Kalacakları küçük bungalova girdiklerinde Louis Harry'nin elini bırakarak içeri göz attı. Girişte bir gardrop vardı. Birkaç adım ilerde bir yatak ve onun solunda banyo. Verandaya açılan kapı ise yatağın sağında kalıyordu. Veranda kapısının yanında geniş bir tekli koltuk vardı. Tek katlı, küçük ama iş görür bir yerdi. İçerinin yeni temizlendiği güzel kokudan bile anlaşılıyordu. Komodinlerden birinin üzerinde lavanta kokusu yayacak çubuklu bir oda kokusu vardı.
"Hala babanın bizi buraya gönderdiğine inanamıyorum."
"Son bir haftadır sana sürekli oğlum deyip duruyor, alıştı sana. Yani, bence artık inansan iyi edersin."
"Büyük bir ilerleme, değil mi?"
"Balayımızda babamı mı konuşacağız gerçekten?" Harry sırıtarak ona yaklaştı.
"Haklısın, baban burada bile aramıza girmemeli. Hazır baş başayken ve bizi her an arayıp rahatsız edecek kimse yokken-"
"Seninle şu an sevişmeyeceğim." diyerek dudaklarına sesli bir öpücük bırakıp uzaklaştı. Harry hayal kırıklığına uğramış gibi baktı.
"Ama neden?"
"Daha akşama kadar çok zamanımız var. Öncelikle biraz dinlenip enerji toplamalıyım, çok yorgun hissediyorum. Uyandıktan sonra da yemek yeriz ve sonrasında tamamen sana uyarım."
"Sanırım biraz sabredebilirim." Ocak ayının ilk günlerinde karlar, manzaralarına yansıyan dağları süslüyordu. İçerisi elektrikli şömine sayesinde sıcaktı. Lavanta kokusuna eşlik eden ahşap kokusuna bayılmıştı Louis. Montunu çıkarıp yatağın üstüne bıraktı. Kendini yatağa bırakıp gözlerini kapattı. Harry onun montunu ve kendi montunu koltuğa bırakıp omegasının yanına yattı.
Noel ertesinde aileleri bir araya gelip güzel bir yemek yemişlerdi. O yemekte Robin ve Mark konuşarak evlatlarını kısa bir tatile göndermeye karar vermişlerdi. İki günlük kayak tatilini Robin ayarlamıştı. Harry Louis'ye kayak yapmayı öğretirken çok eğlenmişti. Her şeyden soyutlanup sadece kendilerini düşündükleri iki günün ardından kayak tatilleri son bulmuştu.
Sonraki iki günlük tatili ise Mark ayarlamıştı. Daha sakin ve baş başa kalabilecekleri bir yer tercih etmişti. Her şeyi önceden ayarladığı için Harry ve Louis'ye sadece valizlerini alıp yola koyulmak düşmüştü. Mark özellikle tercih etmişti böyle bir yeri çünkü Louis'nin kar manzaralarını çok sevdiğini biliyordu.
"Uyuyacak mısın?"
"Eğer senin için sorun olmayacaksa biraz şekerleme yapsam fena olmaz. Bir saat kadar yeterli olur."
"Tamam, burada olacağım." Harry sıcak parmak uçlarını Louis'nin kazağının altına kaydırıp hafifçe okşamaya başladı. Onun bundan hoşlandığını önceki iki günde fark etmişti. Önceden bundan huylandığını ama Harry yapınca hoşuna gittiğini söylemişti. Karnında gezinen hafif dokunuşlar onu iyice mayıştırdı.
Louis'nin uykuya dalması çok uzun sürmezken Harry onu izlemeye dalmıştı. Öyle bir güzelliği vardı ki, şiirden anlamayan birini bile şair yapabilirdi. Harry onun uzun kirpikleri, okyanus gözleri ve fındık burnu için makaleler yazabilirdi. Eğer bir gün çocukları olursa Louis'ye benzemesini isterdi. Bir yandan da daha birini kıskanmaya dayanamıyorken ikincisine nasıl dayanacağını düşünüyordu.
Louis ona biraz sokularak derin bir nefes aldı. Rahat bir uykuda olduğu belliydi. Harry kolları arasına giren omegasını alnını öperek sardı. Tatil işinin iyi düşünüldüğü kanaatindeydi. Eğer buraya gelmeselerdi birbirlerine bu kadar zaman ayıramayacaklardı. Öte yandan Harry, Mark'ın böyle ılımlı yaklaşacağını tahmin etmemişti. Daha ilk günden her şeyi kabullenmesi şaşırtıcıydı. Belli ki daha önceki sohbetleri işe yaramıştı.