Xol şehrinde ise savaş için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Kral yarın başlayacağı kesin olan savaştan önce konuk ettiği insan ırkı kralları ile akşamyemeğinde son kez savaşla ilgili her şeyi tekrar gözden geçiriyordu. Krallarla beraber dört Samela savaşçısı da orada hazır bulunuyordu. Xollar, insanlardan dört karış daha uzun, kafaları yukarı doğru hafifçe sivri, çeneleri ise yüzlerine göre
epeyce geniş, suratları basık, burunları iki iri delik
şeklinde beliren ve gözlerinde iki kat göz kapağı bulunan parlak mavi gözlü yaratıklardı. İçteki göz kapakları saydam bir perde gibiydi. Bu onlara suda ve kum fırtınalarında görüş açısından büyük avantaj sağlardı. Ayrıca bu saydam göz kapağı gece
karanlığında da net bir görüş imkânı sağlardı. Kemikleri oldukça iri, ellerinde ise parmakları bulunmamaktaydı. Bunun yerine sert deriyle kaplı kavrayıcı bir organdı elleri tıpkı bebek eldivenleri gibi.
Bu yüzden ok atma işinde pek iyi oldukları söylenemezdi lakin iki elleriyle aynı anda iki kılıcı
ustalıkla kullanabilirlerdi. En sevdikleri silah ise gürzdü. Bir insanın kafatasını tek elleriyle kavrayıp kırabilecek kadar güçlüydüler hatta bir boğanın.
Süvarileri ise at yerine zebraya binerlerdi. Ayakları zebranın üzerindeyken yere kadar uzanıp tek bir vücutmuş gibi zebrayla bir koşup savaş alanında yıldırım gibi hareket edebilirlerdi. Ayakları bir aslanınkine benzese de tırnak veya pençe değil de onların yerine toynakları vardı üç önde ve bir tane de topuklarında olmak üzere tam dört tane.Xol kralı kendi ırkında hiç görülmeyen bir özelliğe sahipti. Bir gözü kırmızı ve boyu ise tıpkı kırmızı gözlü Nerisler gibi ise uzundu. Elinde tuttuğu dev kadehle ençok askerle yardıma gelen Akant kralına dönüp insan lehçesiyle sordu.
“Livalar’ın size yüz çevirip bizim sizlere şehirlerimizin kapılarını açacağımızı sanırım hiç düşünmemiştin yüce Tabate,yanılıyor muyum?”
“Yüzyıllardır ırklarımız arasında hiç savaş olmadı. Ticaretimiz de gayet bereketli ve kazançlı. Kapılarınızı
bize açmanız elbette beni şaşırtmadı lâkin Işıklar Ülkesi'nin bu yaptığına gerçekten bir anlam veremedim.”“Haklısın. Livalarla da bir sorunumuz yok. Ancak yaklaşmakta olan bu savaşın paylaştığımız bu Tolya’nın sonu olabileceğini nasıl olur da
düşünemezler yahut göremezler? Oysaki böyle bir düşmana karşı güçlerimizi birleştirmekten başka bir çaremiz olmamalı diye düşünüyorum. Ola ki şehirlerimiz düştü, biz düşersek, bir sonraki hedefin
kendileri olduğunu bilmezler mi?”
“Bilirler, bilirler elbet” diye araya girdi Satuk. “Onların, Yüce Yaratıcı’nın askerleri olduğuna inanırız biz. Bugüne dek insan ırkı için yaptıkları sayısız ve karşılıksız iyiliğe dayanarak söylüyorum ki bizlerden daha farklı şeyler biliyorlar ve bugün tam olarak yapmaları gerektiği şeyi yapıyorlar. Onlar Yüce
Yaratıcı’nın bilgisi olmadan hareket etmezler.”“Yüce Yaratıcı’nın varlığını tartışmayacağım seninle insan! Eğer yüce bir yaratıcı varsa ve Livalar da onun askerleriyle Yüce Yaratıcı’nızın sizlere sırt çevirdiğini söylemek pek de yanlış olmaz sanırım.
“Yani bir anlamda Yüce Yaratıcı’nın bize sırt çevirdiği doğru... “
“Hayır. Sadece Livaların böyle davranmasının bir nedeni olmalı diyorum Yüce Tabate.”
“Umalım da öyle olsun. “
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BAŞKA DÜNYA KRALLAR SAVAŞI ISTİLA
FantasíaYemyeşil vadinin hoş geldiniyle başlayan bir yolculuğun en güzel durağı olabilirdi bu şehir. Sonsuz düzlükler üzerinde uzayan kavga ve gürültünün hiç olmadığı bu yer Tolya 'da insan ırkının yaşadığı tek şehirdi. Dört bir yanı engin dağlarla çevrili...