Marketten çıktığım gibi apartmana adımlamaya başladım. Bugün çok yorucu bir gündü ve kesinlikle bunun sebebi müşteri yoğunluğu değildi. Markete üç beş kişi gelmişti yine, bugünün yorucu olma sebebiyse dün gece uyuyamamış olmamdı.
Anlık bir korku yaşamış olsam da evime başkasının girmiş olması bile beni germeye yetmişti. Uyuyamamamı sağlayansa iki duygu vardı. Birisi korkuydu, diğeriyse utançtı. Korkmuştum çünkü her ne kadar bir şey olmadığını bilsem de bu şehirdeki hissettiğim güven duygusu sarsılmıştı, utanma sebebimse çok ortadaydı.
Karşı komşumun önünde ağlamıştım, hatta korkarak ona sarılmıştım. Çok utanıyordum çünkü onunla aramızdaki ilişki asla böyle değildi, aksine burada en anlaşamadığım kişi oydu. Yine de kabul etmem gerekiyordu ki her ne kadar anlaşamasam da geldiğimden beri en çok vakit geçirdiğim kişi ve en fazla konuştuğum kişi de oydu saçma bir şekilde.
Utandığım için sabah evden çıkarken onunla karşılaşmamaya özen göstermiştim, kapı deliğinden kontrol ederek çıkmıştım. Şimdi de karşılaşmadan evime girebilirsem çok mutlu olacaktım. Sonsuza kadar kaçamayacağımı biliyordum ondan ama en azından utancımı biraz unutmayı umuyordum.
Apartmana girip asansörü çağırdım, yürüyecek enerjiye sahip olmuyordum akşamları. Sessizce beklediğim sıradaysa duyduğum şeyle tüm kaçma planlarım çöp oldu.
"Hey, Felix!"
Adımı seslenen kişiyi arkamı dönmeden de biliyordum. Bu adımı bilen tek kişiydi zaten ama sesi çok daha ayırt ediciydi. Arkamı dönmeme kalmadan yanıma varan Hyunjin'le ona doğru döndüm.
Siyah deri ceketinin altında yine siyah bir tişört vardı, altındaysa koyu mavi bir kot vardı ve o kot olmasa saçlarının da etkisiyle simsiyahtı zaten. Oldukça çekici görünüyordu her zamanki gibi. Onun da beni süzdüğünü fark ettiğimde bakışlarımı henüz yüklenen utanç duygusuyla kaçırdım ve gelmeyen asansöre çevirdim. Merdivenler için çok mu geçti?
"Adım Yongbok diye daha kaç defa diyeceğim?"
Sinirle ona bakmadan konuşmuştum ancak çok da sinirli değildim aslında. Dün yüzünden ona karşı borçlanmış hissediyordum kendimi. Ama adımı kullanması çok tehlikeli bir şeydi, bir an önce bırakması gerekiyordu kesinlikle.
Hyunjin cevap vermediği için ona döndüğümde hâlâ beni incelediğini görmemle yutkunarak boğazımı temizledim. Bakışlarını üstümden çekmese de gözlerime çıkartırken söylendi. "Tamam Felix, bir daha Felix demem Felix."
Gözlerimi devirmekle yetindim, ne kadar yapma dersem o kadar çok yapıyordu. Sonunda asansör geldiğinde onun bu saatte nereden geldiğini ve neden merdivenleri kullanmadığını merak etsem de sormadan asansöre girdim. Sormamıştım çünkü ona ne kadar atar yaparsam yapayım utanan tarafım içten içe daha baskındı.
Peşimden o da girip ikinci kata bastığı sırada asansörün aynasından kendimi kontrol ediyordum, çok uzun süre baktığı için kötü göründüğümden endişelenmiştim. Saçlarım fazla dağılmıştı ve uyumadığım için göz altlarım biraz belirgindi. Yine de o kadar bakmasını gerektirecek bir şey göremiyordum.
"Çirkin, neye bakıyorsun bu kadar?"
Hyunjin'in hemen arkamdan alaylı sesiyle seslenmesiyle aynanın yansımasında gözlerim onunkileri buldu. Hemen arkamdaydı ve o da tıpkı benim gibi aynaya bakıyordu ancak kendisine değil de banaydı bakışları. Laf atmadan duramıyordu kesinlikle.
"Hani güzeldim?"
Sorduğum soruya kendim bile şaşırdım, daha önce bana saçma sapan bir teklifle geldiğinde güzel olduğumu söylemişti. Buna değindiğin için aklıma o sohbetin gelmesiyle kendi kendimi utandırdığım için bakışlarımı kaçırdım ve ona doğru döndüm. Asansör çoktan gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
run away | hyunlix ✓
FanficFelix'in kaçarak geldiği şehirdeki yeni komşusu biraz problematikti, biraz da arsız. ✓düzyazı ağırlıklı, text ✓minsung