"Haksızlık ya haksızlık! Kestirme yolu kullandı!" Burak, Ece'nin kolunu çimdikleyerek yüzünü buruşturdu. "Sus kız çingen. Gören de bir şey oldu sanacak." Ece, kolunu ovalarken sinirle Buğra'ya baktı. "Ne yürüyemedin be! Geçemedin şu kaplumbağayı." Çeşmeye eğilip su içerken Buğra, Ece'ye cevap veriyordu. "Ağlama Ece, ağlama. Gidip dondurmaları alalım hadi." Ece, çeşmenin başına oturup küçük bir çocuk gibi kollarını birbirine dolamıştı. "Gelmiyorum işte." Onun tatlı hallerini izlerken gülümsedim. "Prenses dinlensin. Gel gidelim Buğra." Burak, Ece'ye dil çıkarıp Buğra ile yanımızdan uzaklaşırken Ece'nin yanına oturdum.
Aklıma abim ile Ece'nin halleri geldiğinde derin bir nefes aldım.
Devin: Bana her ne olursa olsun söylersin değil mi?
Ece: Manyağa bak! Tabi söylerim
Devin: Abime karşı ne hissediyorsun?
Başımı ona doğru çevirdiğimde yüzünün kızarmasını izliyordum.
Ece: Ne olacak Devin? Arkadaşlık hisleri işte
Gözlerim hala Ece'nin üzerindeyken ellerini yüzünün etrafında salladı. "Çok sıcak değil mi?" Hafifçe gülümseyerek rahat etmesi için bakışlarımı başka yöne çevirdim. "Kalbinin sesini buradan duyuyorum." Ece yanımdan kalkıp elini yüzünü hızla yıkamaya başladığında uzaktan gelen abime kaydı gözlerim. "Seninki de geliyor." Kafasını kaldırıp bana baktığında göz kırptım. "Abim" Ece hızla ellerini üzerine sildi. "Ne n-nasıl geliyor? Nereye? Nerde şuan!" Kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken abim kolunu Ece'nin omzuna atıp bana döndü. "Napıyorsunuz bakalım?" Abimin kolunun altında duran arkadaşımın ne halde olduğunu sormayın. Yaşamıyor bile olabilirdi. "Burak ve Buğra dondurma almaya gitti. Onları bekliyoruz." Abim başını onaylar şekilde salladı. Uzaktan Gediz'in de bu tarafa doğru yürüdüğünü gördüğümde bakışlarımı onun arkasından gelen Buğra'ya çevirdim. Buğra hafifçe gülümserken onun gülümsemesine karşılık verdim. Burak, Buğra'nın önüne geçip bana el salladığında kahkaha attım. "Ne kıskanç." Gediz'in bakışları benimle buluştuğunda hafifçe gülümsedim. Nezaket gereği. Gediz de aynı şekilde karşılık verirken abim bana döndü. "Devin, ne yapacaksınız bundan sonra?"
Burak: Tepeye çıkmayı düşünüyoruz. Herkes oradadır. Sohbet, muhabbet falan
Abim kaşlarını hafifçe çatarak Burak'a baktı. "Biz de katılalım o zaman. Gediz?" Gediz, gözlerini üzerimden çekip abime döndü. "Olur. Zaten bitirdik." Buğra, yanıma oturup gözlerini Gediz'in üzerinde gezdirdi. "Bize eşlik mi edecek?" Başımı salladım. "Öyle görünüyor." Yerinde kıpırdanmaya başladıktan kısa bir süre sonra başını dizlerime koydu. Parmaklarım saçlarının arasına gezinirken gözlerinin içine baktım. Gözlerini gözlerimden ayırıp gökyüzünü inceledi. "Gözlerin gökyüzünden daha anlamlı." Cümlesi kafamı karıştıyordu sanki. Bunu anlamış olacak ki devam etti. "Bir gün sana ne demek istediğimi anlayacaksın." Dünyadan koptuğumuz birkaç dakika Burak'ın sesiyle bozulmuştu. "Ooo bunlar da. İyi alıştın Buğra sen, Devin'in dibinde durmaya." Buğra'nın gülümsemesi ile gözlerim çenesinde oluşan gamzesine kaydı. "Senin yanında mı durmalıydım Burak?" Buğra kucağımdan başını kaldırırken parmaklarım saçlarından kayarken ellerimi sıkıca tuttu. "Dağıttığın yakışıklılığımı geri toplamalısın." Kaşlarım havalanırken alayla gülümsedim. "Bir yakışıklılığın mı vardı senin?" Buğra, gözlerini devirip ellerimi bıraktı. "Bence taş gibi çocuk. Ama dağınık saçlar ayrı bir hava katıyor." Çeşmenin yanındaki genç bir kız gözleriyle Buğra'yı süzerken ayağa kalktım. "Gitmiyor muyduk biz?" Diğerleri sohbetin dalgınlığı ile beni duymamıştı. Buğra ayağa kalktığında kızın gözleri hala onun üzerindeydi. Elindeki bidonu doldururken derin bir nefes aldı. "Rica etsem bana yardım eder misin? Bunları doldurmama.." Buğra, yanımdan ayrılacağı sırada bileğinden tuttum. "Ben yardım ederim sana." Kızın suratını cümlemle bozguna uğramıştı. "Ya da teşekkür ederim. Ben hallediyorum." Yapmacık bir gülümse ile kızı onayladım. "Ah kusura bakma, Buğra. Biraz kısmetini kapatmış gibi oldum." İmalı cümleme gülerek yanıt verdi. "Bak sen." Çeşmeye eğilip avucumdaki suyu Burak'ın üzerine doğru gönderdim. Ama hesaplayamadığım rüzgar elimden sıçrayan su damlalarını Gediz'in üzerine göndermişti. Gediz, bizim tarafımıza bakarken Buğra'nın koluna vurdum. "Ayıp değil mi Buğra? Islattın çocuğu." Gediz, kaşlarını çattı. "Çocuk mu?" Daha kötü ilerliyordu işte. Ben bu toparlama işini asla beceremiyordum. "Kusura bakma, yanlışlıkla oldu." Buğra, benim yerime Gediz ile konuştuğunda Gediz gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Önemli değil. Sadece birkaç damla zaten."Gözlerim köşede sırıtan Burak'a kaydı. Ben gördüm diyerek ağzını oynattığında gülümsedim. "Hadi o zaman eve gidip arabaları alıp tepeye çıkalım. Akşam serinliği geldi zaten." Ece, abimin ayağa kalkmasıyla ayaklanırken Burak hala sırıtıyordu. "Bir gün bu çocuk elimde kalacak." Diye mırıldandığımda Buğra'ya döndüm. Kızın yanında kıza yardım ediyordu. Ne yapıyordu, ne yapıyordu? Yardım.Ediyordu. Kıza.O. Beynimdeki ses yinelediğim soruya harfiyen cevap vermişti. Açıkçası biraz moralim bozulmuştu. Biraz mı değil mi tartışılır bir konuydu. Çeşmenin yukarısından aşağı inip Burak'ın yanına ulaştım. "Evden arabaları alıp yukarı çıkmadan önceki sokak da buluşuruz o zaman." Abim, Gediz'i onaylarken Buğra da yanımıza gelip kolunu omzuma atacağı sırada abimin yanına geçtim. Buğra yaptığım davranışa anlam veremezken yukarda kalan kolunu yavaşça aşağı indirdi. "Eee başka kızlarla ilgilenirsen asıl kızı kaçırırsın." Burak kurduğu cümle ile keyiflenmişti. "Sus Burak."
Burak: Ooo sinirlendin mi sen sırık? Daha bekle bekle. Gediz, Devin'i kaptığında da böyle rahat davranacak mısın?
Burak kafasına yediği tokat ile benimle göz göze geldi. O an kahkaha atmamak çok zordu. Çünkü yüz ifadesi... Tanrım! Bu çocuk beni öldürecekti. Anlık kahkahama Burak da eşlik ettiğinde diğerleri bize tuhaf bakışlar gönderiyordu. "Nasıl..nasıldı. Gördün mü? Aha- h De-devin. Gördün mü?" Karnını tutarak gülerken cümle kurmaya çalışıyordu. Abim, Burak'ın ve benim tişörtlerimin ense kısmını sıkıca tutup hafifçe salladı. "Siz ikiniz.. bana sınav olarak mı gönderildiniz? Yine ne oldu, maymun kılıklılar!" Ellerimle ağzımı kapattım. Dayanamıyordum. Biraz daha gülersem kesinlikle bu sıcak hava da bayılacaktım. "Offf dayanamıyorum" derin nefesler alarak gülme krizimi durdurmuştum. Dudaklarımda yarım kalan tebessümle Gediz'in beni gülümseyerek karşılamasını beklemiyordum. Yutkunarak ciddiyetimi tekrar kazandım. "Yavaştan gidelim artık." Gediz'in sesi ile abim yakamızı bırakmıştı. "Haberleşiriz Gediz. Yürüyün bakalım!" Abim bizi bir sürü yönetir gibi iteklediğinde kınarcasına suratına baktım. "Kaç yaşında adamsın be abi! Girdiğin triplere bak." Abimin kolu belimi sararken gülümsedim. "Bak sen şu çirkin prensese kendimizi beğendiremedik." İmalı bakışlarımı Ece'nin üzerinde gezdirdim. "Seni beğenen beğenmiş abi. Bana ne lüzum var." Abimin gözleri de Ece'yi bulmuştu. "Annemgili de alalım. Onlar bir arada oturur. Biz de bizimkilerle otururuz" Burak, şapkasını çıkarıp başıma yerleştirdi. "Ulan burası benim köyüm. Ben bile İlter gibi adapte değilim." Kafamdaki şapkayı abim kendi başına taktığında kaşlarımı çattım. Burnumu sıkarken yüz ifademe cevap verdi. "Sana yakışmadı." Gıcık ne olacak diye içimden geçirdim.
Eve vardığımızda arabalara piknik için eşyaları yerleştirmeye başlamıştık. Tepe dediğimiz yer dağların arasında kalan bir bölümdü. Dereden akan suyu, koca yapraklarıyla serinliğini koruyan, doğal güzelliği günden güne artıyordu sanki. Özenle çizilmiş bir resim gibiydi. Her detayı düşünülmüş, günlerce belki yıllarca uğraşılmış mükemmel bir yerdi.. Sanki bir insanın kalbi gibiydi. En nadide en özel anları yaşatıyordu. Bir lekede tüm güzellik yok olmaya yüz tutacaktı. İnsanların kalpleri de böyle değil miydi? Temiz tutarsın, kalbinin her detayını güzelliklerle doldurursun. Evin olur, yaşama yerin olur. Bir insanın kalbi başka bir insana ev olur. Sevilirse kalp güzelleşir, görkemli güzelliklere adım atar, güçlenir. Sevilmezse kalp çürür, o güzellikleri barındıran sonsuz rüya alemleri kabusa dönüşür. Bir evi ev yapan içindekilerdir. Bir kalbi kalp yapan içinde bulunan odacıkları değildir. Odacıkların içinde bulunan isimlerdir..