Gözlerimi yavaşça aydınlığa doğru açarken başıma giren ağrıyla inledim. "Devin? İyi misin?" Buğra, telaşlı gözlerle beni incelerken gülümseye çalıştım. "Ağrım var." Abim hızla yanıma gelip elimi tuttu. Burak alnımdaki terleri silerken sertçe yutkundum. Yavaş hareketlerle beni kaldırdıklarında gözüm Ece'ye ilişti. İyi görünüyordu. Evin bahçesindeydik. Etraf karanlıktı. Biraz önce içerdeydik. Nasıl dışarı çıkmıştık? Abim aklımdaki soru işaretlerini anlamış gibi elimi bırakmadan konuştu. "Kapının kilidini kırdım. İçeriye Ece ve sana etki eden bir koku bırakmışlar. Ne olduğunu çözemedim ama ikinizinde alerjisi olan bir şey olduğuna eminim." Buğra konuşmak için sırasını bekliyor gibiydi. "Hep o şerefsizler yüzünden! Yedikleri dayak yetmemiş anlaşılan!" Burak, öfkeyle Gediz'in suratına bakıyordu. Gediz ne zaman gelmişti? Derin bir nefes alıp kendimi Buğra'nın göğsüne yasladım. O da bunu istiyormuş gibi saçlarımı okşamaya başlamıştı. Abim, Ece'nin yanına geri döndüğünde Gediz eğilerek ateşimi kontrol etti. "Ateşin var. Üzerindeki kalın hırkayı çıkarmalısın." Hafifçe doğrulurken Buğra'nın gözlerine ilişti gözlerim. "Üşüyecek." Hırkamı çıkardığımda sadece tişörtümle kalmıştım. Hava soğuk değildi ama tenimi okşayan rüzgar titrememe sebep olmuştu. "Bana ne olduğunu anlatır mısınız? Detaylıca." Burak, yanıma eğilip hızla saçlarımı boynumdan çekti. "Devin!" Elim, boynumla buluştuğunda acıyla bağırdım. "Ne bu?!" Gediz, hızla boynumu inceledi. "Hastaneye gidelim hemen." Korku vücudumu ele geçiriyordu. Tekrar titremeye başladığımda kendimi Buğra'nın kucağında buldum. "Korkma tamam mı? Seninleyim." Alnıma küçük bir öpücük bıraktığında gözümden bir yaş süzüldü.
Saatlerdir hastanedeydik. Tahliller, raporlar başım dönüyordu. Yorulmuştum. Her anlamda. Boynumda ki kırmızı leke aldığım ilaçlarla hafif azalmıştı. Sürdüğüm krem acısını aldığında rahatlamıştım. Birkaç dakika sonra odaya Buğra girdiğinde hafifçe gülümsedim. Yatağımın kenarına oturup hızla dudakları benim dudaklarımı bulmuştu. Beklemediğim hareketi karşısında şoka girerken öpücüğünü büyük bir özlem çekiyormuş gibi sıklaştırdı. Ellerim onun yanağını sararken aynı özlemle karşılık verdim. Dudaklarımı her saniye daha da kavrıyordu, sertleşiyordu. Elleri belimde yer edindiğinde hafifçe inledim. Bu onu daha çok tetiklemiş gibi dudaklarını ayırıp dudaklarıma nefesini üfledi. "Sana bir şey olursa kendimi asla affetmem." Gözleri kapalı bir şekilde dudakları hala dudaklarıma temas ederken kurduğu cümleyle gözlerimi hafifçe araladım. Yanağından süzülen gözyaşını elimle silip dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Engeller yoktu, mesafeler yoktu, nasıl bu kadar yakındık bilmiyorum ama olmuştu. O ve ben değildik artık. Bizdik... Bu üç harften oluşan kelime yaşamımı başlatan harflerden ibaretti. Biz..
Ne kadar süre geçmişti bilmiyordum ama Buğra öpüşmemizden bu yana gözünü bile kırpmadan yüzümü inceliyordu. "Çok seviyorum seni.. İlk gördüğüm andan beri.. Her dakika daha da artan sevgimle.." İlk gördüğün andan beri mi? Buğra uzun yıllardır bana mı aşıkmış? Ve ben bunu hiç farkedemedim öyle mi? Şaşkınlığımı gördüğünde dudaklarıma ıslak bir öpücük bıraktı. "Kim derdi yılların acısını, aşkını bugün itiraf edeceğim?" Hafifçe gülümseyip ellerimi tuttu. "Seçeneklerin arasında olmak istemiyorum.. Tek seçeneğin olmak istiyorum Devin Karman." Dudağının kenarına bir öpücük bırakırken iç çekti. "Tek seçeneğim ol istiyorum Buğra Akman." Burak hızla odaya daldığında Buğra yüzümün dibinden ayrılmadan kafasını çevirip Burak'a baktı. Burak şaşkınlıkla bizi izliyordu. "Orada öyle durup bakmaya devam edecek misin? Yoksa gelecek misin?" Burak neşeyle yanıma gelip yanağımı sıktı. "Sonunda birbirinizin oldunuz ha?!" Buğra içtiği suyu püskürtürken ben kahkahalara boğuldum. "O nasıl cümle?" Burak, Buğra'yı duymazdan gelerek elimi tuttu. "Hayırlı olsun prenses. Bir dağ ayısıyla yaşam zor olacak!"
Eve geri geldiğimizde hafif baş ağrısıyla yürümeye başladım. Her şey temiz çıkmıştı. Boynumdaki lekeye anlam veremiyordum. Sadece benimle de kalmamıştı. Kimse anlam veremiyordu. Elleri belimde yer edinen, gözlerinde gökyüzünü gizleyen Buğra'ya kaydı gözlerim. Burnumun ucuna bir öpücük bırakıp kucağına almıştı beni. "Yürüyebilirim!" Yavaş adımlarla yürümeye başladığında derin bir nefes aldım. "Yürüyebilirdin ama ben buna izin vermiyorum, küçük hanım." Başımı göğsüne yaslayıp yüzünü seyretmeye başladım. Yeni çıkmaya başlayan sakalları, yüzünün şekli, adeta özenilmişti.. Bir adamın kirpikleri şiir yazılacak kadar güzel olabilir miydi? Olabilirdi, olmuştu da. Parmaklarım yüzünde gezinmemek için büyük bir mücadele veriyordu. Gözleri gözlerimde buluştuğunda hafifçe gülümsedim. Çenesindeki gamze ortaya çıkana kadar gülümsememe karşılık verdi. Dudaklarımın üzerine ufak bir öpücük bırakırken sırtım yatakla buluştu. Ani bir refleksle Buğra'nın boynuna sarıldım. "Sakin ol güzelim. Yanındayım." Ellerim yavaşça gevşerken yanıma yavaşça yerleşti. Üzerimizi örtüp alnıma küçük bir öpücük bırakmıştı. Parmakları saçlarımın arasından gezinirken gözlerimi kapattım. "Gitme tamam mı?.. Bütün gece kokunla nefes almama izin ver." Buğra'nın cümlesiyle gözlerim aralandı. "Neden gideceğimi düşünüyorsun?" Gözleri hafif nemlenmişti. "Nedenini sorma.. şimdilik. Sadece gitme Devin." Kollarımı bedenine sarıp boynuna ıslak bir öpücük kondurdum. "Maviliklerin benimle olduğu sürece gitmeyeceğim." Dudakları dudaklarımla buluştu. Alt dudağımı şefkatle emerken ellerim saçlarının bitimini okşuyordu. Elleri belimi sardığında ona daha çok yakınlaştım. Kendini bana bastırırken dudaklarımızı ayırıp burnunu burnuma sürttü. "Ölüyorum..." Sıkıca sarılıp uykuya dalmama izin vermişti.