zhang hao oturduğu tekrar yurda dönmek için oturduğu yerden kalktı. hanbin kapının önünde durmayı bırakıp hao'nun peşinden gitti. gitmesini önlemek için sırt çantasından tutmuştu."nereye gidiyorsun?"
hao arkasına dönmeden konuştu. "yurtta olduğunu söylemedin. bilseydim gelmezdim."
hanbin, hao'nun çantasını bırakıp yüzünü görmek için önüne geçti. bir şekilde burada kalmasını ikna etmeliydi. kendisiyle kalmasını istiyordu.
"bu yüzden söylemedim zaten."
"iyi bir şey yapmadın o zaman. boş yere buraya gelip tekrardan üşümemi sağladın sadece."
hao tekrardan gitmek için adımlayınca hanbin önüne geçip onu durdurdu.
"sen odada kalabilirsin. ben anneme gideceğim, tamam mı?"
hao üzgünce yere baktı. "bunu yaparsan borçlanmış hissedeceğim."
"o zaman birlikte kalalım."
hao hızlıca başını yerden kaldırdı. hanbin bu durumdan oldukça memnun bir şekilde sırıtıyordu.
"bu şekilde sırıtabileceğin bir şey göremiyorum."
hanbin'in gülüşü yüzünde donmuştu. hao iki gündür onu bozmaya devam ediyordu. haklı olduğu için cevap veremiyordu, bu yüzden tekrardan sessiz kalmıştı.
hao aniden esen sert rüzgarla kollarını hızlıca ovuşturmaya başladı. bu soğuk ile nasıl baş edeceğini bilmiyordu. belki de sadece bencil olmalıydı. bir gece aynı odada kalmak neye sebep olabilirdi ki? hanbin üstündeki hırkayı çıkarıp hao'nun omuzlarına bıraktı. bunu hao'nun reddetmesine fırsat bile bırakmayacak şekilde hızlı yapmıştı. hao hırkaya sıkıca sarılıp hanbin'e baktı.
"gidelim."
hanbin gülümseyip binanın kapısına koştu. şifreyi girip kapıyı açtı. hao'nun geçmesi için açık tutuyordu. hao da hızlıca yürüyerek hanbin'in açık tuttuğu kapıdan içeri girdi. odayı bildiği için hanbin'i beklemeden merdivenleri çıkmaya başladı. hanbin de arkasından yüzüne koyduğu kocaman bir gülümsemeyle geliyordu.
hao'yu deli gibi özlediğini kabullenmişti.
-
"bunlar olur sanırım."
hao çekingence duvara yapışmış bir şekilde hanbin'in ona kıyafet vermesini bekliyordu. uyandığı gibi ilk işi gyuvin'in yatağına su dökmek olacaktı.
hanbin'in uzattığı kıyafetleri aldı. çantasını yere bırakıp etrafa bakındı. bu odada lavabo yoktu. burada üstünü çıkaramayacağına göre odadan çıkması gereken yer biri vardı. bakışları hanbin'e döndüğünde kaşlarını çatmış bir şekilde kendisine baktığını gördü.
"çıksana."
"yok artık hao, sanki daha önce görmedim."
hao elindeki kazağı sinirle hanbin'e fırlattı. "şimdi görmeni istemiyorum demek ki! kazağı geri ver."
hanbin kazağı geri verirken kıkırdıyordu. atışmayı özlemişti, kısaca her şeyi özlemişti. odasında çekingence duran hao, hanbin'e geçmişi hatırlatmıştı. flört oldukları zaman ilk odaya geldiklerinde de hao aynı şekilde duruyordu. nereye oturması gerektiğine karar veremiyormuş gibi çaresizce etrafa bakınıyordu.
"odadan çıksana."
"arkamı döneceğim, yeterli değil mi?"
hao daha fazla uzatmamak için kafasını onaylar anlamda salladı. bu konuda saygısızlık yapılmanın hoş olmayacağını ikisi de biliyordu. hanbin gözlerini kapayıp arkasını dönmüştü. kıyafetlerinin hao'nun üzerinde nasıl durduğunu görmeyi merakla bekliyordu. bol giymeyi sevdiğinden dolayı kıyafetlerinin hao'ya ekstra bol olacağını düşünüyordu.