RÜYALAR ÂLEMİ

36 4 8
                                    

Arkadaşlar okuyup oy verip yorum yapalım lütfen
----------------------------------------------------
Başım felaket derecede dönüyordu . Bacaklarımı hissetmiyor , kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Göz yaşlarım bağımsızlığını ilan ettiler , ya da isyan ettiler . Korkudan tir tir titriyorum. Ellerimle beni sıkıştıran kişiyi itmeye çalışıyordum ama nafile , gücünü daha çok veriyordu ve onu itmek gitgide zorlaşıyor. Tek kelime bile etmeden mavi gözleri ile bana bakıyordu . Korkudan mıdır bilmem ama ben de sadece onun gözlerine bakıyordum . Beni şu an bıraksa yere düşerdim , öyle zangır zangır titriyorum . Elini ağzımdan çekmeden tuvaletin kapısının oradan içeriye doğru ilerledik . Daha doğrusu beni sürükledi içeri doğru . Rastgele bir tuvaletin kapısına beni yasladı ve yine sıkıştırdı beni . Tuvaletin kapısını da kilitlenmişti ve buradan nasıl kurtulurum bilemiyorum . Bir anda ışıkları açtı . Karanlığa alışmış olan gözlerim kamaştığı için birkaç saniyeliğine kısıldı. Açtığımda o mavi gözlerin altında yatan kişiliği gördüm .
Ardaydı .
Evet , gördüğüm kişi Ardaydı . Kapıdan doğrulup duruşumu düzelttim. Sanki korkudan titremiyormuş gibi dimdik korkusuzca duruyordum. Kaşlarımı çattım . Neden ? Katil o muydu ? Yolun sonuna mı gelmiştim ? Aklımda sorular dönerken o korkunç mavi gözlere baktım . Onun gözleri de korku doluydu . Ya da ben öyle sanıyordum .
"Neden ?" diyebildim sadece bir yandan elimin tersi ile göz yaşlarımı silerken . O ise ellerini göğüs hizasında birleştirdi ve sakince birkaç adım öne attı . Yanıma geldi , tam karşımda dimdik durdu .
"Konuşmamız lazım ." dedi bana bakarak . Yüzüne anlam veremiyormuş gibi bakıyorum çünkü bir anlam veremiyorum . "Garip gelicek belki ama ..." derken sözünü kestim .
"Ne? Ne garip gelecek , beni öldürmen mi ?" dedim işaret parmağım ile onu göğüsünden itekleyerek. Korkum gitmişti ama korkular her zaman yerini öfkeye ya da üzüntüye bırakır . Ben de ise öfkeye bırakmıştı . Öfkem içimde gitgide büyüyor , o büyüdükçe yüzüme yansıyordu.
Yüzüme anlam veremeyecek gibi bakıyordu. " Evet , ben de olsam katil olduğumu düşünürdüm ama Mehmet'in yanında güvende değilsin . Benim yanımda daha da güvenli olacaksın . " dedi ve bir elini omzuna koydu destek vermeye çalışır gibi. Eline yüzümü buruşturarak baktım ve elini omzundan attım. " Anlaşıldı bana güvenmiyorsun . Bak ben seni gerçekten seviyorum ve sana zarar gelsin istemiyorum ." dedi . Gözleri yalvarır gibi bakıyordu .
"Ben istemediğim sürece bana zarar gelmez , hem neden korkuyorsun ki ? Korkma , sen kendin hayatın için üzül , buradan sağ çıkma oranımız çok düşük . Şimdi bırak beni ! " dedim ve onu ittirerek kapıya yöneldim .
"Anlamıyor musun ya ? Seni seviyorum, korkağın tekiyim . Pisliğin de tekiyim , kabul ediyorum ama seni seviyorum . Ne olursun dikkat et çünkü aklım ve bu mavi gözlerim sadece senin üzerinde , unutma seni izliyor olacağım ." demesiyle beraber sınırının şiddeti ile ona geri döndüm . Bunlar ya bana ağır geldi ya da ilaçların etkisi azaldı . Öfke kontrolü ile alakalı sorunlar yaşadığım için ilaçlar alıyorum . Gerçek beni görmediler ama ilacımı almadığım zamanlar görecekler . Sessizim sakinim de ama sinirlerim sakinliğimi geçecek yerde . Bense onu içime bastırıyorum o kadar.
