gruplar toplanmıştı. hanbin takımını değiştirmek için fırsat kollamıştı ama başarılı olamamıştı. hao'nun olduğu takıma son gelen olmuştu.zhang hao, hanbin'e şaşkınlığını belli etmeden bakmaya çalışıyordu. aynı takımda olmayacaklarına emindi. durum nasıl bu hale gelmişti? ikisi de birbirinden uzak durmaya çalışmakla meşgulken mikrofon sesiyle herkes stajyer öğretmene döndü.
"takımlar ayrıldığına göre oyunu açıklıyorum! ormanın içindeki bazı ağaçların tepesinde kutular var. kutunun dışındaki zarftaki matematik sorusunu çözüp, kutuyu açın ve kutudan çıkan harfleri takım arkadaşlarınızla birleştirin. eğer tüm kutuları bulamazsanız, çıkan harflerle tahmin yürütebilirsiniz. orman çok büyük olmadığı için kaybolmazsanız ama bir sorun olursa biraz sonra size dağıtacağımız telsizlerden bize ulaşabilirsiniz. hesap makinesi kullanmamanız için telefonlarınızı da bırakmak zorundasınız. strateji yapmanız için on dakika veriyoruz, başarılar!"
tüm takımlar söylenenleri iyi dinledikten sonra strateji yapmak için düşünmeye başladılar. herkes ağaca çıkamazdı, matematik de yapamazdı. bu yüzden kimin neler yapabileceğini bulmaya çalışıyorlardı.
hao matematikte iyi olsa da ağaca çıkabileceğini düşünmüyordu. çıkması ve inmesinin bir saat süreceğine emindi. küçükken sadece bir kere ağaca kediyi kurtarmak için çıkmış, kedi ağaçtan dört ayak üzerinde atlayıp kurtulunca yardıma ihtiyacı olan kişi kendisi olmuştu.
"ikişerli dağılmaya ne dersiniz? hem daha kolay kutulara ulaşabiliriz. toplu hareket edersek elde edebileceğimiz harf sayısının az olacağını düşünüyorum."
yeşil takımdan biri ortaya fikir atmıştı. hanbin ve hao dışında herkes bunu olumlu karşılamıştı. fakat çoğunluk olumlu karşıladığı için bu şekilde ilerlemeye karar vermişlerdi. takımda arkadaş olanlar birbirleriyle eşleşmişti. hao ise kenarda kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.
bu sadece bir oyun, çocuk gibi davranmayı kes.
kendisi de hanbin ile eşleşmişti. hanbin hiçbir şey söylemeyip yanında durmaya devam ediyordu. hao ile gerekmediği sürece konuşmayacaktı. farklı şeyler konuşursa konuların uzayacağını biliyordu.
tüm takımlar telefonları bırakıp telsizleri almaya başladı. yanındaki el fenerlerini de aldıktan sonra oyuna başlamışlardı. hanbin el fenerini tutarken, hao iki eliyle sıkıca telsizi tutuyordu. hava karanlıkken böyle yerler ona korkutucu geliyordu.
herkes farklı yerlere dağılmıştı. hanbin önden özgüvenli bir şekilde ilerliyordu. feneri ağaçların tepesine doğru tutup kutu olup olmadığına bakıyordu. daha başta oldukları için henüz hiçbir kutuyla karşılaşamamışlardı. hao oyunu oynamakla ilgilenmiyor, etrafı inceliyordu. birden vahşi bir hayvan gelip kendisini ısırır diye korkuyordu. fazla film izlemişti.
neredeyse on beş dakikadır yalnız bir şekilde ormanda yürüyorlardı fakat ikisinin ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. hanbin sonunda gördüğü kutu ile gülümsedi. kutuyu çok da tepeye koymamışlardı. hao, hanbin durunca yürümeyi kesmişti.
"feneri ağaca doğru tutar mısın? gidip kutuyu alacağım."
ilk konuşan hanbin olmuştu. hao hızlıca kafasını sallayıp, hanbin'in uzattığı feneri ellerinin buluşmasına izin vermeden almıştı. yaptığı hanbin'in burukça gülümsemesine sebep olmuştu.
yüzündeki ifadeyi hao'nun görmesine müsaade etmeden, ağaca tırmanmaya başladı. hao endişelenmiş bir şekilde hanbin'e bakıyordu. hanbin, kendisine ağaca çıkması için fırsat bile vermemişti.