Yeni doğan şafakla Estel'de insanlar yavaş yavaş evlerinden çıkıyor ve herkes kendi işine koşup sıradan
bir gün yaşıyordu. Dört yüz seksen yıl önce on üç erkeğin soyundan türeyen bu şehrin insanlarının her biri, o gün kurulan on üç hanedanlıktan birine
mensuptu. Her hanedanlık kendi atası olan savaşçıların ismini taşıyordu. NOREL, OROBMAR, REERAK, ROF, İSARA,KEMİS,NOGERO,ERBİS,TAFUNA, VANİS, SONGURA, PİRESİN ve SATUK insanoğlunun on üç kutsal babası ve hanedanlıkların kurucularıydı.
Norel hanedanlığından olan Nevra, sabahın ilk ışıklarıyla yatağından kalkıp kahvaltısını yapıp çayını
da içtikten sonra atalarının Estel'e gelirken kullandıkları yasak geçidin hemen yanında bulunan mısır tarlasına doğru yola koyuldu. Nevra ortadan uzun boylu, omzunu biraz aşan kumral dalgalı saçları bembeyaz teniyle onu gören herkesin kafasını çevirip bir kez daha bakmasını sağlayacak sade ve gizemli bir güzelliğe sahipti. Koyu yeşil gözleri ve ince pembe dudakları ve gözlerinin üzerinde bir yay gibi duran simsiyah kaşları her ne kadar tuhaf görünse de uzun siyah kirpikleriyle beraber yüzüne ayrı bir çekicilik de katıyordu. Çok fazla kahkaha atmadığını onu tanıyan herkes söyleyebilirdi lâkin yüzündeki tebessüm ifadesi ise hiçbir zaman silinmezdi.
Sonbaharın son günleri yaklaşırken günler giderek kısalmaya başlamış ve sık sık da gri bulutlar gökyüzünü acele bir telaş içinde kaplıyordu bir anda. Yağmur
damlaları tane tane ve usul usul dökülmeye başlayınca gökyüzünden, Nevra için eve dönüş vakti biraz erken gelmişti. Kafasını kaldırıp hafifçe doğruldu ve kollarını iki yana açıp gözlerini kaparken yüzü gökyüzüne dönük bir şekilde olduğu yerde dönerek ağzında eskilerden kalma bir bağbozumu şarkısıyla dans etmeye başlamış ve bir anda dengesini yitirip kısık bir bağırışla beraber hızla yana savrulup düşmüştü. Bir yandan kendini soktuğu bu duruma gülüyor öte yandan şu anda çevresinde dönen mısır tarlasını şaşkınlıkla
seyrediyordu. Birkaç saniye sonra kendini toparlayıp ayağı kalkmıştı ki uzun mısır koçanlarının arasından
kendisine doğru ilerlemekte olan bir karartı fark etti. Mesafe çok uzaktı fakat bir yaban domuzu da olabilirdi bu bir kurt da. Yapacak tek şey vardı bu durumda. Hızlıca geriye dönüp eşyalarını, ok ve yayını koyduğu
yere doğru koştu ve daha birkaç metre kala bir ok gibi fırlayarak yayına doğru bir hamle yaptı, okunu bir anda kurup dizlerinin üzerinde geriye dönerek okunu yaydan azat ettiğinde ise vurduğu şeyin bir insan olduğunu ancak fark edebilmişti.Yorum ve eleştiri yapmayı unutmayın lütfen.
Her yorumunuz benim için çok değerlidir.
Teşekkür ederim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BAŞKA DÜNYA KRALLAR SAVAŞI ISTİLA
FantasíaYemyeşil vadinin hoş geldiniyle başlayan bir yolculuğun en güzel durağı olabilirdi bu şehir. Sonsuz düzlükler üzerinde uzayan kavga ve gürültünün hiç olmadığı bu yer Tolya 'da insan ırkının yaşadığı tek şehirdi. Dört bir yanı engin dağlarla çevrili...