Etler poşetlere konulurken derin bir nefes aldım. Kapı kapı dolaşmaktan ölmek üzereydim. Buğra ve Burak ufak çaplı bir depresyona girdiği için bu işi Ece ve ben üstlenmiştim. "Hadi kızlar, bunlar son." Poşetleri alıp kapıdan çıkmıştık. "İyiki bunlar son, aksi halde beni yerden toplamak zorunda kalacaktın Devin." Ece'nin bıkkın sesine hafifçe gülümsedim. "Şu elbiselerimizle düştüğümüz hallere bak! İki prensesimiz de depresyonda." Ece ile kahkahalarımız birbirine karışırken yol ayrımına gelmiştik. "Önce bitiren kazanır." Ece, hızla yanımdan ayrılırken yukarı doğru ilerledim. Yandaki evlere döndüğümde ailecek yemek yiyen insanlara kaydı gözüm. Gülümseyerek onlara doğru ilerledim. "Merhaba." Herkes dönüp bana bakarken birinin öksürük sesiyle gözüm oraya ilişti. Gediz boğazına kaçan lokmasını yutmaya çalışırken annesi hızla sırtına vuruyordu. "Yavaş oğlum, yavaş." Elimdeki poşeti yaşlı adama uzattığında bana sevgi dolu gülümsemişti. Aynı şekilde karşılık verirken Gediz, sonunda öksürüğünden kurtulup bana dönmüştü. Yüzüne kısa bir bakış atarken annesinin sorduğu cümle ile ona yöneldim. "Gel kızım, bir çay ikram edelim sana." "Teşekkür ederim, size afiyet olsun." Diye karşılık verdiğimde yaşlı adam elindeki tabağı bana uzattı. "Babana selam söyle kızım." Tabağı alıp karşılık verdim. "Söylerim." Yanlarından ayrılırken diğer evleri de hızla ziyaret etmiştim.
Bıkkın bir şekilde yokuş aşağı inerken Ece'nin bağırması ile adımlarım hızlandı. Ece ile ayrıldığımız noktaya kısa süre içinde vardığımda Ece'nin bir evin etrafında köpeği kovaladığını gördüm. Evet! Köpek, Ece'yi değil, Ece, köpeği kovalıyordu. Hemde bağırarak. "Ece! Ne yapıyorsun! Allah'ın delisi!" Elindeki dal parçasını kenara atıp bana doğru yürümeye başladığında köpek hızla oradan uzaklaşmıştı. "Ay Devin, çok korktum." Ece'nin dağılan saçlarına ve kızaran yüzüne baktım. "Sen mi korktun? Durum uzaktan öyle görünmüyordu." Nefes nefese bana cevap vermeden koluma girdiğinde yürümeye başladık. Dakikalardır yürüyorduk ama Ece'nin nefes alışverişi bir türlü düzene girmemişti.Sessizlik beni içine çekerken Ece'nin kahkahası ile çığlık attım. "Öff Ece! O nasıl gülmek kızım?" Ece, korktuğumu anladığından sonra gülmesi kat ve kat artarken kafasına vurdum. "Allah'ım ya! Bugün hepsi niye böyle tuhaf."
"Ben köpeği kovalarken yüzünün şeklini görmeliydin, Devin." Ece, hala kahkaha atarken ona eşlik ettim. "Aptal. Sen asıl kendini görmeliydin. Domatese dönmüştün." Keyifli bir şekilde eve döndüğümüzde Buğra kapının demirine yaslanmış bize bakıyordu. "Nerde kaldınız kaçaklar?" Ece, yere oturup derin bir nefes aldı. Buğra'ya ölümcül bir bakış attığımda kıkırdadı. "Birileri sinirlenmiş." Yanıma gelip kolunu omzuna attığında başımı göğsüne yasladım. "Depresyonunuz bitti mi prenses?" Buğra, kahkaha atarken onun yüzünü görmek için başımı kaldırdım. Burnumun ucunu sıkarak bana cevap verdi. "Bir prensesin göğsüne başını koymak nasıl bir duygu anlat o zaman?" Gülümseyerek başımı tekrar göğsüne koydum. "Rahat." Tekrar gülümsediğini sesini hissettiğimde kolunu omzumdan çekip belime sardı. Çenesini başımın üstüne koyduğunda istemsizce bu hareketi hoşuma gitmişti. "Yanmışsın Devin. Başından duman çıkıyor." Gülümseyerek çenemi göğsüne yasladım. Gözlerinin içine bakarak taklidini yaptım. "Yanmoşşon Devon. Sizin gibi evde oturmadık. Emek bu emek!" Buğra, gülen gözleriyle beni izlerken Burak evden çıkıp bizi ayıplarcasına baktı. "Cık cık! Hareketlere bak! Bensiz.." Kısa sürede yanımıza gelirken Ece'yi de peşinden sürükledi. "Öh Ece. Kilomu aldın sen?" Ece, olduğu yerde donakalmıştı. "Kilo mu? Ne kilosu Burak yaa!" Burak, kolunu Ece'nin omzuna atıp aramıza çektiğinde konuştum. "Bu dörtlü sarılma gerekli mi? Az daha devam ederse boğulacağım!" Burak, kafama bir tane vurduğunda gülümsedim. "Bak kadın, seni kafana vura vura bayıltırım!" Abimin sesiyle gülüşlerimiz yarıda kalırken birbirimizden ayrıldık. "Bir de el ele tutuşup oyun oynayın istiyorsanız!"
Burak: Hah! ben de nerde kaldı bu gargamel suratlı diyordum. Zebani seni.
Abim, adım adım bize yaklaşırken Burak, Buğra'nın arkasına geçmişti.
İlter: Bir şey mi dedin, Burak?
Burak: Diyordum ki yürüyüş mü yapsak?
Ece: Ay evet! Yürüyüş yapalım.
Ece, abimin yanına gidip elini tuttuğunda yüzümde belirgin bir şaşkınlık yaşıyordum. Ve bu şaşkınlığıma ortak olan kişilerde vardı.
Ece: Nazlanma İlter. Sen de bizimle gel
Burak: Oha!
Ece anlamsızca Burak'ın suratına bakarken Buğra, gözleriyle Ece'nin elini işaret etti. Ece, yavaşça ellerine bakarken ne yaptığının farkına vararak hızla elini çekti.
Ece: Ay ben şey.. öyle Burak şey yapınca bende.. yani öyle
Ece'nin anlamsız cümlesi abimi güldürürken Buğra kulağıma eğilip fısıldadı. "Az önce flört mü ettiler? Ben mi yanlış anladım?" Buğra'nın sözlerini onaylarcasına başımı salladım. "Bunların arasında bizim bilmediğimiz bir şey mi var acaba?" Buğra, bilmiyorum anlamına gelircesine dudaklarını büzdüğünde Burak, öne atladı. "Ee hadi o zaman yürüyüş yapalım."
Abim uzun ısrarlara rağmen bizimle gelmemişti. Araba hakkında konuşmak için Gediz'in yanına gittiğinde bizde köyün çeşmesine doğru yürümeye başlamıştık. Buğra, kolunu omzuma atıp beni kendine çektiğinde kafamı ona yasladım.
Buğra: Bugün buralar sessiz
Burak: Sen öyle san. Bugün ilk gün paşam. Akşam göreceksin sessizliği
Ece: Eh bu sıcak da millet dışarı çıkacak değil ya! Kaç manyak var bizim gibi?
Devin: Çeşmeye mi gitsek? Orada birileri vardır ve biraz serinleriz
Burak: Ay Devin! Ya o kadında ordaysaaa gelemeyiz valla hemen eve
Burak'ın kızaran yanaklarını sıkıca sıkarken gülümsedim. "Endişelenme ben korurum seni." Burak, kaşlarını çatarken yanaklarını serbest bıraktım. "Ne uyuzsun kız sen!" Kahkaha attığımda Burak, Buğra dan beri ayırıp omuzlarını gösterdi. "Var mısınız yarışa millet? Kaybeden dondurma ısmarlar." Buğra'dan destek alarak Burak'ın omuzlarının üzerine çıktım. Elleriyle sıkıca ellerimi kavrarken Ece de Buğra'nın omuzlarındaydı.
Buğra: Benim dondurmam çikolatalı olsun!
Burak: Habeş maymununa bak sen!
Hızla yürümeye başladıklarında Ece ve ben keyifle sırıtıyorduk. Bayılıyordum, işte tam olarak bu samimiyete, bu bağlılığa, bu dostluğa bayılıyordum..