Özel

36 16 54
                                    

Ellerinden birisi müthiş bir hızla boğazımı kavradı.

"Kısasa kısas nedir bilir misin Acar? Yapılan şeyin karşılığını aynı şekilde vermek demektir,benim kısasa kısasım biraz farklı. Yapılan şeyin çok daha kötüsünü yapmazsam benim için kısasa kısas olmuyor. Şansa bak ki beni çok öfkelendirdin. Şimdi de ben seni ağlatacağım."

Boğazımı sertçe sıkması ile nefesim kesildi. Nefes almam için alan tanımıyor sadece nefessiz kalayım diye uğraşıyordu.

Yüzüm kızarıyor, gözlerim kararıyordu. Sesler artık uğultulu da geliyordu.

Bilincim kapanmamış olmasına rağmen annemin sesini duyuyordum. Sanırım ölüyordum.

Böyle saçma bir ölüm hiç hayal etmemiştim ama boğazıma yapılan baskı başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu.

Ölmek istemiyordum,daha çok küçüktüm.

Ama hayat çok acımasızdı. En beklemediğin şekilde ölmene izin veriyordu

Ve ben şuan ölüyordum.

"Oğlum!"

"Anne?"

"Nefes al benim güzel oğlum, nefes al sadece."

Gözlerim daha da kararıyor sesi giderek daha boğuk duyuyordum.

"Nefes alamıyorsan aldığını düşün. Nefes borundan bir ışık geçtiğini hayal et güzel oğlum benim."

Denedim,gerçekten denedim. Olmuyordu. Boğazım öyle sert sıkılıyordu ki bırak nefes almayı hareket dahi edemiyordum.

Ruhumun bedenimden ayrılacak kadar yeri yoktu sanırım.

Gözlerimden yaşlar boşalıyor olmasına rağmen adam asla acımıyor, gözlerindeki alay ile beni süzüyordu.

Ne kadar sürede öleceğime kendi kendine iddiaya girmiş de doğru mu tahmin yürütmüş mü onu inceleyecek gibi gözüküyordu.

"Işığı düşün annem. Işığın nefes borundan kaydığını düşün."

"Olmuyor!"

"Olacak, biraz daha sabret. Beyaz bir ışık düşün. Bu ışık sol bileğinden başlayıp nefes boruna kadar yol alıyor,sana o ışık sana nefes oluyor. Düşün annem düşün!"

Artık annemin sesi de stresli geliyordu. Benim psikolojik yansımamdı belkide, bilmiyorum.

Ama gerçekten stresli olduğumu hissediyordum. Kolay mıydı,ölecektim.

Şaka bir yana gerçekten ölecektim.

"Bunları değil ışığı düşün Acar!" Babamın sesi eşlik etti anneme.

"Hadi oğlum başarabilirsin,zor da değil hem."

Düşündüm. Bir ışığın sol bileğimden çıkıp nefes boruma ulaştığını düşündüm. Nefes alış şeklim daha kolay oldu. Sanki nefes almam için soluk boruma ihtiyacım yok gibiydi.

Daha fazla düşünmeye devam ettim. Neden bilmiyorum aklıma annemin anlattığı çiçek geldi aniden.

"siyah bir çiçek,mat şekilde. Bu siyah çiçek 'dünyadaki en güzel renk benim! Tek başıma bile bir mucizeyim' diye sırıtan bir çiçek rengi. Üzerinde...hmm...kırmızı,evet kırmızı. Yapraklarda olan damarlar gibi damarlar var. Adeta siyah çiçeğe'tek değilsin. Bak ben de varım burda,tek başına hiçbir işe yaramazsın' diyor. 'ben ölümüm diye atlıyor' mat siyah renk. 'Ben de yaşamım'diye sinirle cevap veriyor kırmızı. İkisi de birbiri olmadan eksik olduklarını bilmeden kavga ediyorlar. Ölüm olmadan yaşamın bir değeri kalır mı? Yaşam olmasaydı ölüm bu kadar gerçek olur muydu?

FİORANTİNA [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin