küçük reklam sıkıştırayım diğer kitabıma da bakmayı (iwaoi) unutmayın 🥰 🥰 iyi okumalar <3
***
fourth of july-sufjan stevens
Odadaki sessizlik iki kardeş için de acı verici bir hal almaya başlamıştı. Sanki soyut sessizlik iğne haline bürünmüş tenlerine batıyordu. Sarışın, ikizinin yüzü hariç odadaki her yere bakıyor, ellerinin titremesini gizlemeye çalışıyordu. O anda bile, tamamen çıplak olduğu anda bile yalan düşünmeye çalışıyordu. Omuzlarını örtebilecek bir yalan arıyordu.
Osamu ise duruyordu. Sadece ayakta sarışını izliyordu. Kendine gelmeye çalışıyordu, söyleyebilecek cümle arıyordu zihninde. Karşısında cümlelerini hiç düşünmeden kurduğu hatta bazen dile dökmeden düşüncelerini anlayan, ondan önce dile getiren kişi duruyordu. Osamu ise bırak dile dökmeyi zihninde hiçbir cümle bulamıyordu. Yumruk halindeki ellerini açıp kapattı, bakışlarını bir saniye bile kaçırmamasına rağmen göz göze gelemediği ikizine adım attı. Atsumu bunu fark etmişti ama gözlerini kardeşine çevirmedi. Gri saçlının tenine batan sessizlik iğneleri daha acı verici olmaya başladı. Atsumu'nun sandığının aksine Osamu farkındaydı. Belki de odada sadece ikisi olmasından kaynaklıydı ama Osamu Atsumu'yu görebiliyordu. Osamu uzun bir süre sonra açıkca Atsumu'yu görebiliyordu. Kendisi gibi ama farklı nedenden dolayı titreyen ellerini, büyük voleybolcu bedenini yok olmak istermiş gibi küçültmeye çalışmasını, her şeyi görüyordu. Hala omuzlarını örtmesi için kardeşine değil aptal bir yalana sığınmaya çalışmasını görüyordu. Titrek bir nefes çekti içine, Atsumu zaten yok olmak istiyordu ve Osamu artık bunu görebiliyordu. Geç kaldığını da biliyordu.
"Ne demek is-" Osamu bir kez daha onu anlamadığını fark ettirmek istemedi. "Ne hastalığı Tsumu?" Atsumu kafasını kaldırmadı. Titreyen ellerini birbirine kenetledi. "Bunu sana nasıl açıklayabilirim, bilmiyorum." Osamu dikkatini çekmek için bir adam daha yaklaştı, fayda etmedi. Atsumu'nun gözlerini yine gözlerine dönmedi. "En azından dener misin?" Atsumu güldü, gerçekten güldü. Kardeşinin kullandığı nazik ses tonuna kısık bir sesle güldü. Osamu başka bir şey daha fark etti. En son ikizinin ona ne zaman güldüğünü bilmiyordu. Alaycı, aşağılayıcı, isteğini yaptırmak için suratında beliren masum olduğunu sandığı küçük gülüşü yoktu. Voleybol maçlarını düşündü. Atsumu voleybol oynarken gülümserdi, hele karşı takımı aptala çeviren bir pas karşısında kahkahalara gömülürdü. Osamu yine hatırlayamadı çünkü gitmemişti. Takımdan ayrıldığından beri hiçbir maçına gitmemişti. Takımdan ayrıldığını duyduğunda -evet, Osamu Atsumu'ya bu haberi kendi vermemişti.- ettikleri kavgadaki cümleler yankılandı zihninde.
'Seni bir daha sahanın yakınında görmek istemiyorum.'
'Merak etme, maçların için bile sahaya adımımı atmayacağım.'
Gözlerini kapatıp sıktı pişmanlıkla. Osamu kolay sinirlenen bir insan değildi ama sinirlenince dediklerinin sınırı olmazdı. Bunun pişmanlığı sonrasında gelirdi, asla söylediklerinin aslında gerçekleri olmadığını dile getirmemişti. Getirmesi gerekmemişti. Babası anlardı, arkadaşları anlardı, Suna onu demek istemediğini anlardı. En önemlisi Atsumu anlardı. Atsumu, Osamu'nun gerçeklerini anlardı. Her zaman anlamıştı. Osamu yanlış cümleler kurardı Atsumu anlardı. Atsumu çok konuşurdu, ana konudan uzağa giderdi ama Osamu dinlerdi. Şikayet ederdi, söylenirdi ama sonuna kadar dinlerdi. Şimdi ikisi de olduklarından farklı bir haldeydi. Atsumu neden onu anlamamıştı? Neden ona anlatmak için gelmemişti? Ne olursa olsun onu dinleyeceğini, çağırdığında geleceğini biliyordu, neden gelmemişti bu sefer?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when i think
Non-Fictionuyarı! : depresyon, intihar düşünceleri, küfür, panik atak, anksiyete Miya atsumu hatırlamıyordu. Kendini, arkadaşlarını, ailesini hatırlamıyordu. İstiyor muydu? Bilmiyordu. Ama hatırlamak istediği bir şey vardı. Sakusa Kiyoomi. ** -texting + düzya...