Bölüm 4: Baygın Gözler

164 20 57
                                    

Yaz tatili bitmiş okullar açılmıştı ve sonunda Hwa Hyunglarla aynı üniversitedeydim.

Bu birkaç ay içinde çok şey değişmişti. Bunlardan biri reşit olur olmaz babamın beni kapı dışarı etmesi olmuştu. İlk başlarda çalıştığım yerlerde kalıyordum ama Hwa Hyung durumu fark ettiğinde bana çok kızmıştı ve evinde kalmamı söylemişti eğer itiraz edersem de bir daha benimle konuşmayacağını söylemişti.

Hayatımdaki herkesi çıkarabilirdim ama Hwa Hyung'u asla. O benim annem gibiydi. Hatta annemden bile daha iyi bir anneydi. E hâl böyle olunca da kabul etmek zorunda kalmıştım.
Okul ve işleri zar zor yürüttüğümden psikoloğa gitmeyi bırakmıştım.

Ben Hwa Hyung'la kalmaya başladıktan bir süre sonra Hongjoong Hyung'da bizimle birlikte kalmaya başlamıştı. Tam bir aile gibiydik...

Okul başladığında hyunglarım bana okulu gezdirmişti. Sürekli takıldıkları yerleri falan göstermişlerdi. Her ne kadar aynı evde yaşasak da okulda da onları görünce içimi bir mutluluk kaplıyordu. Kalabalık bir ortamda bile yalnız olmadığımı hissettiriyorlardı, tıpkı lise zamanlarımdaki gibi...

Bir gün okulun bahçesinde otururken yanımıza iki kişi gelmişti. Açık mavi saçlı olanın adı Yunho'ydu yanındaki Yunho'dan bir iki santim kısa olanın adı da Mingi'ydi ve saçları toz pembe rengiydeydi. Pamuk şekerine benziyorlardı.
Hongjoong Hyung'un modelleriymiş.
(Hongjoong Hyung moda tasarımı okuyordu. Hwa Hyung sanat bölümündeydi ve bu ikiz kuleler de tiyatro bölümdendi aynı zamanda da Hongjoong Hyung'a modellik yapıyolarmış.)

İlk başlarda çok sık olmasa da şu an ilk zamanlara göre daha çok birlikte takılıyorduk ve baya kaynaşmıştık. Yıllar sonra Hwa ve Hongjoong Hyung'dan başka, birileriyle de bu kadar yakın olmak iyi hissettirmişti.

Yunho ve Mingi ikilisi çok değişik bir ikiliydi. Bazen birbirlerine bebek gibi davranırken iki dakika sonra birbirlerini dövmeye başlıyorlardı. Gerçi Yunho Hyung Mingi'sine kıyamadığından çok sert vurmazdı ona ama Mingi Hyung bir türlü Yunho Hyung'un ona olan hislerini göremiyordu belki de görmek istemiyordu...

Kafedeki işim bitince dolabımdan çantamı alıp çıktım. Durağa doğru ilerlerken bir yerlerden kesik kesik nefes sesleri geldiğini fark ettim. Durup sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Arkadaki parktan geldiğine emin olunca oraya doğru ilerlemeye başladım ve tahmin ettiğim gibi sesler parktan geliyordu.

Bankın üstüne biri vardı yarı baygın bi halde duruyordu. Yüzünde yaralar vardı kolları ise mosmordu. Hafifçe bileklerinden tuttum.
"Kim yaptı bunları sana?" Saçma bir soru olduğunun farkındaydım ama yine aklıma başka bir soru gelmemişti. Karşımdaki kişi baygın gözleriyle yüzüme bakıyordu cevap vermesini bekledim ama bir türlü cevap vermiyordu.

Çantamdan su şişemi çıkarıp elime biraz su döktüm ve suyu sarı saçlı çocuğun yüzüne hafifçe çarpmaya başladım. Bir süre daha bunu tekrarladıktan sonra eliyle durmamı işaret etmişti. Şu an daha iyi görünüyordu.

Hafifçe gülümsediğini fark ettim sonrasında ise saniyeler içinde yüzündeki o gülümseme silindi ve bir anda bana "Git buradan." dedi. Dürüst olmak gerekirse bu dediğini beklemiyordum ve o kadar sinirlendim ki elimdeki şu şişesini kafasından aşağı boşalttım sonra da şişeyi yüzüne doğru fırlatıp yanından uzaklaştım. Bunu hak etmişti dua etsin yumruğumu yüzüne geçirmemiştim.

Durağa geçip otobüsü beklediğim sırada telefonum çaldı. Arayan Hwa Hyung'du.

"Efendi-"
"Jongho nerdesin sen, Yunho ve Mingi'nin sahneye çıkmasına çok az bir zaman kalmışken sen dışarıda n'apıyorsun? Şimdiye kadar işten çıkmış burada olman gerekiyordu. Bir sorun falan mı var, bir şeyin yok değil mi? Jongho cevap versene!"

Ah kulaklarım! Sürekli anne diye diye cidden anne olmuş.

"Hyung sakin ol, iyiyim ben. Hem prova yapıcaklar şu an, asıl sahnenin sergilenmesine daha saatler var, sen niye bu kadar telaş yapıyorsun ki? Neyse neyse yarım saate orada olmaya çalışacağım sen de lütfen sakin olur musun?"

Vereceği cevabı beklemeden hemen telefonu kapattım yanına gittiğimde beni öldürecekti ama n'apayım bi elli soruyu daha kaldıramazdım.

Otobüs o kadar geç gelmişti ki tabii ki de prova sahnesini kaçırmıştım. İçeriden konuşma sesleri geliyordu ve ben tam kapıyı açıp içeri girecekken Hwa Hyung'un sinirli bir şekilde benden bahsettiğini duydum. Kaçmam için geç değildi demek isterdim ama aynı evde yaşıyoruz...

Derin derin nefesler alıp kapıyı hızla açıp içeri girdim. İçeri girmemle herkesin konuşmayı bırakıp bana bakması bir olmuştu.
Hwa Hyung tam bir şeyler diyecekken hemen gidip sarıldım.

"Valla benim bir suçum yok hepsi otobüsün suçu. Çok geç geldi ve şoföre hızlı olmasını söylediğimde ise bana 'ordan bakınca burası taksi gibi mi duruyor?' dedi ve inadına daha yavaş sürdü."

Bu söylediklerime herkes gülmüştü. Hwa Hyung'da sonunda sırtımı pat patlayıp "Bu seferlik affedildin." demişti.

Yunho ve Mingi Hyung'dan da özür dilemiştim onlar da böyle şeyler olabileceğini dert etmemem gerektiğini söylemişti.

Asıl sahne sergilenmişti ve ikisi de mükemmel derecede iyiydiler.

Seyirciler yavaş yavaş çıkarken biz de hyunglarımla kulise gittik.

İkiliyi sürekli övüp duruyorduk ve bu durumda Mingi Hyung biraz şımarmaya başlamıştı. En sonunda biz onları arabada beklediğimizi söyleyerek dışarı çıktık.

Birkaç dakika sonra ikili gelince eve doğru yol almaya başladık.

"Yunho şuna baksana çok sevimli yanakları yok muu?"
"Evet fazlasıyla tatlıı tam bebek gibi."

Ahaha şu an bahsettikleri kişi tabii ki de bendim. Tam da ikisinin arasında oturuyordum. Böyle bir şey yaşanacağını bilseydim bagajda otururdum.

Hwa ve Hongjoong Hyung'un bana bebekleriymişim gibi davranmasına alışıktım ama bu ikiliye noluyodu? Acaba karınlarına birer yumruk atsam benimle uğraşmayı bırakırlar mıydı?

"Hey hey hey! Bebek diye sevdiğiniz çocuğun bir anda Chucky (Çaki)'ye dönüşmesini istemiyorsanız ikiniz de ellerinizi hemen o yanaklardan çekin."

Yanaklarımdan çekilen ellerle birlikte derin bir nefes almıştım. Hwa Hyung'un dediği şeyle ikisinin de suratları çok komik bir hâl almıştı ama gülmemeliydim gülersem dayağı yiyen ben olurdum.

İkiz kuleleri evlerine bıraktıktan sonra nihayetinde biz de eve gelebilmiştik. Eve girer girmez hyunglarıma iyi geceler dileyip hemen odama girdim, kapıyı kapattım, üstümü değiştirdim ve sonunda yatağıma kavuşabildim.

Gözlerimi kapatmış kendimi tam uykunun kollarına bırakacakken parktaki sarı saçlı çocuk gözümün önüne geldi.

"Salak çocuk" diye içimden geçirdim. Sonra da gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım...

~~~~
Sonunda Yeosang'la karşılaştılar bee. İlk karşılaşmalarını çok düşündüm ve en çok içime sinen bu oldu neysem umarım beğenmişsinizdiir🧚‍♀️

☆Lavender☆ {Jongsang}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin