~13. Bölüm~

208 10 0
                                    

İmkanım varken dans dersinden kaydımı sildirmeliydim. Bu gidişle dersten kalmam muhtemeldi ve iyi müzik okulları, bir dersten kaldıktan sonra aday öğrencinin çalışma dosyasının kuvvetli olmasını ya da seçmelerde ne kadar iyi iş çıkardığını önemsemezdi.

Daniel son yarım saat içinde üçüncü kez ayağına bastığım için, "Dans konusundaki yeteneksizliğinden bahsederken ciddiymişsin," dedi. Bayan Choi, bizden eş bulmamızı istemişti ve ben daha etrafıma bile bakınamadan Daniel yanımda bitirivermişti.

"Doğrusunu söylemek gerekirse çello çalarak tüm dünyaya iyilik yapıyorsun," diye dalga geçti. "En azından çello çalarken oturman gerekiyor."

Dışarıda gök gürlüyordu. Fırtına bulutları batıdan yaklaşmaya başlamıştı. Sağanak yağış bekleniyordu. Neyse ki akşamı yurttan geçirecektim.
"Jaewoo-seonbae!" (Seonbae / Seonbaenim, kıdemli meslektaşlar, kişiler ya da okullarda üst sınıftalardaki öğrenciler için kullanılan, saygı bildiren bir hitap sözcüğüdür.)

İple çekilmiş gibi sesin geldiği tarafa döndüm. Stüdyonun diğer tarafında sınıftakilerden biri Jaewoo'ya doğru yürüyordu.

Vedalaşmadan anneannemin yattığı hastaneden ayrılışından sonra tüm hafta birbirimizi görmezden gelmiştik. Neden gittiğine dair açıklama yapmamıştı, zaten beni tavan arasında sıkıştırsa bile söyleyeceklerini dinlemek istemiyordum.

"Önünde sonunda başaracaksın," dedi Daniel. "Ya bu dansı ya da bu dersten kalmayı." Ona baktım. Keyfi yerindeydi. Bu neşesinin kaynağı neydi?
"Beni desteklediğin için teşekkür ederim."

Dersin kalanını grup projesi üzerine çalışarak geçirdik ve son on beş dakikayı Daniel'in beni döndürmeye çalışmasına ayırdık.
"Bebek Jaewoo!"

Ayağım takıldı. Daniel nereye baktığımı takip etti. "Neye bakıyorsun sen?"
"Hiç!" Konuyu değiştirmeye çalıştım. "Sen New Yorklu musun?"
"Evet."
"Orası nasıl bir yer?"

Büyükbabamla kısa süre önce halama yakın olmak için New Jersey'ye taşınmıştı ama onları ziyaret etme fırsatım olamamıştı. New York hakkında, Manhattan Müzik Okulunun orada olması dışında pek bir bilgim yoktu. Fakat şimdi, yaşamakta olduğum Seul'de şehir yaşamı, günlük hayatın ve kültürün önemli bir bölümünü oluşturuyordu. Dolayısıyla New York'u da merak etmeye başlamıştım.

"Seul'ü düşün," dedi Daniel. "Aklında bir canlandır." Gözlerimi kapattım ve hareketliliğin hiç bitmediği, arabaların, taksilerin, otobüslerin ve motosikletlerin sokaklardan vızır vızır geçtiği, büyük binaları ve hem Hangıl alfabesi hem de İngilizce tabelaların süslendiği, yüzlerce restoran, kafe, dükkan, market, müze ve sarayın olduğu şehri zihnimde canlandırdım. Aklımda oluşanlar, bir senfoni gibiydi.

"Gözünün önüne getirdin mi?"
"Evet."
"Şimdi her yere pislik ekle. İşte New York öyle bir yer." Yüzümü ekşittim.

Dersten sonra XOXO üyelerinden uzak kalabilmek için hızla çantamı toplayıp sınıftan çıktım ancak fazla uzaklaşamadım.

"Jenny!" dedi Daniel merdivenlerin orada nefes nefese beni yakaladığında. Birkaç öğrenci meraklı gözlerle bize döndü.
"Neyin var senin?" Dedi omzunu duvara yaslayarak. "Hafta boyunca benden uzak durdun."

Bu konuşma önünde sonunda gerçekleşecekti. Daniel'e bir açıklama borçluydum.
"Evet, farkındayım." İç çektim. "Özür dilerim. Yani sen..."
Onu işaret ettim, "bir yıldızsın."
"Evet, biliyorum." dedi. "Bunu sıfırdan yaptık."

Alt sınıflardan bir grup yanımızdan geçerken bizi süzdüğü için konuşmaya daha alçak sesle devam ettim. "Aramızda söylenti çıksın istemiyorum."
"Başkalarının ne düşündüğünün ne önemi var mı?"

XOXOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin