[Başlangıç tarihinizz <3]
Ellerim titrerken ıslak zeminde ayağa kalkmak için onlardan güç almaya çalıştım. Ayağa kalkmak yerine daha kötü bir şekilde oturduğum yere kalçamı çarparak düştüğümde yapacak hiçbir şeyim kalmadığını düşünüyordum. Birazdan bu yağan yağmur tanelerinin toprağa karıştığı gibi benim bedenim de onlara eşlik edecekti.
Korkuyla karşımdaki adama baktım ve üzerime doğru sırıtarak yürümesiyle ellerimle geriye doğru sürükledim bedenimi. Bu hareketimin sadece olacakların gecikmesine sebep olduğunu biliyordum. Çakan şimşekle üzerime doğru eğilen adamın yüzünün taktığı şapka yüzünden tam göremesem de bir kısmı aydınlanmıştı. Çirkin sırıtışından başka hiçbir şey seçilmiyordu gölge düşen yüzünde.
Kalbim korkudan deli gibi atarken kollarımı kaldırıp yüzüme siper ettiğimde nefes nefese uyandım. Tanrım, yine bir kabus görüyordum.
Kısa ama etkili kabusum artık alıştığım şeylerden biri olduğu için neredeyse her gece olduğu gibi yine susamıştım. Titreyen ellerimle yanımdaki komidinden baş ucuma koyduğum su şişesini aldım ve kana kana içtim.
Her gece, her gece aynısı oluyordu. Üç aydır her gün bu kabuslarla uyanıyordum. Yüzünü bile bilmediğim adam üzerime doğru eğiliyor, bazen beni dövüyor bazen de boğazımı sıkıyordu. Her birinin sonuysa aynıydı, yatakta kan ter içinde kalkıyordum.
Bu, değiştirdiğim ikinci evdi ve aynı zamanda ikinci şehir. Maddi anlamdaki zorlanmamın yanı sıra artık takatim kalmamıştı. Son bir aydır güvende hissediyordum. O adamı görmemiştim, gördüğümü sanmamıştım ya da izlendiğimi hissetmemiştim. Bu şehirde bir yaşam kurmaya yaklaşıyordum gitgide ve bu beni sevindiriyordu.
Küçük bir lokantada garson olarak bile çalışıyordum üstelik ve iş yerimdeki insanları seviyordum. Anlaşabiliyorduk, hiçbiri beni sorgulamıyordu. Daha önceki çalıştığım iş yerini ve mesleğimi gören patronum bir keresinde sorgulamıştı yalnızca. İyi bir üniversiteden dereceyle mühendis olduğum hâlde neden garsonluk yaptığımı sormuştu basitçe. Mesleğimi artık yapmak istemediğimi söylediğimdeyse daha fazla bir şey sormamış ve beni öylece kabul etmişti.
Suyumu içip karşımdaki pencereden görünen yıldızlara bakarken derin bir iç çektim, çalışmamın sebebi iki aydır bomboş olmaktan şizofren hastası olacağımdan korkmamdı. Evde kendi kendime kuruyor, en ufak gelen seste gündüz bile olsa korkuyla dört dönüyordum.
Boş bardağı komidine bırakmamın ardından üstümdeki ince pikeyi çekerek yatağa geri yerleştim, tekrar kabus göreceğimi bilsem de uyumalıydım. Yoksa yarın işte uyuklayabilirdim ve güç bela bulduğum işimden kovulabilirdim. Güç bela bulmamın sebebi iş bulamamam değildi, iyi şirketlerde veya bilinen yerlerde çalışmaya başladığımda beni buluyordu. Böyle tanınmayan küçük bir işletmede çalışmak benim için en güvenlisiydi. Gözlerimi kapatırken içimden yarının güzel bir gün olmasını diledim.
•••
"Yongbok-ah, bir bakar mısın?"
Bana seslenen Changbin Hyung'la hızla elimdeki tabakları masada bekleyen çiftin önüne doğru dizdim ve kasaya doğru ilerledim.
"Efendim hyung?"
Sorguyla ona bakarken kasaya şu an herhangi bir müşteri gelmemesinden kaynaklı boştaydık. Söylediğim gibi küçük bir işletmeydi burası. Benimle beraber dört kişiydik lokantada, buranın sahibiyse Changbin Hyung'tu. Sevgilisi Jeongin' le beraber işletiyorlardı burayı. Benim haricimde bir de Changbin' in kuzeni olan Ryujin vardı. Genelde Changbin kasaya bakıyordu, Jeongin mutfakla ilgileniyordu ve Ryujin'le ben hem garsonlukla hem de bulaşıklarla ilgileniyorduk. Hatta Ryujin bazen yemeklere de yardım ediyordu ama henüz sadece bir kez o kadar yoğun olmuştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
run away | hyunlix ✓
FanfictionFelix'in kaçarak geldiği şehirdeki yeni komşusu biraz problematikti, biraz da arsız. ✓düzyazı ağırlıklı, text ✓minsung