KARANLIĞIM-6-

35 2 0
                                    


Multimedia Kerem

Saç diplerimin acısını artık hissetmiyordum. Acımasızca çekiyordu. Bir kız olmama rağmen. Hoş bir kızı kaçırıp alıkoyuyor bunu neden yapmasın. Sert bir şekilde bırakınca sendelenmiştim. "Benimle böyle konuşmaya devam edersen bu kadar kolay kurtulamazsın." Hiçbir şey demedim onun elinden hiç kurtulamayacak gibi hissediyordum. Ayaklarımı yukarı çıkmak için haraket ettirdiğimde otoriter bir sesle konuşmaya başladı "Sana çıkmanı söylemedim." Demesine rağmen onu dinlemeden yukarı çıktım. Arkamdan hızlı ve öfkeli bir biçimde geldiğinde adımlarımı hızlandırdım. Tam odaya gireceğim sırada kapıyı son anda tuttu ve hızlı bir şekilde ittirdi. Üzerime gelirken ayaklarım benden habersiz geri gidiyordu. Sırtım duvara çarptığında inlemiştim. Gözlerinden ateş fışkırıyordu, birazdan alev alıp etrafındaki herşeyi yakacak gibiydi. Ellerini boynuma sarıp sıkmaya başladı. Nefes alamıyordum. Ellerimi ellerinin üzerine sarıp çekmeye çalışsamda gram etkilemiyordu. "Eğer... Bir daha... Bana karşı gelirsen... Sözümden çıkarsan... İnan bu haline şükredersin." Deyip ellerini çekti. Öksürüp ellerimle boynumu ovdum. Sanki bir daha hiç nefes alamayacak gibi nefes alıyordum. "Odadan dışarı çıkmayacaksın. Hiç bir şekilde." Dedi ve kapıyı çarpıp çıktı.

Bu psikopata rastlayacak kadar ne yaptım ben. Odanın içinde bulunan lavoboya girip elimi yüzümü yıkadım. Işığı kapatıp yatağa oturdum. Ayaklarımı kendime çekip sırtımı başlığa yaslamıştım.

Uyumak istemiyordum. Yine o kabuslardan biriyle uyanmak istemiyordum...

Başımı dizlerimin arasına aldım. Gözümden akan yaşları umursamadım. Işık yoktu benden başka kim görebilirdi şuanki acizliğimi. Ağlamak acizlikti bence, güçsüzlüktü. Onun yanında ağlamayacaktım o yüzden. Savaşıcaktım. Ömrünün sonuna kadar beni burada tutamaz ya. Değil mi? Öyle avutuyordum belkide kendimi. O hayatını hiçe saymıştı ve şuan sadece babasının öcünü almaya çabalıyordu. Ve bunun sonunun ikimiz içinde iyi olduğunu sanmıyordum.

Uyandığımda hava henüz karanlıktı. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Odanın içinde bulunan banyoyu kullanmıyordum ama odadan çıkamadığım için kullanmak zorunda kalmıştım. Aynaya bakmaya korkar olmuştum. Yüzümü kaldırıp halime baktım. Her zamanki gibi beyaz solgun tenim, buz gibi bakan mavi gözlerim, solgun bakımsız kalmış sarı saçlarımla göz altı morluklarım kötü göründüğümün kanıtıydı.

Soğuk bir havada, soğuk bir odada, yağmurun huzur veren sesiyle uyanmak... Normal şartlarda en sevdiğim şey diyebilirdim. Ama bu şartlar altında yağmurdan nefret edebilirdim. Perdeyi sıyırıp yağmuru izlemeye başladım. Yağmur damlalarının düşüşü... Belki onlarda bulutun nefretiydi. Ağlarkenki gözyaşı,
kızgınkenki şimşekleri.

Kapı yavaşça açıldı. Arkamı döndüğümde Taylan içeri girmişti. Her zamanki dışarıdaki soğuğu aratmayan yüz ifadesiyle bakıyordu. Üzerinde ince bir kazak altında gri bir kot pantolon vardı. Gözleri uyumadığının belirtisiydi. Donuk gözleriyle baktı. "Mutfakta birşeyler var. Atıştır.." suratına boş boş baktım. " Yemek istemiyorum." Deyip tekrar yağmuru izlemek için döndüm. "Hasta bir şekilde işime yaramazsın. Birşeyler atıştır ve hazırlan." Birşey demeden yanından geçip aşağı indim. Mutfak masasında bir bardak vişne suyu ve sandviç vardı. Masaya oturup sandviçin yarısını yedim. Mideme doğru düzgün birşey girmediği için midem küçülmüştü. Ve acıkmama rağmen yarısıyla doymuştum. Mutfaktan çıktım ve o sırada kapı çaldı. Taylan oturduğu koltuktan kalkıp üzerindeki kazağı düzeltti ve kapıya gitti. Gelen kişiyi merak etmediğim için arkama bakmadan yukarı çıktım. Arkamdan biri daha kapıyı açınca irkildim. Ece elinde birkaç pahalı mağaza poşetleriyle içeri girdi. "İş görüşmesi için hazırlanman gerekiyor. Önce duş al istersen." Başımla onayladım "Dolaptaki havlular temiz." Odanın içindeki banyoya girip suyu açtım. Kapının üzerinde anahtar yoktu. Tedirginlikte üzerimdekileri çıkarıp kendimi duşakabinin içine attım. Vücudumu ıslattıktan sonra saçımı şampuanlayıp vücudumu sabunladım. Durulanıp üzerime dolaptan aldığım havluyu sarıp çıktım. Ece yatağın üzerine oturmuş bekliyordu. "Üzerimi giyinicem." Dedim soğuk bir şekilde aksine o bana sıcak davranıyordu. Poşettekileri çıkarmış yatağın üzerine dizmişti. "Bunları giyersin." Başımla onayladım. Odadan çıktığında kıyafetlere göz gezdirdim. Tarzımın dışında ve şık kıyafetlerdi. Saçlarımın havluyla suyunu aldım. Ne olur ne olmaz havluyu üzerimden indirmeden iç çamaşılarını geçirdim. Kapı aniden açıldığında havluyu üzerime çektim. " Ben Ecem kapıyı çalmadan girdim pardon." dedi elindeki kabanı uzatarak. Kabanı alıp kapıyı kapattım. Siyah opak çorabı geçirdikten sonra dar mini eteği üzerine giydim. Üzerine giyicek birşeyler aradıktan sonra gerçekten bu içimi aşikare belli eden bluzu mü giyeceğim diye düşündüm. Hepsini giydikten sonra şık kolyeyi boynuma takıp botları geçirdim. Baştan aşağı siyah olmuştum. Kapı çalınca kapıyı açtım Ece içeri girip baştan aşağı süzdü. " Çok yakışmış. Ama saçlarını yapıp yüzüne biraz renk vermemiz lazım." Bişey demeden sandalyeye oturtturdu. Saçlarımı kurutup heryerini maşaladıktan sonra el yardımıyla dağıttım. Göz altıma kapatıcı sürdükten sonra klasik bi kontur uyguladı. Gözlerimi siyah kalem ve bolca rimelle ön plana çıkardıktan sonra kabanımı giyip aşağı indik. Taylan baştan aşağı süzdükten sonra hiçbir tepki vermeden siyah deri ceketini giyip kapıyı açtı. Arkasından Ece, sonra ben, en son Oktay çıktı. Taylan arabayı açtıktan sonra ben ve Ece arkaya Oktay öne Taylan ise sürücü koltuğuna oturmuştu.

Kısa bir yolcuğun ardından şirkete gelmiştik. "Ne yapacağını anladın değil mi?" Başımla onayladım ama anlamadığım birşey vardı ve bunu sormak için çok geç diye düşünüyordum çünkü arabadan inmiştim. Kapıyı tam kapatırken Taylan kapıyı tuttu "Sor." dedi net bir şekilde. Aklımı mı okuyordu ve bunu nasıl başarıyordu. "Ne olarak iş görüşmesi yapmaya gidiyorum?" Taylan baktı sanırım nasıl söylemeyi unuttuğunu düşünüyordu. Belkide benim sormamı beklemişti. "Sekreteri olarak." Başımla onaylayıp kapıyı kapattım.

Şirkete girdiğimde masa başında bir kadın "Yardımcı olabilir miyim?" Zoraki bir şekilde gülümseyip "Kerem Bey ile iş görüşmem vardı." Beni süzdükten sonra "Sizi birazcık bekleticem." deyip telefonu aldı. "Kerem Bey iş görüşmesi için ..." Dedi ve karşıyı dinleyip telefonu kapadı. "En üst kat ilk sağdaki oda." Başımla onayladım. Yakalanırsam en üst kattan nasıl inecektim. Asansörün düğmesine basıp gelmesini beklerken telefonu kurcaladım. Acaba arayıp babamın sesini duyabilirmiydim. Rehberde tek bir kişinin ismi vardı. Taylan..

Asansörden indiğimde ilk sağa girdim. Zaten tek bir oda vardı. Kapıyı tıklattıktan sonra. "Gel." diye bir ses geldi. Üzerimdeki kabanı çıkarıp elime aldıktan sonra içeri girdim. Sade, krem ve kahverengi tonlarıyla döşenmiş bir odaydı. "Merhaba." dedim heyecanımı koruyarak. Oldukça yakışıklıydı. Masmavi gözleri ve sarıya çalan kumral saçları bunun kanıtıydı. Ayağa kalkıp kibarca elini uzattı. "Merhaba." dedi uzattığı elini sıkarken. Eliyle oturmamı işaret ettiğinde gülümseyip oturdum. Beni uzunca süzdükten sonra. "Tecrübelerini kimlerle nerelerde çalıştığını biliyorum. Bunlardan bahsetmene gerek yok." bunların hiç birini nerede kimlerle çalıştığımı ben bile bilmiyordum. Taylan'ın işleriydi bunlar. "Özel sekreterim olacağın için sana kendimden bahsedeceğim." Başımla onayladım. Bilgisayarı masasında açık bir şekilde duruyordu. Açık olması vakit kazanacağım anlamına geliyordu. Tam birşey diyeceği sırada kapı çaldı. "Gel." kapı açılınca içeri endişeli bir şekilde bir kadın girdi. Kadın değilde daha çok genç bir kızdı. "Kerem bey Hale Hanım geldi. Sanırım.." duraksadı ve "kendinde değil." diye devam etti. Kerem yerinden kalktığı gibi kapıdan çıktı. Sekreter kızda hemen arkasından çıktı. Bilgisayarın hemen başına geçtim. Bilgisayar açıktı masaüstündeki  bütün dosyalara açtım. Bir tanesi güvenlik kodu istiyordu. Hızlı bir şekilde İstanbuldaki şirketin kuruluş tarihi 2006 yı girdim. Dosya açıldığında hemen Taylan'ı aradım. Benden telefon beklediği belliydi hemen açtı "Dosyayı açtım ne yapıcam şimdi?" "İçinde ne var." Bir dosya daha vardı. Yaklaşık on sayfa kadar birşey vardı. "Bir dosya daha var." "Tamam hepsinin fotoğrafını çek okunucak şekilde. Hızlı ol." Hepsinin okunulacak şekilde fotoğraflarını çektim. Ayak sesleri gelmeye başladığında bütün dosyaları kapatıp yerime geçtim. Kapı açıldı. Kerem içeri girdi. "Beklettim özür dilerim." Gülümsedim "Önemli değil. Bir problem yoktur umarım."
güldü "Hallettik diyelim." başımla onayladım. Mesaj sesi yükseldiğimde benim telefonumdan yüksekldiğini anladım Kerem'le kısa bir bakışmadan sonra "Bak belki önemlidir." dedi gülümseyip telefonu açtım. Mesaj Taylan'dandı "Bir bahane uydurup çık." manyak mıydı bu. Ne diyecektim "Acil bir işim çıktı kusura bakmayın daha sonra gelsem olur mu?" mu diyecektim. Ama ya gerçekten çıkmam gerekiyorsa.  Telefonu kapatıp "Önemli birşey değil." dedim. "Pekala o zaman anlatmaya başlıyorum." başımla onayladım. Tekrar mesaj geldiğinde telefonu sessize aldım. Mesajı açmakla açmamak arasında kaldım. Çalışma şartlarımı nelerden hoşlandığını neler yapmam gerektiğini anlatıyordu. Telefonun tekrar ışığı yandığında mesajı gizliden açtım. "Sana ordan çıkmanı söylüyorum ne diye hala duruyosun. İn aşağı." yine cevap vermedim şuan onu delirtmekten başka birşey yapmıyordum. Görüşmenin neredeyse sonuna gelmiştim. Belki bu görüşmeyi tamamlayıp onun gerçek sekreteri olursam bir taşla iki kuş vurabilirdim kim bilir.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 04, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARANLIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin