0.4

39 14 6
                                    

"Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler.
(Ali' Imran 169)
🪖

"500 metre ileri de bir kasaba var komutanım." Ilgaz'ı kontrol ederken, bir taraftan telsiz seslerini dinliyordum.

"Tamam Ali Asaf. Şimdilik bir harekete geçmeyelim, olduğunuz yerde durun." Alparslan'ın cevabı ile uzandığım yere sindim. Burada belli ki uzun kalacaktık.

"Emredersiniz komutanım!"

"Umay, durum nedir?" Ilgaz'ın son ayarlamasını yaptıktan sonra, dürbününe doğru eğildim.

"20 saydım komutanım. Bulunduğunuz bölgenin 20 metre ilerisinde, bir küçük kulübedeler. Etraflarında iki sivil var, kasabaya doğru gidip dönüyorlar. Kulübenin güney kutubunda bir kapısı, ön cephede ikinci kapısı var. Sivil 2 kişi hariç 20 kişi saydım komutanım. Arz ederim." Elimdeki telsizin düğmesine iki kere bastım.

"Aras ve Ömer kasaba yoluna yerleşin. Gelecek olan iki sivili alın. Umay yerleştiğin yerde dur, sana ihtiyacımız olacak. Ali Asaf, Poyraz, Mustafa, Kerem siz benimle gelin. Kulübenin yakınlarına yerleşeceğiz." Sonra ses kesildi, etrafta ufak hareketlilik gerçekleşti. Ilgaz'ın dürbübününden etrafa baktım, bizimkiler sessizce yerleşti. Alparslan'ın el hareketiyle önce ön cephede ki teröristleri alacaklarını anladım.

Ilgaz'ın dürbünü biraz etrafta gezdirmeye başladım. Uzandığı çalılıkların arasında kamufle olmaya çalışmış ama kafasında olan siyah beyaz puşi ile tüm sırrı bozan keskin nişancı, kafasını kolunun üstüne yaslamış, gözlerini kapatmıştı. Bunlar da böyle gerizekalı işte.

Elimde tuttuğum telsizin düğmesine iki defa bastım.
"Yuva1, ateş2"

"Yuva1 dinlemede. Bir sorun mu var Umay?"

"Komutanım, burada bir keskin nişancı var. Bana yaklaşık 3 metre uzaklıkta, uyumuş vaziyette. İndireyim mi? Alayım mı?"

"Uyuduğundan eminsen al Umay. Biz taarruza geçiyoruz." Dürbünü biraz daha yakınlaştırdım.

"Emredersiniz komutanım!" Telsizi tekrar kapattım. Yerimde sürünerek sakince arka tarafa geçtim. Ayağa kalktım dürbünden tekrar kontrol ettim, bir sorun görünmüyordu.

"Ateş2, yuva1!" Telsizden gelen sesle olduğum yerde çöktüm.

"Ateş2 dinlemede."

"Umay sana ihtiyacımız var, pozisyon al!"

"Emredersiniz komutanım!" Ilgazın dürbününü ayarladım. Ilgaza bir öpücük kondurdum.

"Hadi aslanım, yüzümü kara çıkartma." Nişan aldım, vurdum. Yanında ki adam saklanıp, ateş etmeye başladı. Ona nişan aldım ve vurdum. Herkes görevine geçti, olduğum yerden vurabileceğim tüm teröristleri vurmaya çalıştım.

"UMAY!" Ve bir silah sesi.

Korkuyla Ömer'e baktım, arkama döndüğümde az önce uyuyan keskin nişancıyı vurulmuş şekilde yerde yatarken gördüm.

"İyi misin?" Ömer'in bana dokunmasıyla kendime geldim.

"İyiyim, iyiyim. Bir şeyim yok." Kolumda ki eline, elimi koydum.

"Dikkat etsene, ölecektin." Diye bağırmaya başladı.

"Şu an sırası değil! Alparslan komutanın size ihtiyacı var, taarruza geçin." Ben olduğum yere çöküp Ilgazı ayarladım. Onlar arkamdan koşarken, iki sivili yanıma oturttular. Elleri bağlıydı, her ihtimale karşı.

Vatan Uğruna Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin