four

272 53 86
                                    



hao yurt kapısından çıktığında yüzüne vuran soğukla içeri geri girmek istedi. duş aldığı için soğuk hava daha fazla üşümesini sağlıyordu. duvara yaslanmış bir şekilde bekleyen hanbin, bunu fark edince üstündeki ceketi çıkartıp hao'ya vermek istese de birkaç saat önce söyledikleri aklına gelince bundan vazgeçmişti.

hao kapının önünden ayrılmadan etrafına bakınırken hanbin'i görmüştü. dışarı çıkmak istemiyordu. "buraya gelir misin?"

hanbin yaslandığı duvardan ayrılıp hao'nun yanına ilerledi. hao kapıyı tam açıp hanbin'in içeri girmesini sağladı. kapıyı kapattıklarında esen rüzgar ile kollarını ovuşturmaya başladı.

"ne oldu?" hanbin gözlerini hao'nun kollarından çekememişti. bu yüzden sorduğu soruyu da duymamıştı. hao, hanbin'in gözlerini takip ederken kollarına baktığını fark etti. yine onun için endişelendiğini görmüştü. kollarını ovuşturmayı bırakıp ellerini eşofmanının ceplerine soktu.

"hanbin."

hanbin sonunda odak noktasından gözlerini ayırmıştı. ceketini açıp iç cebinden çıkardığı kitabı hao'ya uzattı.

"bunu düşürmüştün. ayraç kitabın başında olduğu için okumayı bitirmediğini düşündüm. bu yüzden sana geri vermek istedim. kitapların senin için önemliydi, hâlâ öyledir diye umuyorum."

hao, hanbin'e parlak gözleriyle gülümsedi. uzun zaman sonra mutlu hissetmişti. kitaplarının düzenli olmasından ve hepsini bitirdiğinden emin olan biriydi. aldığı her kitabı güzelce rafına yerleştirir, okuduktan sonra görüşleri için bir deneme bile yazardı.

hanbin onun bu kadar mutlu olduğunu görünce içinin ısındığını hissetti. gözleri öyle parlamıştı ki karanlık da olsa gözünün içine bakınca yıldızların ortamı aydınlattığını düşündü. hao'nun gözlerini seviyordu. sevgiliyken hiç durmadan gözlerinin içine bakardı. duygularını gözleriyle belli eden bir tip olduğunu düşünürdü.

hao sevinçle hanbin'in uzattığı kitabı eline aldı. sayfaları hızlıca sorunlu bir yeri var mı diye kontrol etti. kitabın arka kapağının biraz kirlenmesi dışında bir sorun yok gibiydi. kitaba bakmayı kesip onu gülümseyerek izleyen hanbin'e baktı.

"teşekkür ederim. gerçekten kitabı düşürdüğümü unutmuştum. hatırlasaydım muhtemelen sahanın her yerini aramakla meşgul olacaktım."

"biliyorum, bu yüzden bir an önce sana ulaştırmak istedim."

hao, hanbin'in bu konudaki takıntısını unutmamasına şaşırmamıştı. hakkındaki her detayı iyi bildiğini biliyordu. hanbin onu kendinden daha iyi tanırdı.

oluşan sessizlikle ikisi de etrafa bakınmaya başladı. hao sıkıca kitabını tutarken, hanbin ellerini ceketinin içine koymuştu. normalde şu an gitmenin doğru olduğunu farkındaydılar ama bir şey gitmelerine engel oluyordu.

hanbin daha fazla dayanamadan konuşmayı başlattı. "kitap güzel duruyor bu arada. seni beklerken biraz inceledim."

"çok ünlü bir kitap aslında ama okumaya şimdi fırsat buldum. umarım dediğin gibi güzeldir. bazen ne kadar ünlü olursa olsun kitap konularını beğenmiyorum. yine de-"

hanbin hao'nun cümlesini bölüp tamamlamıştı. "takıntın olduğu için bitiriyorsun."

"evet. sonunu görmeden yorum yapmak hoş olmaz."

hao'nun telefonuna üst üste gelen bildirim sesleriyle konuşma bölünmüştü. kimden geldiğini tahmin etmek ikisi için de pek zor değildi. hao derin bir nefes vererek telefonunu sessize aldı.

in bloom | haobin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin