Sama ve Kaleb'in düşüşünün yanı sıra Yakaza ve İkayel Savaşları ile beraber söylentilerin korkulan gerçekler oluşunun katiyeti sonrası, tüm Tolya halkları ayaklanmış, kimi krallar Xol şehrinin tüm orduları kabul etmesinin haberini alması üzerine yollara düşerken bazı şehirler ise duvarlarının gerisine çekilmişti. Gerçek olan şuydu ki tüm insanlar ve Xorenalar birleşse dahi Nerislere karşı kaçılmaz sonu sadece geciktirebilirlerdi.
Fakat Livalar bu savaşa katılmayacak gibi görünüyordu. Son yüz elli yıldır, şehirlerin zenginleşip refaha kavuşması sonrası insanların Liva öğretilerine sırt çevirip kendi geleneklerine ve çoğu zaman gelenekleri de bir kenara bırakarak arzularına göre yaşamaları olabilir miydi acaba livaların insanlara sırt çevirmesine sebep? İnsanların refahı artmış şehirleri zenginleşmiş ama inançlarından öğretilerinden ve kültürlerinden de uzaklaşmışlardı. Yaklaşık iki bin yıl kadar önce Nerislerle aynı topraklarda yaşayan insanlar, Yüce Yaratıcı'nın yardımı sayesinde insanları yok etmeye çalışan Nerislerin gazabından kurtulup yaşanabilir bir Tolya kurmayı başarabilmişlerdi.
Tabii ki bu savaş Livaların kralı ve ölümsüz olduğu düşünülen hükümdarı Siyah Giyen Liva Elyes sayesinde olmuştu. O dönemlerde Nerislerin hiçbir oyun ve aldatmacasına itibar etmeyen insanoğlu, Yüce Yaratıcı'nın lütfuyla Kral Elyes'in savaşa girmesi sonucu Savaşı kazanmış ve Yüce Yaratıcı'nın izniyle beyaz büyüler kullanarak Nerisler farklı bir boyuta hapsedilerek Tolya Neris illetinden temizlenmişti. Livalar insanların koruyucuları gibiydi. Hastalık zamanları şifa getirir kıtlık zamanları bereket savaş zamanları barış.
İnsanlar ve Xorenalar zenginleşip refaha kavuştukça inançsal ihtiyaçları azalmakta ve hayata daha somut çerçevede bakmaya başlamışlardı. Yüce Yaratıcı'nın soyut-duygusal varlığından çok gerçekler ve görünür somut maddeler inancının temellerine yerleşmekteydi.
Yüz yıl kadar önce Işıklar Ülkesi tüm şehirlere birer mektup yollamıştı. Mektup son derece kısa ve özdü.
"Kendi kaderini yazabileceğini düşünen insanlar ve Xorenalara verildi kaderini belirleme şansı. En karanlık zamanlarda insan suretiyle yansıyacaktır Mina'nın aynası."
İnançları azalan Tolya halkları, zaten kendi kaderlerini kendilerinin belirlediğini düşündüğünden pek de itibar etmemişlerdi bu mektuba. Tolya için karanlık zamanlar artık geride kalmış ve eski savaşlar unutulmuştu. Ta ki Nerislerin Tolya'ya yeniden geldiği güne kadar.
Seth, bir taş oymacısı ustanın altı çocuğunun dördüncüsüydü. Kendinden büyük iki erkek kardeşi, bir de ablası vardı. Ağabeyleri de babaları gibi taş oymacılığı yapardı fakat o ablasıyla beraber hayvanlara bakardı. Geceleri dağlarda sürüsünü otlatırken gökyüzünün derinliklerine dalar ve yıldızların arasında düşüncelerini okuyan ve hatta düşünebilme yeteneğini ona bahşeden Yüce Yaratıcı'nın sırrına ermeye çalışırdı. Kendini ve hayatı sorgulardı. Tüm ağabeyleri evlenmişti hatta kendinden iki yaş küçük olan erkek kardeşi bile. Elbette o da bunu istemişti ama hiçbir kadın onu kabul etmemişti. Henüz yirmi altı yaşında gençliğinin en güzel yıllarını yaşarken Yüce Yaratıcı'nın onu neden bu şekilde yaratıp yalnızlığa mahkûm ettiğini sorguluyordu. Alzera insanları açık kumral tenli, ince telli saçlı, geniş yüzlü, geniş çeneli, kahverengi veya ela ve iri gözlü, ortadan uzun boylu ve iri kemikliydiler fakat Seth, onlardan çok farklı bir şekilde yaratılmıştı. Uzun boylu, geniş omuzlu, uzun oval yüzlü, başak sarısı saçları ve masmavi gözleri vardı. Sivri burnu da Alzera ülkesinde görülmeyen bir tipteydi. Ellerinde, kollarında, bacaklarında ve yüzünde bezelye tanesi büyüklüğünde top top kabarcıklar ile hayata gözlerini açmıştı. Açık beyaz teni de kıpkırmızıya çalıyordu ağladığı zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR BAŞKA DÜNYA KRALLAR SAVAŞI ISTİLA
FantastikYemyeşil vadinin hoş geldiniyle başlayan bir yolculuğun en güzel durağı olabilirdi bu şehir. Sonsuz düzlükler üzerinde uzayan kavga ve gürültünün hiç olmadığı bu yer Tolya 'da insan ırkının yaşadığı tek şehirdi. Dört bir yanı engin dağlarla çevrili...