0.5

13 2 0
                                    

Eledim eledim höllük eledim,
Aynalı beşikte canan bebek beledim.
Büyüttüm besledim asker eyledim,
Gitti de gelmedi canan buna ne çare,
Yandı ciğerim de canan buna ne çare.

🪖

"Umay, odaya." Alparslan'ın sert sesiyle vücudum gerildi. Hep beraber oturduğumuz dinlenme salonundan kalkıp arkasından koridorun sonundaki odaya doğru yürüdüm. Odanın önüne geldiğinde, kapıyı bir hışımla açıp içeri girdi. Onun bu davranışlarının aksine ben sakin bir şekilde odaya girdim.

Operasyondan geleli bir saat kadar olmuştu. Bir toplantı yapıp durumları güncelledik. Köyde tanıştığımız İhsan amcanın araştırılması için bildiğimiz tüm bilgileri teslim ettik. Dinlenmek için odaya geçmiştik ki, Alparslan beni çağırana kadar.

"Ne bu tavırlar Umay? Orada canına zarar gelebilirdi bunu biliyorsun. Sen bir tim komutanı sayılırsın, benim başıma bir şey gelse bu tim sana emanet. Böyle mi koruyacaksın timi? Daha kendini bile koruyamayarak mı koruyacaksın söylesene!" Yüksek çıkan sesiyle olduğum yere çivilendim. Ama böyle beni yıkacağını düşünüyorsa çok yanılıyordu.

"Öncelikle komutanım, size orada bir nişancı olduğunu söylemiştim. Ama siz bile bile bana pozisyon al dediniz. Kendimden önce her zaman önceliğim timdeki arkadaşlarımdır. Nasıl bir sorumluluğa sahip olduğumu biliyorum. Ama yine de kusura bakmayın daha dikkatli olacağım." Sakin ses tonumla, yumuşamışa benziyordu. Karşılıklı duran sandalyelerden birine otururken, eliyle diğer sandalyeyi işaret etti. İşaret ettiği sandalyeye oturdum.

"Bak Umay, biz sınırdayız. Buralarda çok kadın asker olmaz, sen de nadir bulunanlardansın. Daha önce hiç bir kadınla çalışmadığım için nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum. Sana sen olduğun için böyle yaklaştığını düşünme, kim olsa aynı şeyi yapardım." O konuşacakken sözünü kestim.

"Sizi anlıyorum komutanım, ama siz de beni anlayın. Ben daha önce canımı feda ettim bu topraklara, şimdi başkalarının canlarına nasıl kıyayım?" Kaşları çatıldı, gözlerini gözlerime kenetledi.

"Canımı feda ettim derken?" Soran bakışlarıyla ve merak duygusu barındıran sesiyle.

"Amcam." dedim, sesimi sadece kendim duyacağım şekilde. Bu konuyu açmak benim canımdan can alıyordu sanki. Kalbime saplanan sızı, vücudumu iyice ele geçirdi. Daha önce kimseye açmadığım için, amcamın ölümüyle her seferinde tekrar yüzleşiyordum. Kimseyi daha önce kendime amcamı konuşacak kadar yakın hissetmemiştim. Ama içimden bir ses Alparslan'a anlatmam gerektiğini söylüyordu.

"Amcan şehit mi oldu?" Sesindeki sorar ses tonu ile konuştu. Kendimi güçsüz hissetsemde anlatmak zorunda olduğumu hissettiğim için devam ettim.

"Ben küçükken." Nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilmiyordum. Daha önce kimseyle konuşmamıştım, ailemle bile konuşamamıştım ki. Sanırım hayatta ki en büyük sorunumuz yaşadıklarımız değil, yüzleşmeye korktuğumuz gerçekler.

"Kaç yaşındaydın?" Yaşımın ne önemi vardı ki! Ben canımı kaybetmiştim, soracağı soru gerçekten yaşım mıydı? 

"Yaşımın ne önemi vardı ki komutanım. ben amcamın şehit düştüğü yaştayım." Buruk bir tebessüm sundum, daha fazla konuşmak istemiyordum. Aslında anlatmak, yüzleşmek, içimi dökmek istiyordum. Ama sanki konuşacak halim yok gibiydi, dilimden sözcükler çıkmak istemiyordu. Ayağa kalktım, kendimi boğulmuş hissediyordum.  

"İzninizle komutanım, hava almak istiyorum." Vereceği cevabı beklerken, elimi üniformamın üst düğmesine götürerek bir düğmeyi açtım. Derin nefes almaya başladım.

"Çıkabilirsin Umay." Düşünceli yapısına aldırmadan kapıya doğru adım attım. Adımlarım benden bağımsızca hareket ediyordu. Bahçeye çıkıp bir çardağa oturdum. Derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. Bi nebze olsun iyi gelmiş gibiydi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Vatan Uğruna Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin