırarak ağlamaya doğru çekmişti. Burnumu çektim ve konuşmaya devam ettim. "Ben 13 yaşındayken sende 13 yaşındaydın... Şimdi ben 16 yaşındayım ama sen hala 13 yaşındasın..." Başımı mezarına dayadım ve sessizce ağlamaya devam ettim. Yaşıyorken sırtımı, sırtına dayayarak dik durabiliyordum. Şimdi ise başımı mezarına dayıyordum...

𝒮İℛİ𝒰𝒮Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin