~12. Bölüm~

217 9 2
                                    

Haftanın sonuna geldiğimizde ders programımı kafamda oturtmuştum. Pazartesi sabahları 15 dakikalık rehberlik dersimin haricinde sabahları matematik ve bilgisayar dersi ile Amerika'daki okulumdan aldığım online dersler ve ardından beden eğitimi ya da dans derslerim vardı. Şimdilik dans dersine devam etme kararı almıştım çünkü rehberlik dersi haricinde Jaewoo'yla ortak tek dersim buydu. Öğle yemeğinden sonra orkestra, bireysel pratik saati, arada akşam yemeği ve son olarak çalışma odası dersleri vardı. Aslında "gizli arkadaşlık" kararımızdan dolayı Jaewoo'yla derste konuşamayacağımız için, sırf bu yüzden, dans dersine devam etme kararımdan emin olamıyordum. Keşke bu konuda onun kadar rahat olabilseydim. Belki bu gizli arkadaşlık konusu Angela'nın saydığı dans ve şan dersleri gibi yıldız yetiştirme programının bir parçasıydı.

Temizlik odasına sokup neredeyse öpecek olduğun kızı görmezden gelme dersi.

Ben kendimi ona bakmaktan alıkoyamazken Jaewoo beni görmezden gelme konusunda pek yetenekliydi. Onu bir an bile düşünmeden edemiyordum. Temizlik odasında yaşadığımız şey, ne anlama geliyordu? Kafam çok karışıktı.

Hafta sonunun gelmesiyle rahatlamıştım. Cuma gününü İngilizce dünya edebiyatı öğretmenimle gmail üzerinden iletişim kurarak geçirmiştim. E-kitap olarak aldığım Norton Dünya Başyapıtları Antolojisi'nden okuma parçaları vermişti. Okuma listesinde Koreli yazar ya da şair olmadığını fark edince fazladan puan almak için birkaç kişi eklemek istediğimi belirttim.

Karşılığında oldukça heyecanlı bir şekilde "Kesinlikle!" cevabını aldım. Bu gazla müzik okulları için hazırladığım çalışma dosyam hakkında Eunbi'ye mesaj attım.

Pazar sabahı babamın eski püskü Dodgers şapkasını taktım, çellomu aldım ve metroya bindim. Turuncu hatta aktarma yaparak Seul'ün kuzeyinde kalan anneannemin yattığı hastaneye gittim. İstasyondan çıkınca serin dağ havasını içime çektim. Geceki buzlanma henüz çözülmediği için olabildiğince dikkatli adımlarla günlük ürünlerin dizildiği küçük mahalle pazarı tezgahlarının ve fırından yeni çıkan hamur işi ürünlerin vitrine yerleştirildiği fırının yanından geçtim.

Geri dönerek fırından bir şeyler aldım. Fırındaki sevecen satıcı, aldıklarımı kese kağıdına sarıp ipin arasına taze çiçek sıkıştırdı. Anneannem, ana yolun hemen aşağısındaki kalan ve farklı poliklinikleri olan birkaç farklı binadan oluşan, "Camellia Sağlık Köyü" adında bir hastanede kalıyordu.

Sağlık köyünün, bahçe ve yürüyüş yollarıyla çevrili oldukça güzel bir parkı vardı. Anneannemin binasına yönelmeden önce küçük bir erkek çocuğuyla büyükbabasının çimenlerin üzerinde uçurtma uçurmasını izledim.

Ne huzur dolu bir yerdi burası böyle. Binaya uzanan yol, üzerinde küçük tomurcuklar olan kiraz ağaçlarıyla çevrilmişti. Bir aydan kısa bir zamanda tomurcukların hepsi çiçek açacaktı. İşte o zaman anneannemi ziyaret etmek için sabırsızlanıyordum.

İlerideki ağaçların altında duran birini gördüm. Üzerinde kamuflaj desenli ceket ve koyu renkli kot pantolon vardı. Uzun boyluydu. Bir anda aklıma Jaewoo geldi. Bilinçaltım yine benimle oyun oynuyordu.
Derin bir nefes alarak ağacın yanından geçtim.

"Jenny?"

Neredeyse takılıp düşüyordum. Jaewoo çimlerin içinden bana doğru yürüdü. "Burada ne işin var senin?"

Çok yakışıklıydı. Her zamanki gibi... Ancak ilk defa onu spor kıyafetleri dışında günlük kıyafetlerle görüyordum ve bu hâliyle "erkek arkadaş" havasına bürünmüştü. Ağzım açık bir şekilde ona bakakaldığımı fark ettim. "Anneannemi ziyarete geldim," dedim.
"Burada yatıyor. Peki sen? Senin ne işin var burada?"
Gülümsemesi kayboldu.

XOXOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin