Öğleden sonra saat 4'e doğru geldiğinde San uykudan yeni yeni uyanıyordu. Dün epey yorucu geçmişti iki taraf için de. Ama ikisi de performansları açısından ayakta alkışlanırlardı.
Gözlerini eliyle ovuşturduktan sonra ayaklanmıştı. Wooyoung'u arıyordu evin içinde. Evde olmadığını görünce içine korku düşmüştü yine. Kalbine saplanan bir bıçaktı sanki. Ve eğer Wooyoung yine oraya gittiyse aşağı doğru yolunu çizip kalbini ortadan ikiye ayıracak bir bıçaktı bu.
Telefonunu yakaladığı gibi onu aramıştı.
"Aradığınız kişiye şuanda ula-"
Telefonu kapatıp defaten aramaya devam etmişti ancak sonuç hep aynıydı. İçindeki korku büyümeye devam ediyordu. Ona inanmıştı. Ona tamamen inanmıştı. Eğer böyle bir şey yaptıysa onu asla affetmeyecekti. Dün onu tekrar kabullenmişti. Ona tekrar kalbini tamamen açmıştı ve eğer düşündüğü şeyi yapıyorsa onu silmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.
Yarım saatin sonunda kapı sessizce açılmıştı. Wooyoung ses yapmadan içeri girdiğinde San duyduğu ses ile hızlı adımlarla kapıya gelmiş ve çocuğu içeri çekip onu incelerken sorularını sormuştu.
"Neredeydin? Neden telefonuna ulaşamıyorum?"
"Canım tatlı bir şeyler istedi, pasta almaya gitmiştim. Telefonumu evde bıraktım. Şarjı bittiğinden kapanmıştı."
Gözlerinden ayırmıyordu gözlerini. Yalan söylüyordu. Kızarmaya başlayan kulağı ve kaçırdığı gözleri ele vermişti onu.
"Yalan söyleme Wooyoung. Bana doğruyu söyle."
"Yalan söylemiyorum San, gerçekten böyle oldu. Bak hatta dediğim pasta da burada."
"Kulakların ele veriyor. Neredeydin?"
Wooyoung'tan cevap gelmemişti. Başını eğmiş ve asla San'a bakmıyordu korkusundan.
San gözlerini bir an olsun karşısında ürkekçe kaçamak bakışlar atan ve yavaştan titreyen bedenden ayırmıyordu. Sinirlenmişti. Kalbine saplandığını hissettiği bıçak aşağı doğru kayıp ortadan ikiye ayırmıştı kalbini. Kendini hiç bu kadar berbat hissetmemişti.
Bir şey demeden çocuğu orada bırakarak odaya geçmiş ve kapıyı sertçe çarpmıştı. Titreyen ellerini saçlarına geçirip derin nefesler almaya başlamıştı kapının arkasına yaslandığında. Kalbi ağrıyor, içi yanıyordu. Yine güvenmişti ona ve yine boşa çıkmıştı güveni. Daha dün güzelce yıkayıp, temizleyip kollarında uyuttuğu sevgilisi bugün yine o kirli eller tarafından ellenmişti. Yine onların avcuna atmıştı kendini.
Gözlerinden yaşların akmasına izin verdiğinde içindeki acı dışarı vurmuştu. Defalarca sarsılan güveni ile birlikte buluşan kalp ağrısı dışarıya acı çığlıklar atmasına sebep olmuştu. Gözyaşlarını tutamazken çığlıklarını da serbest bırakmıştı. Yine güveni boşa çıkmıştı. Yine sevgisi sömürülmüştü. Ellerini saçlarına geçirip çekiştirmeye başlamıştı. Az sonra Wooyoung kapıyı tıklatmıştı.
"San, açar mısın kapıyı? Konuşalım lütfen."
Wooyoung'un sesini duydukça öfkesi açığa çıkıyordu. Ayağa kalkıp kapıyı açmış ve çatık kaşlarıyla küçüğün karşısında durmuştu.
"İzin ver anlatayım nedenini."
Wooyoung konuştukça sesi kulağında yankı yapıp tekrar tekrar dönüyordu.
"Yeter, yeter."
Yüksek sesle söylediklerinin ardından eli havaya kalkmıştı. Wooyoung kollarını siper ederek gözlerini sımsıkı kapadığında San ona yine kıyamamış ve havadaki elini kendi kafasına vurmuştu ardı ardına. Onu bu kadar parçalamasına rağmen hala ona kıyamayışı onu sinirlendiriyordu kendine karşı. Sonrasında tekrar kapıyı kapatıp odaya geçmişti. Wooyoung ise onu yalnız bırakmanın en iyisi olduğunu düşünüp balkona geçmişti gözünden akıp durmak bilmeyen yaşlarla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Islak İmza | WooSan
Fanfiction7 büyük günah vardı İncil'de. 1. Superbia (kendini beğenmişlik) 2. Avaritia (açgözlülük) 3. Luxuria (şehvet) 4. Invidia (kıskançlık) 5. Gula (oburluk) 6. Ira (öfke) 7. Acedia (tembellik) Ve muhtemelen 8. de bağımlılık olmalıydı. Çünkü Wooyoung haya...