"Etme ya , merak falan etme ! Sana ne benden . Her türlü pisliği yaptın , sessizim diye beni aptal mı sanıyorsun sen ? Sessizim ama senden daha zekiyim . Kendimi kullandırmam asla , sınırları bil . Bana yaklaşma yoksa o mavi gözleri yerinden sökerim . Anladın mı beni !? " diye bağırdım yüzüne . Sertçe itip tuvaletin kapısına sırtını sertçe çarpmasına sebep oldum . Hızlıca kapının kilidini çevirdim ve kütüphaneye koşar adımlarla döndüm. Ayaklarım titriyordu . Karnıma bıçaklar saplanıyor , bıçakları saplayan şey korkuydu . Sadece korkuydu. Hayatın değerini korkudan anlamıştım . Sandalyeye oturup sudan birkaç yudum aldım . Derin derin nefes alıp veriyorum . Sakinleşmem uzun zaman alsada yaşadıklarımı yeni yeni idrak ediyorum. Ben neler demiştim ?
Korkunun üç aşaması vardır . İlk aşamasında içine bir his düşer , bu his deprem hissi yaratır içini ve dışını titretir . Nefes alış verişlerin düzensizleşir , kalbin hiç olmadığı kadar korkudan kaçmak ister gibi , yerinden colikmak ister gibi atar . Artık ikinci aşamasına doğru titrek adımlarla gidiyoruz . Ya öfkeye dönüşür ya da üzüntüye dönüşür. Öfkeye dönüşünce adımlarınız kesinleşir ,gözünüz sinirden döner , ağzınıza gelen her şeyi söylersiniz . O an sizi kimse tutamaz . Aklınız bir anlığına susar o an sadece diliniz konuşur . Karşınızdakini göremezsiniz sadece kör olursunuz . Üçüncü aşamaya geldiğimizde üstümüz başımız yıpranmış yerde sürüne sürüne varırız . Pişmanlık, o duygu pişmanlık . Söylediklerimizden veya söyleyemediklerimizden dolayı duyduğumuz pişmanlıktır. Korkudan daha beterdir . Korku sadece iç titretir ama pişmanlık içini yer bitirir . Ben şu an son aşamasındayım . Pişmanım .
Beni korkutmuştu belki haklıydım ama kafam şu an öyle bir karışmıştı ki tüm doğrular ortaya çıksa aklımda hiçbir şey çözülmez .
"Minel , iyi misin ?" Mehmet dedi ve omzuma.elini attı . O an öyle bir dalmışım ki , bir anda sıçramama sebep oldu. "Korkma ,benim ." diye ekledi .
"İyiyim sadece bir an içim ürperdi. Sen bir anda dokununca korktum. "
"Al su iç " dedi ve ayın aydınlattığı kütüphanede su aramaya başladı .
"Su bitmiş , ben kantine gidip alırım hemen ." dedi ve kapıya yöneldi . Kolundan tuttum ve "Ben aldım zaten " deyip cebimden suları çıkardım masaya yerleştirdim , masanın üstünde devrilen bir şişeyi alıp içmeye başladım . O an dışımın yandığı kadar içimin de yangın yerine döndüğünü , organlarımın küle döndüğünü o an fark ettim.
"Yavaş iç , boğulacaksın ." diye uyaran Mehmet'i takmadan suyu içmeye devam ettim . Şişenin içinde birkaç damla su kalınca boş şişeyi masaya bıraktım . Mehmet çoktan bir sandalye çekip karşıma oturdu . Gözlerinin arkasında merak ve endişe gözlerinden tırmanıp tüm yüzüne yayiliyordu.
" İyi olduğuna emin misin ? " diye sordu gözleri titrerken .
"Evet evet , iyiyim bir an içim ürperdi kantine gidip gelirken . Sorun yok " dedim zoraki bir gülümseme ile.
"Sen geç yat uyu , nöbet sırası bana geldi ." dedi Mehmet bir elini omzuma atarken. Uykum kaçtığı için pek uyuyabileceğimi sanmıyorum . Karnıma sancılar saplanıyor,psikolojim iyice beni eline alıyordu . Mehmet ile nöbet tutmak daha mantıklı geldi .
"Yok, uyumayacağım . Seninle nöbet tutsam daha iyi olur . Uykum kaçtı uyuyamam şimdi ." dedim . Mehmet'in yüzünü bir panik ve endişe yer aldı , her ne kadar gizlemeye çalışsa bile fark ediliyordu . Neden panik yapmıştı ?
"Yok canım , neden benle nöbet tutacaksın ! Sen yat uyu " dedi sesindeki endişe bariz belliydi . Alnı terliyordu . Panikle bana bakıyordu .
"Neden panikledin ? Seninle nöbet tutmam senin zararına mi olur yoksa ?" dedim , açık sözlü bir insanım ve yalan söylemekten nefret ederim . Yüzü sakinledi , duruşunu dikleştirdi ve yüzüne taktığı sahte bir gülümseme ile ağzını araladı " Kabus gördüm , zaten ondan dolayı uyandım seni de telaşlı görünce daha da korktum . Sen birlikte nöbet tutalım diyince aklıma kabus geldi ve korktum . Etkisinde kaldım biraz yani. Sen de korkmuş duruyorsun ,uyuman senin için iyi olur diye düşündüm . Korkma katil ben değilim, katil olsaydım seni çoktan öldürürdüm " dedi.
"Ben ipini sağlama alayım da gerisi beni ilgilendirmez " dedim kollarımı önümde bağlayıp göz devirirken. Uyuyacak mıydım ? Hayır , uyuma numarası mı yapacaktım ? Evet , şüphelerim her şeyden daha canlı, daha hareketli bir şekilde beni yönetiyor. Yüzümdeki şüpheci ifade yüzümden akıp giderken bir gülümseme ile konuşmaya başladım "Peki o halde , ben yatıyorum. Sana iyi nöbetler , dikkat et ." dedikten sonra doğruldum ve kanepeye doğru adımladım . Kanepeye uzanıp üstüme battaniyeyi çektim ve gözlerimi kapadım. Gözlerim kısık duruyordu ama dışardan biri benim uyuduğumu düşünürdü. Mehmet normal bir şekilde duruyor etrafa bakıyordu. Uyku gözünden aktığı belliydi . Şüphelerimi arttırıyor , umarım doğru çıkmaz . Üzerime ağırlık çöküyor yavaş yavaş etraf daha da kararıyordu ya da gözlerim karanlığa alışıyordu , bilmiyorum. Yavaş yavaş düşüncelerim kayboluyor gözlerimin önüne olmayan görüntüler kaplıyor , bulutların üzerinde bir tüy kadar hafif bir şekilde süzülüyor ve bir fil kadar ağır bir şekilde başım o bulutlara gömülüyor . Vücuduma sıcak basıyor , yavaş yavaş alışıyorum bulutlara . Ayı görüyorum , yıldızları görüyorum parlıyorlar ve adeta dans ediyorlar siyaha boyanmış gökyüzünde , huzur veriyor bu görüntü saçlarımın arasından üflüyorlar , saçlarım uçuşuyor . Hava soğuk ama üşümüyorum. Uykunun en tatlı hâli beni içine karadelik gibi çekiyor , yutuyordu. Hayır hayır hayır ! Olamaz uyumamam lazım ama uyku üzerime öyle bir baskı uyguluyor ki göz kapaklarım esiri olmuştu uykuya tıpkı bedenimin okula , ruhumun da katile esir olması gibi . Saçlarımda esinti gibi bir baskı hissediyorum , melekler saçlarımı okşuyor , benim etrafıma yıldızlardan oluşan koruma bahçesine alıyor .
🔪~
Koşuyorum, özgürce bir bahçede . Etraf simsiyah ama yine de bir bahçe . Bu siyahlık parlıyor çiçekler ile . Yıldızlardan çiçekler ... Ben ne kadar hızlı koşarsam koşayım onlara yetişemiyorum ,onlara ise daha çok parlamaya devam ediyor . Arkama dönüyorum gölgem beni takip ediyor . Bu karanlıkta hiç gölge mi olurmuş !? Yıldızlar ben koştukça daha çok parlıyor onlar parlamaya devam ettikçe gölgem uzuyor, kaçınılmaz bir hâle geliyor . Olası sonu göremiyorum ne kadar koşarsam koşayım son bana daha çok uzaklaşıyor . Nefesim kesiliyor ama umrumda bile değil . O son benim sonum ve ne olursa olsun değişmeyecek. Durdum , belki durursam sonum kendi ayakları ile bana gelir . Yıldızlardan bir tanesine elimi attım . Gözlerim ışıktan kamaşıyor ama yıldızın beni kendine çekmesi daha ağır basıyor . Elime aldım , boynumu hafif yana yatırarak baktım ona . Kendimi görüyordum ! Kırılmış paramparça bir aynaydı bu . Olası son bana yaklaşıyordu , artık görebiliyordum . Koşmuyordum , süzülüyordum.
Karşımda üç tane boy aynası belirdi . Sonum üç tane ayna mıydı? Kendime baktım , parlıyordum. Elbisem uzun , zarif , bembeyaz bir elbiseydi . Kolları kalın askılı ama askılara bağlanmış tüller kollarımdan aşağıya doğru akıyordu . Elbisem uzundu , ayaklarımı goremiyordum , zaten yere de basmıyordum . Bel kısmında yıldızlardan oluşan bir kemer vardı . Çok güzeldim , çok güzelim . Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştuktan sonra etrafa kırmızı bir kan sıçradı . Kan yüzüme, elbiseme ve etrafa sıçradı . Ortadaki aynadan kendimi görüyordum ama yanlarında duran aynalardan kendimi göremiyordum . Sağ tarafımdaki ayna tümüyle kana bulanmış , kendimi gördüğüm ortadaki aynaya kan sıçramış , sol taraftaki ayna tertemizdi . Elimde hissettiğim sertlik ile elime doğru kaydı bakışlarım . Bir adet bıçak tutuyordum . Ellerim kan içinde kalmış etraftaki parlaklık sönüyordu. Ama ben daha çok kırıldım , neden sönüyorlar ki ! Aynalar kırıldıkça daha da ışığı yansıtmaz mı yoksa? Yüzümdeki kanlar akıyordu damlıyordu eteğimin uçlarına. Gözlerimden ışığım akıyordu , belki de temizlemek istiyordu etraftaki kanları . Elimdeki bıçağı karşımdaki aynaya fırlattım , sadece kendimi gördüğüm aynaya geldi ama sağ tarafta kalan kanayan ayna da parçalandı . Sol ayna sapasağlam duruyordu . Geldiğim yöne doğru koşmaya başladım geçtiğim yerlere kanlar sıçrıyor , etraf kararıyordu . Gözyaşlarım hızlanıyor , ayaklarım yavaşlıyordu . Nasıl oluyor da ayaklarım yere basmadığı halde koşuyordum ? Bahçenin oluşturduğu yıldızdan duvarlar daralıyor, üstüme üstüme geliyordu . Kan sıçramış olan omzumda bir el hissettim . Kafamı çevirip baktığında yerde beni takip eden gölgemdi. Kalbim çarpıyor , daha da hızlanıyordu . Çığlık atmak istiyordum ama gölgem bana güven veriyordu . Elini ittirip koşmaya devam ettim . Aynalar sanki iki adım uzağımda gibi hissetsem de devam ediyordum . Duramazdım. Eğer durursam gölgem beni içine hapsedicek , eğer durmazsam muhtemel sonum beni kıskıvrak yakaladı . Aşağıya baktım. Yükseklerdeydim . Atlasam ne olur ki ? Daha doğrusu kendimi serbest bıraksam ölmem ki , burası rüya âlemi. Ölmek için yalvarırsın ama ölemezsin. Kollarımı iki yana açtım ve kendimi geriye doğru attım. Düşmedim, gölgem beni tuttu ve bana sarıldı . Güvendeyim sanırsam . Göz yaşlarım gölgemi ıslatıyor ama gölgemin omzu kupkuru. Kendimi mi kandırıyorum ben !? Gölgemin yüzü yoktu ama ağzı aralandı .
"Ben sen değilim ama senin arkandayım , sağındayım , solundayım . Sen bir ışıksın , sen ne kadar parlarsan parla arkanda Ben daha da uzayacağım . Kurtulmak isteyeceksin benden . Kurtulmak istiyorsan eğer ışığı söndür ama unutma ışık sensin . Gerçekleri hep biliyor olacağım , kabusun olacağım , en mutlu anında panik atak krizleri geçirticeğim sana . Dost gibi görüneceğim ama asla dostun olmayacağım . Tüm sonların benim kapım olacak . Seni sevdiğimi sanmaya devam et , senden her zaman nefret ediyor olacağım " dedi gölge . Sesi erkek sesiydi ama ne yüzü vardı ne de gözü . Anlamıyordum bu karşımdaki kimdi . Ağzı vardı gülümsedi ben korku içinde kıvranıp yüzüm şekilden şekle alırken . Beni kollarımdan tuttuğu gibi aşağıya attı .
Yine gökyüzündeydim , ne kadar aşağılara düşsem bile göklerdeydim hâlâ . Saçlarımda ıslak bir el hissettim . Bu da gölgeydi ama bembeyaz bir gölge ağzı vardı gülüyordu . Korku ile geri çekildim . Beyazlarına kan sıçramıştı ya da kan ondan akıyordu . Anlamamıştım . Bana güven veriyordu ama bu güven daha farklıydı .
"Korkma , sen bana zarar verdin . Sonum senin kapına çıktı ama ben seni sevdim . Sen de beni sevdin sonumu her ne kadar sen getirsen de seni hep seveceğim . Bu son seni yıprattı ama olsun , sen parlamaya devam ediceksin . İki tane gölgen var senin . Ben senin gölgen değilim , gölgeler siyah bir karartı olur ben ise kana bulanmış beyaz bir ışık hüzmesiyim . Ağzım siyah bir duman , tıpkı gölgelerinin ağızları ışık hüzmesi olduğu gibi . " Ama ben bir tane gördüm siyah bir gölge ikincisi neredeydi ?
"Ama ben bir tane siyah gölge gördüm." dedim karşımda oturarak süzülen ışığa. Ben de onun gibi duruyordum .
"Diğeri senin içinde , duyguların ve mantığın . "Kafam iyice allak bullak olmuştu . Midemde bulanma hissi oluşuyor ve bu his boğazıma doğru uçuyordu. Bir anda kusmaya başladım , kan kusuyordum ve kelebek kanatları . Bu rüyadan bir an önce ayılmalıyım . Kustuğum kelebekler uçmaya başladı . Kanatları kan içindeydi , hiçbir şey olmamış gibi ona döndüm ve sorularımı sıraladım .
"Bu renk ayrımları biraz ırkçı değil mi?" diye sordum . Saçma bir soruydu evet , ama ne kadar mantıklı cevap verebilecek onu çok merak ediyorum .
Kahkahalarla gülmeye başladı. Bu da bir erkek sesiydi , hiç kız yok mu ya !?
"Kötülüğün simgesi siyah , iyiliğin simgesi beyazdır ama asla safkan iyilik ve safkan kötülük olmadığı gibi . Ben iyiliğin bulaştığı kötüyüm , asla kötülükten vaz geçmedim ama iyilik beni sarmaladı , bu da hata yapmama neden oldu . Sonucu da ölüm oldu. İyilik beni öyle sarmaladı ki bunu hata olarak değil , hediye olarak görüyorum ama kötülük yapmaktan asla vaz geçmedim . Gölgelerin iyilerdi ama onlara kötülük bulaştı . Kötü oldular , iyilik görüyorsun ağızlarında ama iyilik sadece verdikleri güven ile sınırlı olarak kalacak . Asla unutma! kötülüğe iyilik bulaşırsa kötülük kötülüğünden vaz geçmez ama hata yaptırır, iyilik yaptırır . Vicdan verir . Eğer iyiliğe kötülük bulaşırsa iyilik hiçbir şey yapamaz sadece vicdan olarak kalır . Kötülük devreye girer . Sonuç olarak ikisi de aynı olur ama farkı da vardır ; kötülüğe iyilik bulaşırsa iyilik temizlenmez ,iyiliğe kötülük bulaşırsa temizlenir . İyiliğe bulaşmış bir kötülük temizlenmezse sonu kırmızı kandır yani ölümdür .Bu yüzden ben beyaza bürünmüş bir kötülüğüm bana iyilik bulaştı . Gölgelerin o yüzden siyah onlara da kötülük bulaştı . İyiliği bana sen bulaştırdın ,kötülüğü sana ben bulaştırdım . Senin bana bulaştırdığın iyilik benim ölüm sebebim olurken sen bulaşan kötülükten azap çekiceksin. Söylesene bana hangimiz daha yıpranmış ?" Ağzım şaşkınlıktan açıldı . Annem bana hep "sen bir canavarsın" der . Ben nasıl birisine iyilik bulaştırırım ki !
"Bilmiyorum , cevabım yok buna . Peki yıldızlar burada ama ay yok , güneş yok, gezegenler nerede ? " Diye sordum etrafıma meraklı gözler ile bakarken .
"Çünkü ay , ve gezegenler sensin Minel . Yıldızlar da sensin sadece kendini gorebilesin diye aynalar var . Üç büyük boy ayna dışında tabi . Güneş kısmına gelirsek , Güneş ile uzun bir zaman sonra tanışacaksınız." Dedi ellerime baktım . Kan içinde kalmış elbisemin üstünde duran kanlı ellerime . Elbisem artık beyaz değildi . Kana bulanmış gri bir elbiseydi . Ama en başta bembeyazdı, yoksa gözlerim bana oyun mu oynuyordu ? Peki eğer kötülüğe bulaşmış iyilik arınmazsa be olur?
"Tamam , bir soru daha . Peki eğer kötülüğe bulaşmış iyilik arınmazsa ne olur ?" Dedim ona dönerek . Nereye bakıyor bilmiyorum, gözleri yok ki!
"Ben iyiliğe bulaşmış kötülüğün sonunu deneyimledim , sen de kötülüğe bulaşmış iyiliğin sonunu deneyimleyeceksin . " Dedi ve görüntüler buğlanmaya başlamıştı.
~🔪

KATİLİN KATİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin