Dojoon, elinde iki bardak ve bira şişesiyle gelmişti genç adamın yanına. Yerine oturup bardakları masaya koyarak doldurmuştu.
"Ne diyorsun? Sence yarın gideyim mi?"
"Git tabii, sen 2 yıldır bu anı bekliyorsun. Kaçıracak mısın bir de, saçmalama evlat."
"Çok geriliyorum. Ne söyleyecek bilmiyorum. Ya başkası varsa ve bana onun haberini verecekse?"
"Eğer olsa sana çok önceden söylemiş olurdu. Bence düşündüğümüz gibi olacak. O yüzden yarın orda ol."
Dojoon bardağını San'ın masada duran bardağıyla tokuşturup içmeye başlamıştı. San ise düşüncelere dalmıştı. Tüm gece boyunca suya yakın oturmuş ve düşüncelerden düşüncelere dalmıştı. Sabah erken saatlerde Wooyoung aramıştı.
"Alo, efendim."
"Uyandın mı? Onun için aramıştım."
"Evet evet uyandım. Sen geçtin mi?"
"Hayır, daha evdeyim. Sen geç ben de geliyorum hemen."
"Tamam, görüşürüz o zaman orda."
"Görüşürüz."
Wooyoung'un heyecanlı sesi San'ı daha da çok germişti. Derin nefes alıp ayaklanmıştı. Dojoon'un yanına gidip selam vermiş ardından kafeye geçmişti. Wooyoung'un gelmesini beklerken içini korku dolu bir heyecan kaplamıştı. Umarım tahmin ettiği şey değildir de Dojoon'un söylediği gibi olur diye geçiriyordu içinden.
Wooyoung geldiğinde hemen ayağa kalkmıştı. Sarılıp karşısına geçmişti Wooyoung.
"Çok özledim seni, yalnızca dört gün görüşmediğimiz konusunu es geçiyorum."
"Dört gündü ama cidden uzun geçtiler sensiz. Nasıldı tatilin?"
"Çok güzeldi, seninle gitsek çok daha güzel olurdu ama yine de güzeldi."
"Anlatsana biraz."
"Sonra anlatırım. Bana geçeriz burdan."
"Peki nasıl istersen. Sipariş vermedim seni bekledim."
"O zaman sipariş verelim."
Siparişler verilmiş ve kahvaltılarını etmişti ikili. İkisi de gergindi aslına bakılırsa. İkşsi de aynı konu için gergindi.
"Seninle konuşmak istediğim bir konu var demiştim sana."
"Evet, bunu merak ediyordum."
"Ya benim için çok zor bi karar oldu çünkü eğer istediğim gibi olmazsa kaybetmek istemiyorum."
"Neyi, ya da kimi?"
"Of tamam dümdüz söylüyorum."
Wooyoung derin nefes alıp gözlerini kapatarak söylemişti.
"Şimdi sen benim en yakın arkadaşımsın ama ben seni arkadaşım olarak görmüyorum, seni çok seviyorum ama senin de fikrini az çok tahmin ediyorum. Eğer hayır dersen şuracıkta bayılırım, evet dersen yine bayılırım. Yani sen-"
Wooyoung yine çok konuşmuştu, San şoktan çıkığ küçüğünün ağzını eliyle kapatmış ve açılan gözlere kilitlemişti gözlerini.
"Ben de seni seviyorum Jung Wooyoung."
"LAN KÜT DİYE SÖYLENİR Mİ?"
Wooyoung yüksek kalp çarpıntısı sebebiyle sesli konuşmuştu. Kafedekiler dönüp ikile baktığında Wooyoung'un olmayan anksiyetesi tutmuştu. San'a daha da yaklaşarak konuşmuştu.
"Herkes bana baktı çok utandım. Her neyse. Öyle pat diye söylenir mi be adam? Hiç mi acımıyorsun bana? Bayılırım dedim değil mi? Hiç umrunda değilim. Bu nasıl sevmek?"
"E daha sevgili olmadan tribini attın sen."
"Olduk çünkü tamam mı? Her neyse ilk tribin kutlu ve mutlu olsun. Çek çekebiliyorsan."
Wooyoung gülünç bir edayla kollarını bağlayıp San'a bakıyordu. Birkaç saniyenin ardından ikili gülmeye başlamıştı.
İşte böyle başlamıştı bu güzel aşk hikayeleri. Devamında çekilen acılar, yaşanılan mutluluklar hepsi bu aşkın bir parçasıydı ve bu ikili hepsini beraber atlattı. Birbirlerinden asla kopmadan (kopamadan) aşklarını sürdürüp evlilikle taçlandırdılar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Islak İmza | WooSan
Fanfiction7 büyük günah vardı İncil'de. 1. Superbia (kendini beğenmişlik) 2. Avaritia (açgözlülük) 3. Luxuria (şehvet) 4. Invidia (kıskançlık) 5. Gula (oburluk) 6. Ira (öfke) 7. Acedia (tembellik) Ve muhtemelen 8. de bağımlılık olmalıydı. Çünkü Wooyoung haya...