🍓4🍓

2.4K 167 93
                                    

Jungkook arayan kişinin omega kardeşi Jimin olduğunu söyleyip yardım etmesi gerektiği için gitmişti. Geldiğinde ise Jimin'i de yanında getirmişti. Tatlı bi kişiliği vardı Jimin'in. Beyaz tenli, lila saçlı, çok güzel, kibar ve naif biriydi.
Anlattığına göre alfasıyla kavga etmişti ve oldukça üzgün görünüyordu.

Jungkook'tan

Jimin'in söylediğine göre alfası Yoongi'nin omega kuzeni evlerine kalmak için gelmiş Jimin de her pasif kurt gibi hemen olayları büyütmüştü. Aslında büyütmekte birazcık haklıydı. Sonuçta kimse eşinden hoşlanan birini evinde istemez. Ama Yoongi benim en yakın arkadaşlarımdan olduğu için onun Jimin'i üzmeyeceğini biliyordum. Çünkü en başından beri Yoongi Jimin'i seviyordu.

Jimin'i evlerinin önündeki parktan alıp Taehyung'un evine getirmiştim. Belki arkadaş olurlar neden olmasın?

Tam da tahmin ettiğim gibi olmuştu.
Ben Jin babamla konuşurken Taehyung ve Jimin gelirken getirdiğim makaronlardan yerken sohbet ediyorlardı. Ama Taehyung hâlâ soğuk davranıyor, fazla konuşmamayı tercih ediyordu.

Haklıydı. Yaşadığı travmalardan bahsetmişti ısrar ettiğim için. Bunca travmayı yaşamış olmasına rağmen çok kötü bir durumda değildi.
Sorduğumda ise moralini resim yaparak düzelttiğini söylemiş ve yaptığı bir kaç resmi göstermişti. Gerçekten çok güzel çizimleri vardı.

Taehyung'dan

Jungkook, kardeşi ve babası evden gideli 2 saat falan olmuştu ben ise şuan mutfakta uyuyan Yeontan'ın resmini çiziyordum. Çizim ve benzeri şeyler yapmayı seviyordum. Duygularımı resme dökmek iyi hissettiriyordu.
Çizimlerimden bir kaç tanesini bu gün Jungkook'a göstermiştim. Hepsinin çok güzel olduğu söylemişti peki gerçekten öylemiydi?

Resmimi bitirdikten sonra acıktığım için mutfağa gidip ramen yaptım. Yerken de kitap okudum. Mutfağı toplayıp uyumak için odama çıktım.

İki gün sonra

Bileğim iyileşmişti. Şimdi ise okula gidiyordum.
Bu gün en sevdiğim dersler olduğu için biraz da olsa mutluydum.
Ama yine her zaman ki gibi sıkıcı geçeceğini de biliyordum. İngilizce dersi bu gün sadece bir saat vardı. Haftalık ingilizce dersini biraz daha arttırsalar nolurdu sanki.
Hayallerim ingilizce öğretmeni olmak çünkü anlayabildiğim tek ders ingilizce. Sınıfta ingilizcesi iyi olan sayılı kişilerdenim.

Okulun bahçe kapısından girdiğim gibi yine bana aşağılayıcı bakışlar atmaya başladılar.

Her zamanki gibi.

Her gün ya dalga geçerler, ya beni rezil ederler, ya da canımı yakacak şeyler yaparlardı.
Can yakmaktan kastım sadece fiziksel olarak değildi. Ruhumu da acıtıyordu yaptıkları.

Bende isterdim onlar gibi sevilmeyi.
Ama hayat ise bu sevgiyi hak etmediğimi hatırlatıyordu sürekli.

Hayatıma giren her kez sırayla geri çıkıyordu.
Gitmeyen tek biri vardı. Yeontan.

Yeontan benim tek sığınağımdı. Şimdi diyeceksiniz ki ufacık bi köpek nasıl en yakının olup ona sığınırsın?

O sadece bi köpek değil. O benim ailem, arkadaşım, sırdaşımdı. Ağlarken sarıldığım, dertlerimi anlattığım, herşeyden çok sevdiğim köpeğimdi.

Fakat. Bu aralar dertlerimi anlattığım biri daha vardı. Jungkook.
İçimde adlandıramadığım bi his vardı.
İçimden biri ona güvenmemi haykırıyordu. Ona güveniyordum. Bakışları bile güven veriyordu.

Jungkook, iyi biriydi. Diğerleri gibi bakmıyordu.
Bakışkarında ne aşağılama, ne nefret, ne iğrenme, ne de bi olumsuzluk vardı. Bakışları hakkında diyebileceğim tek şey olumlu olan tüm duyguları besliyor oluşuydu.

Pineapple ScentedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin