-3-

39 8 0
                                    

Bölümü yazarken dinlediğim şarkılar: Cem Adrian - KÜL
NF - Remember This
Indila - S.O.S

Bu hikâyede olaylar tamamen hayal ürünüdür. Hiçbir yaşanmış durumdan esinlenilmemiş, vurgulama yapılmamıştır.

🌼🌼🌼

Operasyondan 40 saat önce...

"Beni hiçbir yere götürmeyeceksiniz!" Bağırışım Diyarbakır'ı ayağa kaldıracak kadar yüksek çıkmıştı. Yaklaşık olarak 2 saattir pata küte herkese dalıyor, gitmemek için çırpınıyordum. Hayır, kurtuluşa ermek üzereyken öylece gözümü yumamazdım. Ayrıca çipim kayıptı! Nereye gitmiş olabilirdi ki?

"Sana, seni götürebilir miyim, diye sormadım Siyah Kunduz!" Sormamış! Lafa bak! Sormadığına ben de âşinaydım ama Siyah Kunduz istemese hiçbir yere götürülemezdi. Değil onlarla bir yere gitmek, aynı nefesi almak bile istemiyordum.

"Ya, öyle mi?" diye sordum alayla. Bir yandan sakin kalmaya çalıştığım da cabası. "Aptal mısın Okat? Gerçi aptalsın da. Ben de gelebileceğimi hiç sanmıyorum! Ben sınır bilmeyen işkencelere boyun eğmeyen bir kadınım. Sana mı boyun eğeceğim?"

"Yeter!" Öyle bir kükredi ki, arazilik yerdeki kuşlar bile rahatsız oldu yüksek tınıdan. Bir anda kolumu tutup barınağın arkasındaki arabaya götürdü.

"Bırak! Bırak dedim ulan sana hayvan evladı!" Kolumu ondan kurtarıp ani bir hamleyle kolunu tuttuktan sonra ters çevirdim. Geri kalan tek bir sağlam kemiği kalmadı sağ kolunda. Acıyla haykırarak yere yığılıp diz çöktü. Bir yandan kolunu tutuyor bir yandan da çığlık atıyordu. Sinirimi ondan çıkardıyordum besbelli. Saçından tutup dizimle kafasına vurmaya başladım. "Bir daha..." Bir tane daha. Askerler yanımıza varıyordu koşarak. "Ne bana ne de bir başka kadına veya kıza dokunduğunu görürsem Okat..." Askerler yanımıza varıp ellerimi kelepçelediler ve Okat'tan uzaklaştırdılar. "Yemin ederim ki seni diriltip diriltip öldürürüm!"

Ellerimi kelepçeleyen asker hem yapacaklarımdan korkuyor hem de küfür savuruyordu bana. Gerçekten trajikomikti. Derin nefesler alıp veriyordum. Nefes alışverişim düzene girene kadar kimse yanıma bile yaklaşamıyordu. Okat'ı barınağa götürmüşlerdi. Belli ki muayene ediyorlardı. Boşaydı. Tüm kemiklerinin cam misali kırılma sesini duymuştum.

Bana yaklaşan ayak sesleriyle kafamı kaldırdım. Allah'ım! Bir de bu vardı! Ehsan.

"Ne kadar inatlaşırsan inatlaş, sonun Şırnak'ta olacak. Ayrıca Okat'a yaptıklarının bedelini ödeyeceksin!"

"Siktir git Ehsan!" diye çıkışınca şaşkın gözlerini telefonundan bana ayırdı. "Diyarbakır'da kalacağım, ve bu gerçeği değiştiremeyeceksiniz!" Yanıma varıp bir askere komut verdi.

"Arabayı hazırlayın. Tünelden geçeceğiz." Ne? Hayır, hayır, hayır! Tünelden gidersek kurtulma şansım %0'a inerdi. Neydi benim günahım! Dediklerim heba mıydı yani? İstemiyordum.

Dehşetle Ehsan'a dönüp iki elimi kaldırdım ve geri geri gittim. "Hayır! Bunu yapmayacaksınız!" Birkaç gerilememden sonra çarptığım şey arkadaki terörist askerlerden biri olmuştu. Bu, durmama neden olmuştu.

Ehsan üstüme yürürken kaşlarım çatık bir şekilde ona baktım. Öfkeli durumundan zevk alıyordu! Bu, çok ahmakçaydı! "Galiba kaçacak bir yeriniz kalmadı, Siyah Kunduz. Yanlış mıyım?"

"Yanlışsın. Benim her zaman bir umudum oldu. Bu zirveye umutlarımla geldim. Sadece umut değil, aynı yollarda yürümedim. Kendi yollarımı oluşturup onlarla devam ettim hayata..." Midem bulanıyordu. "Okat şerefsizine geleceksek... Haketti. Bu daha yolun başlangıcı. Sen dahil hepinizi çökertecek SK Teşkilatı!" Elimi alnıma götürdüm. Vücudum bu kadar şeyi kaldırmıyordu. Uzunca dinlenmem vücuduma iyi gelebilirdi ama hayır, dinlenmeyecek ve yola devam edecektim.

SİYAH KUNDUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin