0.1

1.4K 84 14
                                    

Titreyen elleri sebebiyle zorlukla açmıştı kapıyı. Ses çıkarmamaya çalışıyordu. Kapıyı sessizce kapatıp minik adımlarıyla odasına gitmişti. Üzerini değiştirip akan makyajını silmişti. Vücudu epey ağrıyordu.

Kendiyle uğraşırken kapısı açılmıştı. Korkuyla aynadan yansımaya baktığında onu görmüştü. Ses yapmamıştı halbuki.

"Niye uyanıksın?"

"Hiç öyle, uyku tutmadı."

"Yine gittin değil mi oraya?"

Sessizlik. Sadece sessizlik çökmüştü. Birinin yüzünde hayal kırıklığı ve kırılan güven duygusu belirirken diğerinde üzüntü pişmanlık ama zorunluluk belirmişti.

Kapıda duran adam hiçbir şey söylemeden salona geçmişti. Balkon kapısını açıp sigarasını alevlendirmişti. Küçük olan arkasından ürkek adımlarla gelmişti.

"Özür dilerim. Gitmemem lazımdı ama yemin ederim zorunda kaldığım için gittim. İnan bana bir daha olmayacak. Söz veriyorum."

"Hep aynı şeyleri yaşıyoruz. Söz veriyorsun, 1 hafta geçmeden o söz çiğneniyor ve sen yine söz veriyorsun. Sürekli bu saçma sapan ve yalanla çevrili döngüdeyiz. Neden yapıyorsun bunu bize? Gitmen için geçerli olan sebep neydi bu sefer?"

Wooyoung konuşamamıştı. San çok sinirliydi ve karşısında ona dimdik bakarken yüzüne dahi bakmaktan korkuyordu.

"Cevap ver."

Yüksek çıkan sesi sebebiyle yerinde sıçrayıp artık bir cevap vermesi gerektiğini anlamıştı.

"Gitmek zorundaydım çünkü onsuz yapamıyorum. 1 hafta kullanmazsam yoksunluk çekiyorum. Sen de görüyorsun bunu. Elimin nasıl titrediğini, yemeden içmeden kesildiğimi, gözlerimin kırmızı oluşunu. Hepsini görüyorsun."

"Biz aşıyorduk bunları wooyoung, eğer sen kendine sahip çıkıp gitmeseydin aldığımız tıbbi destek işe yarıyordu. Doktor güzel şeyler söylemişti. Ama akşamına sen gittin ve yine aldın o boku."

"Elimden bir şey gelmiyor. Gitmem lazımdı."

"Yine dokundular mı sana?"

"Hayır."

San zerre inanmıyordu. Bitikliğinden belliydi. Güzel başlayan sevgililikleri artık zorunluluğa dönmüşmüş gibiydi. Wooyoung'u kurtarmak zorundaydı San. Onu böyle bırakamayacak kadar çok seviyordu. Ancak aşkları kirliydi. Başkalarının eli değmişti hep. Eskisi kadar temiz ve saf bir aşkları yoktu. Kullanılmış bir aşk gibi geliyordu artık San'a. Wooyoung aşklarını düşünüyor muydu ondan bile emin değildi. Wooyoung'ın tek düşündüğü kendisiydi. San'ı birazcık düşünseydi kendine hakim olurdu.

"Wooyoung, sana çok aşığım. Eskisi kadar aşığım en az. Ama beni de kendini de çok yıprattın. Aramızda artık aşk yok. Aramızda zorunluluk var. Güvensizlik var, hayal kırıklıkları var, hüzün var. Benim sana olan hislerim değişmedi ancak her geçen gün yıpratıyorsun hislerimi. Kirlenmiş bir aşka daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."

"Deneyeceğim, gitmeyeceğim bir daha. Söz veriyorum."

"Yeter, söz verme artık. Bu daha çok güvenimi sarsıyor. Aşkımı zedeliyor. Seni bu halde bırakamayacak kadar çok seviyorum ancak insanım ben de. Beni de biraz düşün. Çok şey istemiyorum senden. Kendini de geçtiysen beni düşün en azından. Senin için neyi ifade ettiğimi bilmiyorum aslına bakarsan. Eskiden sevgilindim, ama şuan neyim?"

"Hala sevgilimsin San. Başke neyim olacaksın? Her şeyden şüphe edebilirsin, ama sana olan aşkımdan şüphe etmene izin veremem."

"Verdin Wooyoung. Çoktan verdin hem de. İlk gidişinde olmasa bile 2. Gidişinde kesinlikle verdin sen o izni."

Susmuştu cümlenin altında ezilerek. Ne yapacağını bilemiyordu Wooyoung. Gitse bir dert gitmese apayrı bir dertti.

San sigarasından son dumanını çekip küllüğe bıraktıktan sonra Wooyoung'ı es geçerek odaya yönelmişti. Hırkasını alıp evden çıkmıştı. Wooyoung ise salondaki koltuğa oturmuş haline yanıyordu, her defasında olduğu gibi. Ama bu sefer San ağır konuşmuştu. Başka kimsesi yoktu Wooyoung'ın. Eğer San da giderse ne yapardı? Kafayı işte o zaman gerçekten yerdi.

San'ın gelmesini beklerken yorgunluktan uyuya kalmıştı. Tam olarak geçmeyen uyuşturucu etkisi sebebiyle ağır da bir uyku olacaktı onun için.

Bir saatin ardından San tekrar eve geldiğinde Wooyoung'ın koltukta uyuyakaldığını görmüştü. Salona gidip yavaşça kucaklamıştı küçüğünü. Onu pisliklerden arındırmak için duşa sokmak istiyordu ama son zamanlarda uyurken bulduğu huzurun yüzüne yansıdığını görmesi buna engeldi. Sanki yaşamdan değil de uyumaktan zevk alıyordu.

Küçüğünü yataklarına yatırıp üzerini de örtmüştü. Onu deli gibi sevmek, öpmek, koklamak istiyordu ancak yapamıyordu. Kirliydi. Arınması gerekiyordu, o pis ellerden, onların kokularından ve belki de zevk sıvılarından. Düşündükçe delirir gibi oluyordu. Anlaşılan bu gece de paket bitecekti.

Salona geçip küllük dolup taşana, paket bitene kadar sigara içmişti sabahın ilk ışıklarına kadar. Ardından kendini koltuğa bırakıp uykunun derin kollarına salmıştı kendini.

Islak İmza | WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin