0.1

118 25 267
                                    

İki çocuk, aynı marş. Birinin uyuması için söylenen marş, diğerinin hayali için söyleniyordu. Bu marşın kaderleri olacağını bilemezlerdi ki.

Küçük Umay, amcasının kolunda sallandırılıyor, uyuması gerekiyordu. Annesinin işi vardı ve minik kız amcasına emanetti. Bir türlü uyutamadı onu amcası. Hep bir ağızdan sakin bir marş söylenmeye başladı.

"Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı

Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana

Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için
Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için

Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun
Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun
Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun"
Uyumuştu minik Umay., belki de anlamıştı. Bu marş onun hayatı olacaktı.

Ama anlamayan biri vardı, küçük bedeniyle beraber koşturan Alparslan. Babasıyla uzun zamandan sonra vakit geçiriyordu. Babasının ona asker yürüşüyle beraber söylettiği marş tuhaf gelmişti, minik Alparslan'a. Daha beş yaşındaydı, anlamamıştı. Ama biliyordu, bu bir asker marşıydı. Uğruna öldüğü o üniformanın marşıydı.

Babası gelmişti, mutluydu Alparslan. Yine gizli gizli babasının ceketini giyecek sonra hırsına yenik düşecek, evde bağıra bağıra 'Asker oldum ben!' diye gezecekti. Babasının gururlu bakışlarını alacaktı. Hevesliydi asker olacaktı. Babası gibi bir yarbay olacaktı.

Tüm askerler onun sözüyle ilerleyecek, sözünü herkese dinletecekti. Asker olacaktı ama şehit olmayacaktı. Bir arkadaşının babası şehitti. Çok korkuyordu babası da, arkadaşının babası gibi onu bırakacak diye.

Ama babası askerdi, şehit değildi ki.

Minik Umay askeriyede büyümüştü neredeyse, çok sevdiği amcasının yanında. Canından çok seviyordu amcasını, hep onun gibi olmak istiyordu. O güzel formanın içinde o da olmak istiyordu. Özenirdi amcasına ve amcasının arkadaşlarına. Özel kuvvetlerdi onlar, özenilecek insanlardı.

Umay'da asker olursa, onun da böyle arkadaşları olur muydu? Hep merak ederdi.

Şimdi Umay 5, Alparslan 10 yaşıdaydı.

Alparslan anlıyordu, şehit ne demekti. Umay bilmezdi, şehit neydi?

Her iki mahalleye de, o gün acı haber gidecekti. Büyük bir operasyondu bu, diğerlerine benzemezdi. Babası söylemişti Alparslan'a. Umay, amcasına sıkı sıkı sarılmıştı. Anlamamışlardı, ölüm bu gün; bir meleği çok sevdiği amcasından, bir yiğidi babasından ayıracaktı.

O çok sevdikleri araçlar girmişti önce mahallelerine. İki çocukta da heyecan vardı. Birinin amcası, birinin babası gelmişti. Bu ne güzel bir gündü?

Alparslan, annesine koştu. Koşmalıydı, babası gelmişti. 'Babam geldi, babam geldi!' diye bağırdı Alparslan. Bilemedi ki babası bu sefer kendi ayaklarıyla gelmemişti. Babası bu sefer, son kez gelmişti evine. İlk önce komutan indi arabadan. Alparslan babasını bekledi. Söz vermişti bir daha ki gelişinde, Alparslan'ın çok sevdiği kumandalı arabadan alacaktı. Bilemedi ki babası sefer gelmeyecekti. Ama hâlâ inmemişti arabadan. Nerdeydi babası?

Vatan Uğruna Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin